Güncelleme Tarihi:
Geçenlerde 5.Çukurova Kitap fuarı için Adana’ya gittim. Giderken yanıma aldığım Sınıfın Yenisi adlı roman beni çocukluğuma götürdü. Behçet Çelik bu akıcı romanında arkadaşlık kavramını sorguluyor. Sınıfın Yenisi’ni okuyan anne-babaların çocuklarını daha iyi anlayacağını düşünüyorum. Öykü ve derlemeleriyle yeni kuşağın önemli temsilcilerinden sayılan Behçet Çelik, ilk kez gençler için yazdığı duygu yüklü bu romanında, ergenlik yıllarının sancılı ruh hallerini konu ediyor. Kendini müzikle ifade eden Emre ve duygularını en iyi yazıyla anlatabilen Arda'nın iniş çıkışlı dostluğuna tanıklık eden roman, editörlüğünü Semih Gümüş’ün üstendiği Köprü Kitaplar dizisinin 11. kitabı. Behçet Çelik’le yeni kitabını konuştuk…
Emre ile Arda’nın öykülerini okurken çocukluğuma döndüm... Bu romanda Arda mı yoksa Emre mi size daha yakın?
İkisinden de farklı özellikleri bende vardır. Emre’nin mesafeli bir duruşu var, toplum içine girmekte zorlanıyor. Yazıyla ilişkisi açısından da Arda bana daha yakın bir karakter. Bu bakımdan her ikisinde de bana yakın özellikler var demeliyim. Karakterleri yaratırken, yakın arkadaşlarımın bazı özelliklerinden de esinlendim.
Kitabınızda arkadaşlık kavramını ciddi bir şekilde sorguluyorsunuz. Arkadaşlık ağaca benzer, kurudu mu artık yeşermez değil mi? Zamanımıza dönersek, bugünün çocuklarına baktığınızda arkadaşlık kavramını nasıl değerlendirirsiniz?
Kendime baktığımda, özellikle bu ilk gençlik çağındaki arkadaşlıklar kalıcı oluyor, ileri zamanlarda kurduğunuz arkadaşlık ilişkilerinden çok çabuk vazgeçebiliyorsunuz. Erken yaşta kurulmuş arkadaşlıkların sağlam kaldığını görüyorum. Bunun sebebi, o yaşta insan kendi dışına çıkmak istiyor. Bunu yaparken hem kendine benzeyen hem de benzemeyen kişiler cazip görünebiliyor. Benzerlik, hayatı tanımaya başladığı dönemde karşılaştığı sıkıntıları, sorunları diğer kişilerin de yaşadığını bilmekten o kişiyle dertleşebilmekten gelir.
Bu kitabı yazmaya başlarken yaşadığım sıkıntılardan biriydi bu, yazacağım hikaye acaba çocukların ilgisini çeker mi diye düşündüm elbette. Arkadaşlarımın ve akrabalarımın o yaşlardaki çocuklarından gördüklerim çerçevesinde gözlemler yaptım. Emre ve Arda’nın arkadaşlığı benim 80’li yılların başında yaşadıklarımın kopyası değil. Duruşları, hayata karşı tavırları bile çok farklı.
Emre ile Arda’nın arkadaşlıkları çok doğal bir şekilde gelişiyor ve süre sonra ailelerinin tanışması gündeme geliyor. Bu noktada bir sınıf çatışması yaşanması mümkünken siz böyle bir çatışmaya fırsat vermiyorsunuz ve böylece çocukların aileleri de birbirlerine yakınlaşabiliyorlar. Ailelerin çatışma riskini nasıl ortadan kaldırdınız?
Şunu düşündüm öncelikle, ailelerin romana dahil olmasındaki derdim şu oldu; bugün çocuklar artık sadece kendi benzerleriyle görüşerek büyüyorlar. Farklı bir yaşam tarzını çokça göremiyorlar. Arkadaşlar bunu görebilmenin bir yoludur. Emre, Arda’nın evine gittiğinde, Arda’nın ev düzeni ona çok farklı görünüyor, ilk başta yadırgıyor ama sonra o farklılıklar ona çok cazip görünüyor.
Babalarının iyi anlaşmasıyla da şunu anlatmak istedim; arkadaşlık öyle çok da sınıfsal bir zemin değildir. Arkadaşlıklarda hayata bakış, dünya görüşü bakımından yakınlık ve ortaklıkların olduğu bir zeminde gelişir.
Çocuk zihninin çok daha özgür olduğunu söylemişsiniz. Yazmak bir çeşit konuşmadır. Yazmak insanın kendisini temize mi çekmesi midir?
Bu hikayede arkadaşlık üzerinde durmak istedim, arkadaşlık benim için çok önemli bir kavramdır. Arkadaşlıkların ilk başlangıç yıllarını anlatırken kendi çocukluk yıllarımı düşünmek, o yıllardaki arkadaşlık ilişkilerim üzerinde yoğunlaşmak kaçınılmaz oldu.
Siz aynı zamanda yetişkinlere de yazıyorsunuz. Gençlere yazmanın sınırları nelerdir?
Bir ölçüde böylesi sınırların var olduğundan söz etmek mümkün. Editörüm Müren Hanım, kitabımın ilk okumasını yaptıktan sonra bana “elinizi fazla sıkmışsınız” dedi. Bunun nedeni de kendi yetişme dönemimde geçerli olan Milli Eğitim’in talim terbiye kurallını düşünmemdi. Bugün artık o yıllardaki kadar katı kurallar yok. Kitabı ikinci defa gözden geçirirken günümüze biraz daha yaklaştım.
Sınıfın Yenisi’ni okuyan anne babalardan nasıl tepkiler alıyorsunuz?
Gelen yorumlardan genel olarak beğenildiğini duyuyorum. Özellikle arkadaşlarımın çocuklarının okumasını istemiştim, bilgi almak ve değerlendirmek için. Bir arkadaşımın kızı çok beğendiğini ve erkek arkadaşlarını tanımak açısından ufuk açıcı olduğunu söylemişti. Bunu duymak çok memnun etmişti.
2011 Milliyet Haldun Taner Öykü Ödülü’nün sahibi siz oldunuz. “Diken Ucu" adlı öykü kitabınız başka dillere de çevrilecek mi? Bu konuda bir girişiminiz var mı?
Bu yönde girişimlerimiz var.
Kitabınızda emre karakteri babasına ne kadar kızsa da, anlıyoruz ki daha sonra babasına benzeyen bir çocuk olmayı tercih ediyor. Erkek çocuklar neden babasına benzemek ister?
Bir arkadaşımın oğlu bu kitabı okuduktan sonra, Emre’nin babasını kendi annesine benzetmiş. Muhtemelen müdahaleci bir karakter olduğu için böyle bir benzerlik görmüş. Erkek çocuk için babanın bir rol model olma durumu var. Baba bir kriterdir erkek çocuklar için, babanın yaptıklarını yapmak meşru düşünülür. Babanın yapmadıklarını yapmak çocuk için hem maceradır hem de meydan okumadır. Sonuç olarak baba, erkek çocuk için göz önünde olan bir modeldir. Bildiği ve tanıdığı bir model olduğu için ona benzer. Ama mutlaka çatışarak benzer, eğer çatışma olmadan benzerse o sağlıklı bir durum olmaz.
Erkeklerin ilk kız arkadaşları, o tanışma fasılları, çok zor bir adım gibi görünüyor kadın erkek ilişkilerine başlangıç. Siz bunu, o duyguyu vererek çok doğal bir şekilde anlatıyorsunuz. O anı nasıl yakalıyorsunuz?
Biraz kendi deneyimlerim, biraz gözlemlerim ve de yazının akışı bu sağlıyor demeliyim. Emre tipini oluşturduktan sonra, Emre’nin sınıfındaki bir kız arkadaşı karşısında nasıl davranacağını tahayyül ettiğimde, Emre tipine uygun şekilde, yaşadığı çatışmalar, o zarlanımlı durum, beğenilmenin yarattığı hoşlanma ama bir tür kendine güvensizlik ve bu güvensizliği aşmak gösterdiği çaba, hikayenin içinde yerini buldu.
Çocuk kitapları yayıncılığına baktığımızda bu konunun Türkiye’de her zaman çok tartışıldığını görüyoruz. Günışığı Kitaplığı bu anlamda çok ciddi şekilde çalışıyor. Çocuk ve gençlik edebiyatı denildiğinde uzman bir kadro ile çalışmak gerekiyor.
Kesinlikle, bir de şöyle bir gözlemim var benim, arkadaşlarımın bir kısmı kendileri kitap okumasalar bile çocuklarına kitap almayı ihmal etmiyorlar. Özenli çalışma yapanlar bu yarışta öne çıkacaklar.
Yeni kitaplar bulmak çok önemli, ben örneğin Aya Tırmanan Çocuk adlı kitabı okuduğumda, bunun yeni bir çocuk klasiği olması gerektiğini düşündüm. Hayali aya tırmanmak olan Paul’un hikayesini okuduktan sonra, kitap seçiminde özenli davranan bir yayınevini gördüğüm için seviniyorum. Bu kitabı da Günışığı Kitaplığı yayımladı.
Kitapların seçiminde bir özen var, kitapların sunumunda da bir özen gerekli bir de kitaplar hazırlanırken yapılan editöryel çalışmanın titizlikle yapılması gerekiyor. Çünkü çocuklara okumayı sevdirmek için onlara itici gelmeyecek bir sunuma dikkat etmek gerekiyor. Onları sıkmadan hikayenizi anlatmanın yollarını bulmalısınız. Bunu yaparken onların dünyasından anlatmak gerekiyor. Bugün artık eskisi gibi, didaktik kitaplar çok fazla ilgi görmüyor. Yayınevleri çoğunlukla çocukların dünyasından anlatılan hikayeleri yayınlamanın peşindeler.
Fantastik romanlar var, mesela Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi gibi kitapların çevrilmesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Çocukların hayal gücünü geliştirmesi ve de kendi hayal güçlerinin çok da saçma olmadığını görmeleri açısından önemli. Masallarla büyüdük biz ve bu fantastik edebiyat günümüzün masalları olarak okunan kitaplar. Çocukların ihtiyacı olan özgüveni de veren kitaplar bunlar. Kendi farklılığının değerini bilme, kendi duruşunu sağlamlaştırma gibi alttan alta faydalı mesajlar veren kitaplar bunlar. Bugün çocuk olsaydım, fantastik edebiyatı okurdum.
Çocuklar sinemayı nasıl çok seviyorlarsa edebiyatı de o şekilde sevmeleri gerekiyor. Bunun için de edebiyat dilinin iyi olması gerekiyor. Sizin kitabınızda çok kendinize has bir yazı diliniz var, bunu nasıl oluşturdunuz?
Okuyarak ve yazarak oluştu bu. İlk öykümün Varlık Dergisi’nde yayınlanmasının üzerinden yirmi beş yıl geçti. Bunca yıldır yazı işinin içindeyim. Etkilendiğim pek çok yazar oldu ve okuyarak, yazarak kendi yazı dilim oluştu.
Bundan sonra ne yazacaksınız? Gençler için yeni bir kitap daha yazacak mısınız?
Çocuk ya da gençlere yönelik planladığım yeni bir çalışma yok. Sınıfın Yenisi yayınlanalı bir yıl oldu. Onun ardından yetişkinler için bir kitabım daha yayınlandı. Ama yazı söz konusu olduğunda işler çok da planlı yürümez; bir fikir gelir aklıma ve diğer bütün projeleri geride bırakıp yazmaya başlayabilirim. Kapalı değilim ama şu an için belirgin bir şey yok.