Güncelleme Tarihi:
Sundance Film Festivali’nde gösterilen ilk filmi ‘Rezervuar Köpekleri’nden itibaren sinemanın bütün kurallarını hiçe sayarak, kendi sıradışı sinemasını yaratmayı başaran kült filmlerin yönetmen/yazarı Quentin Tarantino, son filmi ‘Zincirsiz’ ve tartışma yaratan açıklamalarıyla yine film dünyasının gündeminde. Her ne kadar Tarantino için sürpriz olsa da, beş dalda Oscar’a adaylığı ve aldığı Altın Palmiye ödülüne rağmen ‘Zincirsiz’ de başarıları kadar, yine şiddet içeren sahneleri ve türü nedeniyle eleştiriliyor.
Yönetmen, kölelik konusunda yaşanan şiddetin bin defa daha kötü olduğunu, sadece filmi seyredilebilir kılmak için gerçeği bütün çıplaklığıyla gösteremediğini alaycı bir dille açıklarken, aynı zamanda Spike Lee tarafından ‘Zincirsiz’in türünün spagetti western olması nedeniyle kölelik konusuna saygısızlık yaptığı iddiası da ilginç tezat oluşturuyor.
‘Malcom X’ gibi benzer temada ana akım sinemada başarılı filmleri olan Spike Lee’nin aksine, Tarantino bilindiği gibi savaş, western gibi ana türler yerine onların alt-türleriyle oynamayı, kendi anlatmak istediği hikâye için onları farklı şekillerde bozmayı seviyor.
Tarantino’nun bilinen spagetti western türüne olan sempatisi dışında bu türü aslında seçmesinin diğer nedenlerinden biri Amerika tarihinin kölelik konusundaki karanlık gerçeğini bu türle esprili ve daha modern bir sesle daha çok da yeni nesillere duyurmak. Hatta yönetmen, kölelik konusunda özellikle western filmleri başarısız bulduğu ve konuyu yeterince anlatamadıklarını düşündüğü için bu filmi yapma kararı alıyor.
Örneğin, ülkemizde de gösterilen ‘Kökler’ dizisinin konuyu basitleştirdiğini düşünen Tarantino, hatta bu dizinin bir sahnesini Zincirsiz’de ne yapılmaması gerektiğini gösteren bir örnek olarak kullanmış.
Kölelik konusunda geçmişte yaşanan vahşetin ayıplarının ortaya çıkarılmasının korkusu nedeniyle Hollywood tarafından da yeterince işlenmemesini eleştiren Tarantino, ayrıca 1970’lerdeki güçlerin filmler aracılığıyla African-Amerikalı’lara öç mesajı göndermekten çekinmelerini de diğer bir gerekçe olarak açıklamaktan çekinmiyor. Eleştiri ve karşı çıkma olmadan bir Tarantino filmi olmaz diyerek konuya son noktayı koyan yönetmenin hayat hikâyesi ve sinema kariyeri de en az herkesi şaşırtan filmleri kadar ilgi çekici tabii bilmeyenler için.
200 MİLYON DOLAR 79 ÖDÜL
27 Mart 1963 Tennessee, Amerika’da doğan Quentin Tarantino iki yaşına geldiğinde ailesi Kaliforniya’ya taşınıyor.
Sinemaya gitmeyi seven genç bir anne ve babanın çocuğu olarak bakıcının daha pahalı olması yüzünden çok küçük yaşından itibaren ailesi onu da sinemaya götürmeyi tercih ediyor.
Sinemayla içiçe geçen çocukluk hayatında önce oyuncu olmak isteyen Tarantino, hapishane olarak tanımladığı okulu hiçbir zaman sevmemiş, sonuç olarak başarılı da olamamış.
16 yaşına geldiğindeyse sinema sevgisi nedeniyle okuldan ayrılıp bir sinemada ama porno film gösterilen bir sinemada çalışmaya başlıyor.
Daha sonra yaklaşık beş yıl bir video dükkanında istediği filmleri de seyrederek çalışan Tarantino aynı süreçte birinden ödünç aldığı kamerayla kısa filmler çekmeye başlıyor.
Bu yöntemin film okuluna gitmekten daha ucuz ve başarılı olduğunu savunan Tarantino, üç yıllık çalışmalarından sonra dördüncü yıl çektiklerini sektörden birilerine göstermek isteyecek kadar beğenmeye başlamış.
Reservuar Köpekleri’nin senaryosu bittikten sonra da tanıdıkları aracılığıyla hayranı olduğu Harvey Keitel’in önce karısına ulaşmayı başarıyor.
Onun aracılığı ile Harvey Keitel’da senaryoyu okuyup beğenerek filmin çekilmesi için Tarantino’ya yardım etme kararı alıyor. Filmin başarısı, sinemada Quentin Tarantino efsanesinin doğmasının da böylece nedeni oluyor.
İki yıl sonra Cannes Film Festivali’nde prömiyeri yapılan ve ödül alan Ucuz Roman, en iyi senaryo Oscar’ı dahil aldığı 79 ödülle 1990’ların Hollywood dışı filmleri içinde kilometre taşı olarak anılıyor. 200 milyon dolar hasılatla hem bağımsız bir film hem de finansal olarak da rekor kıran ‘Ucuz Roman’ Tarantino’ya kendi dağıtım ve pazarlama şirketini kurmasınına yardım edecek artı bir başarı daha getiriyor.
Aynı yıl vizyona giren hikâyesini yazdığı ama istisna olarak Oliver Stone’ın yönettiği ‘Katil Doganlar’/Natural Born Killers’ın yapım aşamasında Holywood’ın senaryoyu yeniden yazma aşamaları kapsamında hikayesi üzerinde değişiklik talebine şiddetle karşı çıkan Tarantino, eğer tekrar denerlerse saldırmakla tehdit edecek kadar kendi ilkelerine ve yazdığı sıradışı diyaloglarına, gelenekleri bozan hikâyelerine de tutkuyla bağlı.
Benim yazdıklarım benim bildiklerim, daha çok gerçeğin benim bildiğim versiyonu diyen Tarantino ne kadar da yazma amacının sadece kendi filmini yapmak için olduğunu söylese de zaman zaman ben iyi bir yazarım açıklamasını da yapıyor.
From Gün Batımından Safağa/‘Dusk Till Down’dan sonra çektiği Oscar’a da aday olan ‘Jackie Brown’ın Elmore Leonard’un ‘Rum Punch’ kitabından uyarlama olmasının nedeni de Leonard’ın yazar olarak Tarantino’nun en büyük ilham kaynağı olması. Daha sonra çektiği ünlü intikam peşindeki gelin karakteriyle ‘Kill Bill: Vol. 1’ ve ‘2’de kanlı şiddet sahneleriyle yine sorulara maruz kalan yönetmen; “Eğer Metallica dinlemeye giderseniz, müziği kısmalarını onlardan isteyemezseniz” diye kendini savunuyor.
İlk filminden sonra en çok tutkuyla çektiği ikinci film olarak adlandırdığı yine bol ödüllü Soysuzlar Çetesi/Inglourious Basterds’da Alman ırkçılığını eleştiren Tarantino, nazilere Almanların yaptığı soykırımın Amerikalıların kızılderililere yaptığından farksız olduğunu düşünüyor. Filmde Nazilere karşı savaşan Amerikalı askerlerin kafa derilerini yüzmesi de yönetmen için buna bir gönderme.
CANNES’DA GÖSTERİLSİN YETER
Fransız Yeni Dalga Akımı’ndan etkilenmesi dışında, ana akım sinemanın karşısında ‘exploitation’ filmlerden de hoşlanan yönetmen, 1950’lerde televizyonun en büyük eğlence olmasının etkisiyle Hollywood endüstrisinin değişen yapısı ve kriz ortamında büyük ivme kazanan bu filmlerin bile ana akım sinemadan daha iyi ve gerçekçi olduklarını düşünüyor.
Büyük stüdyoların dışında birkaç haftada daha çok gençleri sinemaya çekmek için yapılan bu filmler küçük bütçeli ve oldukça marjinal. Sinema kariyerinde büyük etkileri olan yönetmenler olarak Brian De Palma, Martin Scorsese, Sergio Leon ve Howard Hawks’ı sıralayan Quentin Tarantino’nun Godard’a olan sevgisi de yine bilinen bir gerçek. Ona göre en önemli festival de Cannes. Çünkü bir kerede hedefi vurmak gibi bütün dünyanın sizin filminizi görmesini sağlıyorsunuz.
“Filmler benim dinim Tanrı da patronum. Havuzumun parasını ödemek için film yapmadığım için yeterince şanslıyım. Ben film yaptığım zaman uğrunda ölmek isteyeceğim kadar her şeyiyle benim olmasını isterim” diyen yönetmenin ilginizi çekeceğinizi umduğumuz diğer tartışma yaratan bazı açıklamaları:
“İnsanlar bana film okuluna gidip gitmediğimi sorduğunda onlara, hayır ben filmlere giderim diye cevaplıyorum.”
“Ne kadar film varsa hepsinden çalıyorum.”
“Eğer filmleri gerektiğince seviyorsanız siz de iyi bir tane yapabilirsiniz.”
“Bu filmi başkaları için yapmadım, bu bir hakaret değil. Bu filmi sadece kendim için yaptım. Ama diğer herkes davetli.” (Reservuar Köpekleri için söylüyor.)
“Eğer film yapmak istiyorsanız, onay ve en mükemmel ortamı beklemek yerine hemen yapın.”