Oluşturulma Tarihi: Temmuz 24, 2005 00:00
John Freely 79 yaşında. Fizik hocası olarak, ABD’nin Princeton Üniversitesi’nden, Robert College’e ilk gelişi 1960. Eşi Dolores, üç çocuğu Maureen, Eileen ve Brendan ile birlikte Boğaziçi’nde geçen 16 yıl.Sonra 1988’den itibaren iki yıllık bir kesintiyle bugüne kadar yeniden İstanbul. Freely, bir İstanbul sevdalısı. Yeni kaybettiğimiz Jak Deleon ve Stefanos Yerasimos gibi. Robert College hocalarından Hilary Sumner-Boyd ile birlikte İstanbul’un gerçek anlamda ilk gezi kitabı olan ‘İstanbul’da Dolaşmak’ı kaleme alan kişi. Freely’nin kırka yakın kitabından çoğu zaten Osmanlı tarihi, Türkiye ve en fazla İstanbul üzerine. 2004’te İngilizce yayınladığı ‘John Freely’nin İstanbul’u’nda da 45 yıl öncesinin İstanbul’u ile şimdikini karşılaştırıyor. Freely’ye, İstanbul sevdalısı derken bence diğer sevdalılardan farkı şu: İstanbul’u burada yaşayanlarla birlikte soluyor. Mahallesindeki meyhaneci, sokaklarda ‘fış, fış kayıkçı’ diye oynayan çocuklar, Sulukule’deki çingeneler, Karıncaezmez Şevki ve tüm insanlarıyla... İlk İstanbul gezi rehberini yazan kişisiniz. İstanbul’a tam 45 yıldan beri devam eden ilginiz nereden kaynaklanıyor?- Boğaziçi Üniversitesi’nin kütüphanesi, İstanbul kaynakları açısından dünyanın en zengin kütüphanelerinden biri... Robert College olarak kurulduğundan beri böyle. Bu yüzden bu okulun kaynaklarından yararlanarak İstanbul üzerine kitap yazmak neredeyse 150 yıllık bir gelenek. Tek ilham kaynağınız kütüphane olmasa gerek...- Elbette en önemli ilham kaynağı İstanbul’un kendisi. 1960’da buraya geldikten sonra hemen hemen her pazar günü eşim ve çocuklarla vapura binip bir yerlere gezmeye giderdik. Camileri, kiliseleri, eski mahalleleri gezerek öğrendik. 1972’de de Hilary-Sumner Boyd ile ‘İstanbul’u Dolaşmak’ kitabını yazdık. 1960’larda İstanbul nasıl bir şehirdi?- 1960’ların İstanbul’u 1920’lerin Paris’i gibiydi. Hatta Paris’ten de iyiydi. Çünkü 1920’lerde Paris’teki yabancıların çoğu Fransızca konuşmuyordu. Oysa buradaki yabancıların çoğu Türkçe’yi iyi bilirdi. Mesela Boyd, Türkçe’yi su gibi konuşurdu, öyle ki, modern Türk tiyatrosunun kurucularındandı. Türk ve yabancı aydınlar müthiş bir kaynaşma içerisindeydi. Peki 70’li, 80’li yıllar?- İstanbul’dan 20 yıla yakın bir süre uzak kaldım. O yıllarda Türkiye’nin geçirdiği zor günler İstanbul’a da mutlaka yansımıştır. Ama 1990’lar İstanbul’un yeniden toparlanmaya başladığı yıllar. Şimdi müthiş bir çekim merkezi... Boğaziçi Üniversitesi’nde 61 ülkeden gelen öğrenciler var. Geçenlerde
Balık Pazarı’nda eşim ve Fransa’dan gelen iki dostumuzla yürüyorduk. İki beyaz tavşanına ‘niyet’ çektiren bir adamın önünde durduk. Fransız hanımların niyetini adam Fransızca’ya çevirmesin mi? Meğer Fransa’dan İstanbul’a gelen bir Kuzey Afrikalıymış. Çinli şairlere rastladım bu şehirde. Burası McDonald’s, Kemer Country’lere rağmen modern dünyadan kaçanlar için bir sığınak.İSTANBUL RUHU YÜREĞİ OLAN BİR ŞEHİR İstanbul’a ilk gelişiniz 1960. 45 yıl aradan sonra İstanbul ne kadar değişmiş?- İstanbul’u tanımadığınız takdirde değiştiğini sanırsınız. Ama şehirde yürürseniz, insanlarla konuşursanız göreceksiniz ki bu şehrin ruhu, kişiliği değişmedi. İstanbul, ruhu ve yüreği olan bir şehir. Yüreği mi?- Evet. İstanbul gibi çekim merkezi olan New York, Londra gibi şehirlerle karşılaştırırsanız bu şehrin yüreği var. Çocukluğumda, New York sokaklarında ölü bir siyah gördüğümü ve zavallı adamın orada saatlerce yattığını hatırlıyorum. İstanbul’da böyle bir şey olamaz. New York ve Londra paran varsa iyidir. Parası olmayan için çok zordur. Eskiden beri değişmedi mi sizce?- Hayır aynı. Bugün tutun ki yoksulsunuz. İkinci el ayakkabı almak istediğinizde nereye gidersiniz? Tahtakale’ye. Yani Evliya Çelebi’nin önerdiği yere... Ya da canınız bülbül (bu kelimeyi Türkçe söylüyor) almak istedi. Nereden bulacaksınız? Yeni Camii’nin oralardan. Yine Evliya Çelebi’nin kitabında sözünü ettiği yerden. İstanbul kitaplarınızda bu şehirde yaşayanlarla özel bir bağ kuruyorsunuz.. Meyhanecisiyle, satıcılarıyla, çocuklarıyla...- New York’ta çok yoksul İrlandalı bir aileden dünyaya geldim. 12 yaşından itibaren eskicilik türü işler yaptım. 14 yaşıma kadar hep sokaklarda, olup bitenleri izlerdim. Hálá aynıyım. Peki İstanbul ile ilgili her şeyi yazıp çizmişsiniz. Yine İstanbul yazacak olursanız geriye ne kaldı?- İstanbul hiç tükenmez. Önümüzdeki yıl oğlum Brendan ile birlikte İstanbul’da yitirdiğimiz, artık geriye gelmeyecek olan şeyleri yazmak istiyorum. Mesela Ortaköy’de cami, kilise, sinagog yan yana ama artık oralara gidecek insanlar yok. Gerçek anlamda Rum meyhaneleri yok... Cüce Artist Yaşar ya da Karıncaezmez Şevki gibi insanlar da yok. Bunları yazacağım.FREELY’NİN BAZI KİTAPLARI İstanbul’u Dolaşmak (1972), İstanbul Rehberi (1973), İstanbul Skeçleri (1974), Yunanistan Gezi Rehberi (1974), Türkiye Gezi Rehberi (1979), İstanbul Mavi Gezi Rehberi (1983), Türkiye’nin Batı Kıyıları (1988), Klasik Türkiye (1990), Sinan, Kanuni Sultan Süleyman’ın Mimarı (1992), Boğaziçi (1993), İstanbul ve Kuzeybatı Türkiye (1993), Girit (1994), İstanbul İmparatorluk Başkenti (1996), Sultanların Özel Yaşamları (2000), Robert College’in Hikayesi (2000), Sabetay Sevi’nin İzinde (2001), İstanbul’un Bizans Anıtları (2004), John Freely’nin İstanbul’u (2004)
button