Bu uykudan uyanılacak bir dönem gelecektir elbette

Güncelleme Tarihi:

Bu uykudan uyanılacak bir dönem gelecektir elbette
Oluşturulma Tarihi: Kasım 06, 2011 01:16

Türk edebiyatının ‘tuhaf bir yazar’ıdır Leylâ Erbil. Bir o kadar da, bizi en iyi anlatanlar arasında gelir. Altı yıl aradan sonra, Erbil okurlarını fazlasıyla mutlu edecek, onunla yeni tanışacakların ise aklını başından alacak şiirsel romanı ‘Kalan’ raflardaki yerini aldı.

Haberin Devamı

Bizans’tan Cumhuriyet’e kalan, Konstantinapol’den İstanbul’a evrilen bu şehirde, birbirinden farklı kültürlerden insanlarla bir arada büyüyen Lahzen. Lahzen’in evinden sokağına, sokağından mahallesine, mahallesinden şehrine, şehrinden ülkesine iç içe geçmiş ve birbirinin tersi yönlerde hareket eden anılar, tanıklıklar. Editör Ruken Kızıler’den ödünç alarak; “memleketin tüm insanlarının sökün ettiği; Yörüklerin, Yezidilerin, Ermenilerin, Rumların, Musevilerin, Kürtlerin, Türklerin, kara çarşaflıların, Lenin kasketli, haki montlu, postallı genç adamların ve kolunda bir güvercinle Hrant Dink’in eşlik ettiği bir ‘farandola dansı’ Kalan.” Bir nevî kısa Türkiye tarihini yazdığı romanıyla ilgili Erbil’le konuştuk. Romanındaki gibi hiç “büyük harf” kullanmadan cevapladı sorularımızı...

Haberin Devamı

? Kalan’da okuduğumuz, kişisel hesaplaşmalar araya giren yılların etkisiyle mi oldu?
öyle de sayılabilir ya da sadece araya giren yılları değil dünyanın öteki zamanlarını da kapsayabilir.
? Bir nevi kısa Türkiye tarihi okuduğumuz “önsözce” bölümü, okuru hazırlamak için diyebilir miyiz?
yoo, okuru hazırlamayı falan düşünmem yazarken sadece metnin bütününü örmeyi amaçlamışımdır.
? Kitapta din olgusu, önemli bir alanı oluşturuyor. Anlatıcının haricinde, Leylâ Erbil’in dine bakışı nasıldır?
kirkegaard’ın tam tersi!
dinin özellikle ilkel toplumlardan başlayarak toplum düzenini kurmak adına insanları baskı altında tutmaktı amacı. şimdilerde ise demokrasinin cayılmaz öğesi sayılan oy kazanma adına her türlü devlet enstrümanlarını, pazarlayan haksız ama egemen bir güce dönüştü.
? Kalan, İstanbul’un eski kozmopolit dokusunu değiştiren 6-7 Eylül olaylarına da değiniyor. Hz. İbrahim kıssasından yola çıkarak; insanlık tarihi, “kendi tanrısı” için öz evlatlarını kurban eden milletlerle dolu diyebilir miyiz?
ideolojilerin birer yanılsama olduğunu bizlerin de o ideolojilerin eline geçirdiği birer kukla özneler olduğumuzu düşünüyorum. nietzsche’nin dinin de, hazzın da, ahlakın da “soykütüğü”nü çıkarmasının üzerinden yüz yıldan çok zaman geçti. adorno ise, “...bir zamanlar liberal bir iletişim aracı olan yalan, her bireyin kendi çevresinde buz gibi bir atmosfer oluşturarak bu atmosfer sığınağı içinde semirmesini sağlayan küstahlık yöntemlerinden biri haline gelmiştir bugün” diyor. tarihin tüm zamanlarındaki sesi, vicdan sahiplerinin kulaklarını sürekli tırmalayan insan çığlıklarıyla dolu. bu uykudan uyanılacak bir dönem gelecektir elbette...
? Azize Felicitas öldürüldükten sonra, katillerince azize ilan edilir. Hrant Dink ve Gonca Kuriş’e uzanan kurbanların azizleştirilmesi ne zaman olacak sizce?
listede sayılanların bir bölümü azize barbara gibi ortaçağ kafasının kurbanı. azize barbara’yı da babası, tıpkı ibrahim’in ishak’a yapmaya kalktığı gibi bir dağa götürür ve boğazını keser. zavallı gonca kuriş de o olaydan yüzlerce yıl sonra bugün denilecek kadar yakın bir zaman önce azıcık aydınlık söylemi kattığı konuşmaları yüzünden hizbullah tarafından kaçırılıp domuz bağıyla kabul edilemez bir ölüme terk edilmişti.
hrant dink yoldaş ise daha karmaşık bir ilkellik yumağı... vaktiyle konstantinopolis’te asıl nedeni güç kavgası olan, ama din kavgası bahanesiyle bazı keşişlerin gözleri oyulup büyük adada zindana atılırdı. şimdi de aynı şey yapılıyor. yıllar sonra bir başka egemen gelir o keşişlerin sağ kalanlarını özgürlüğe kavuşturur ve isimlerini kilisenin “azizler” listesine alırdı! sizin dediğiniz gibi aynı insanlar pişmanlık getirip kabahatlerini gidermiyorlardı. bunu egemenler asla yapmaz.
Beni aldatmayan çok yazarım var
? “bu ülkedeki vicdan yokluğunun nedenini anlatsam...” diyorsunuz. Gerçekten hiç mi kalmadı vicdan bu topraklarda?
kalan adlı yeni kitabımda geçen belirttiğiniz o dilek, edebiyat içi bir okumaya girer. ama herhalde içinde kıvrım kıvrım yalanların yuva kurduğu, korkuyla kuşatılmış, hiçbir çağdaş güvenlik merciinin kalmadığı bir ülkede insanların vicdanı zaten hepten yok olmaya mahkûmdur. o zaman demokrasi nasıl bir şey oluyor… nedenini tam olarak anlatmak zor. böyle durumlara tarihin birçok sayfasında rastlarız. nedeni kişisel tutkular bile olabilir. neron gibi, hitler gibi… ya da çıkar ortaklığına dayalı yönetimler vicdanları bozabilir, korkular, savaşlar, bazı aptal liberal entelektüellerin yardakçılıkları, halkın kendi yararlarını ayırt etmekten acizleştirilmesi, ahmaklaştırılması, dünyaya kendini beğendirme, ders verme aklı vb... binlerce neden, bilemiyorum...
? Kitabın anlatım çeşitliliği önemli;  dilin plastiğine olan ilginizden mi bu?
ben metinlerimde en iyi denetleyebileceğim dili ararım. elbette dilin plastik gücüne inanırım ama bu kez azıcık şiirsel, yer yer özün getirdiği biçemde kesikli ya da düz anlatımlı dili de, düşsel olanı da deneyerek verili olanın sınırlarını işgal ettim sanırım?
? Bir okur olarak, şimdiye kadar okuduklarınız sizi aldattı mı?
evet! kitabımda geçen o cümle üzerine çeşitli açılardan bakarak konuşabiliriz. iyi de olur!
halkın görüşünün değişmeye karşı nasıl bir bilinç oluşturduğu, (ben bunu jung’un, ilkellerde bulunan “çalılık ruhu” geni olarak yorumluyorum) neredeyse kuran-ı kerim dışında her kitaba, heykele, sanata düşmanlık taşıyan bir toplum olarak da durmadan açmak gerektiğine inanıyorum bu “çalılık ruhu”nu!
aa! beni aldatmayan pek çok kitabım ve yazarım var elbette.
? Kitapta sıklıkla “kaygı” üzerinde durulduğu için; nedir sizi kaygılandıran şeyler?
yanıtım söylediklerimin bütününden çıkmıştır sanırım: ülkemizi daha hangi belaların beklediği kaygısı. zira barışa ait en ufak bir olasılık görünmüyor ufukta. bana şu karanlık günlerde içimi dökme fırsatı verdiğiniz için teşekkür ederim. evet iç dökme. başkaca bir şey gelmiyor şu sıra elimizden!

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!