Güncelleme Tarihi:
NURGÜL YEŞİLÇAY'IN BİNBİR SURAT FOTOĞRAFLARI İÇİN TIKLAYIN
Hollywood’da sürünmek bana doğru gelmiyor
Nurgül Yeşilçay, yeni projelerini ve aşk hayatını Kadınca dergisine anlattı. Son olarak Fatih Akın’ın "Yaşamın Kıyısında" adlı filminde bir lezbiyeni oynayan ve performansı ile ünlü yönetmeni kendine hayran bırakan Yeşilçay, Hollywood hayalleriyle ilgili "Hollywood’un işi gücü yok da bizi mi bekliyor" diyor.
Şu anda gündemde olan, Fatih Akın’la çevirdiğiniz filmden biraz bahsedebilir misin bize? Bu film macerası nasıl başladı?
- Fatih bana ulaştı. Bana bir tretman gönderdi ve sonra onunla buluştuk. İlk buluşmada ancak bir beş dakika film hakkında konuşabildik. Geri kalan sürede birbirimize çocuklarımızı anlattık. Filmle ilgili benim için çok önemli bir takım şeyler vardı. "Ben bunları asla yapmam" dedim. O da "Tamam hallederiz" dedi. Bazı sert taraflarını yumuşatırsa olabileceğini söyledim. Fatih’le çalışmayı çok istiyordum zaten. Üç-dört kere buluştuk; Fatih’le çok hararetli tartışmalar yaşadık. Sonunda "Yeter artık güven bana" dedi. Bende "Tamam ya! Güveniyorum sana" dedim. Böyle girdik bu işe ve çok da güzel oldu.
Oynadığın karakter hakkında çok konuşuluyor bu aralar, zor bir karakter miydi? Herkes başka bir şey söylüyor, lezbiyen filmi falan gibi...
- Biraz zordu tabii. Fatih bana ilk konuşmalarımız da şöyle anlattı filmi; "Bu lezbiyenlik üzerine bir film değil ama bu da işin bir parçası. Örgütler üzerine bir film değil bu ama bu da işin bir parçası. Bu kız erkeksi ama kadınsı da aynı zamanda, bu kız sert ama çok da duygusal, yani bu kız şöyle bir kız ama biraz da böyle." Ben dedim ki "Fatih bunu oynayabilecek birini bulursan onu oynat lütfen. Başka bir isteğin var mı?" Israr etti, "Yok yok yaparsın sen" dedi. Bu işte benden çok o bana güveniyordu diyebilirim. Çünkü çok zor bir roldü. Hamburg’da zorlanmamın nedeni de biraz oydu. Ne kadarını nereye ve nasıl sıkıştıracağımı bilemedim ve bunun paniği de seyirciye geçsin istemedim. Kızın nerede duygusal, nerede sert, nerede kadın, nerede erkek olacağını bilemiyordum ama bunları göstermek lazımdı. Ne kadar ve nasıl göstereceğim çok önemliydi. Bu çok zorladı.
Peki, Hamburg’daki çekim dönemin nasıl geçti? Uzun süre orada kaldın.
- Gördüğüm en profesyonel setti. Hatta Türkiye’ye geldiklerinde çok bocalarlar mı diye de düşünüyordum. Ekip daha önce Fatih’le birkaç filmde çalışmış, birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Çok iyi bir ekipler. Hatta görüntü yönetmenimiz en son Hollywood’da Nicole Kidman’ın son filmini çekmiş. Hepsi çok profesyoneller ve işlerini çok iyi biliyorlar. Çok hızlılar. O yüzden yapılan iş açısından çok iyi geçti. Çok erken konuşmuş da olmak istemiyorum ama bütün sahneler benim içime sindi ve Fatih de çok memnun kaldı.
EM YÖNETECEK BEN OYNAYACAĞIM
Memnun kaldı ki, seni Hollywood’a götürmeye karar verdiğini söylüyor. Hakikaten böyle bir şeyi düşünüyor musun?
- Ben Hollywood’a gitmeyi hiç düşünmedim açıkçası. Hollywood’un işi gücü yok da bizi mi bekliyor. Orada bin tane oyuncu var ve hepsi en az bizim kadar iyi. O yüzden oralara gidip sürünmek bana pek doğru gelmiyor. Ancak şöyle gidilebilir oraya; kendi ülkende ses getirecek bir iş yaparsın ve onlar tarafından çağrılırsın. Yoksa kim kaybetmiş de Hollywood’u biz bulalım. Öyle bir hayalim hiç olmadı ve hálá da yok.
Gelelim Ezo Gelin’e... Dizi daha başlamadan söylentileri başladı. Senin vazgeçtiğini söylediler, jön bulunamıyor dediler. Nedir bu işin aslı?
- Bunlar tamamen yalan. Ben vazgeçmedim. Ben Mart ayında anlaşmamı yaptım. O zamandan beri senaryo yazılıyor ve çalışmaları devam ediyor. Kast yapılıyor. Sadece biraz uzun bir hazırlanma dönemi oldu. Bu projenin gerçekten iyi olacağını düşünüyorum.
Bir başka film projen daha varmış Cem Özer’in yöneteceği...
- Evet, Cem’in yönetmenliğini yapacağı bir filmde oynayacağım. Bir tiyatro oyunundan sinemaya uyarlanacak. Absürt komedi türünde bir film olacak. O da Aralık’ta çekilecek. Cem’in çok iyi bir sinema yönetmeni olacağını düşünüyorum, çünkü tiyatro oyunumuzu da o yönetti ve çok güzel eleştiriler aldık. Ben de çok iyi yönettiğini düşünüyorum. Ve çok sakin bir yönetmen. Ayrıca sinemacı bir aileden gelmiş. Pek çok kişiden daha iyi yöneteceğini düşünüyorum. Ona bu konuda güveniyorum.
MUTLU AŞK YOKTUR
Sen hiç "star olayım, herkes her dakika beni düşünsün, herkes sevsin" gibi bir tavır sergilemedin. Hatta bu yüzden birçok insan sana "ukala" dedi.
- Ben sadece kendime güveniyorum, çünkü medyayla var olmadım. Yaptığım işler beğenildi.
Özellikle bir kaçma durumu yok yani?
- Evet. Ben eski yaşam biçimimi sürdürüyorum, çünkü ondan tat alıyorum. Kimse "Ben hiç değişmem" diyemez, herkes değişir. Ama ben kötü yönde bir değişme taraftarı değilim. Değiştim, ama bir takım değerlerim var ve onları kendi ruh sağlığım için korumak istiyorum. Saçma sapan şeylerle mutlu olmak istemiyorum. Her şeyden önemlisi huzur ve mutluluk benim için. İş, güç, para, hepsi ikinci planda.
Nasıl bir kadın Nurgül Yeşilçay?
- Ben hayatı çok dolu dolu ve yoğun yaşayan bir kadınım. Çok hızlıyım, çabuk sevinirim, çabuk ağlarım, çabuk şaşırırım. Her şeyi çabuk yapan biriyim.
Peki, aşık olduğun zaman nasıl bir insan oluyorsun?
- Asansörle çıkmam, merdivenle çıkarım. Sürekli gülerim. Aşk mutlu eden bir şey beni. Aşık oynarken de öyle oynarım. Tabii "mutlu aşk yoktur"a da biraz inanırım, çünkü her şeyi çok yoğun yaşarsın aşık olunca. Mutsuzluğu da yoğun yaşıyorsun tabii ki.
Birden karşıma Cem çıktı
- Evliliğin çok ani oldu, anne oluşun çok ani oldu. Bütün bu kararları nasıl aldın?
16 yaşımdan beri tek başına yaşıyorum. Bir sürü arkadaşın oluyor yalnız kaldığın zaman ve görüştüğün çok insan. Evde yalnız kalmamak adına dışarı çıkıyorsun ve dışarıda yaşıyorsun. Bu bir yere bağlı olamama hissi, seni rahatsız etmeye başlıyor. Nereye kadar bu böyle gidecek diye düşünüyorsun. Ve bu düşünce, iki yıldır benim kafamda vardı. Sonra Cem çıktı karşıma ve çok uzun sürmedi flört dönemimiz. Evlendik. bana hep doğru yolu gösteriyor. Evlenmek istedim, evlendim; çocuk yapmak istedim, yaptım.
Petek Dinçöz ve Cansu Dere ile ortak yanımız yok ki
- Senin de evin, araban var ama bütün bunları şaşaa olarak algılatmadın insanlara. O yüzden sokakta sana kendilerinden biri olarak bakıyorlar.
Bunu ben Asmalı Konak’ta öğrendim. O zaman bizim biraz burnumuz kalkmıştı. Yanımızda korumalarla dolaşıyorduk. O zaman insanlar bizim daha çok üstümüze atlıyorlardı. Korumalar bizden önce gidiyor, kapıları açıyordu. Orada şunu gördüm; sen ne kadar kendi içinde o şaşaayı yaratırsan, başkaları da seni öyle görüyor. Ama şöyle tuhaf bir şey var; bir oyuncu olarak senin kulvarında olmayan kişilerle, mesela mankenlerle veya şarkıcılarla bir tutulabiliyorsun. Ben o yüzden seyircinin de tam olarak neyi, neden sevdiğini bilmiyorum. Bazıları geliyor diyor ki mesela; "Sizi çok beğeniyorum, bir de Petek Dinçöz’ü..." Petek Dinçöz oyuncu değil ki. "Bir seni bir de Berna Laçin’i" dese anlayacağım. Ama "Bir seni bir de Cansu Dere’yi" deyince, ne olarak beğeniyorsun diye düşünüyorum. Yani neyimizi beğeniyorsun? Ben manken değilim, o da oyuncu değil. Fiziklerimizin bir alakası yok. Artık sadece ünlü kriteri var.