Güncelleme Tarihi:
Sedat Ergin hariç hiç kimse Genelkurmay Başkanı Özel’i en etkili 10 kişi arasında görmüyor.
Her listede en az bir kadın var. Listesinde iki kadına birden yer veren tek isim Ahmet Hakan: Leyla Zana ve Emine Erdoğan.
Sedat Ergin’in listesi protokol listesi gibi: Bir başbakan, üç bakan, bir cumhurbaşkanı ve ana muhalefet lideri var.
İsim olarak değil de meslek grubu olarak seçilen tek bir başlık var: Özkök’ün listesinde yer alan özel yetkili savcılar...
İş dünyasından sadece üç isim öne çıkıyor: Ali Sabancı, Ümit Boyner ve Muhtar Kent.
Ertuğrul Özkök hızını alamayıp ikinci bir yedek listesi hazırladı. Enis Berberoğlu ise kızı adına ‘Junior Top Ten’ listesi çıkardı.
DÖRDÜNCÜ BULUŞMA
4 YÜZ, ‘En etkili 10’ konusunun fotoğraf çekimi için Hürriyet’in stüdyosunda buluştu. Bu proje kapsamında dördüncü kez bir araya gelmelerine rağmen kıyafetler yine en çok konuşulan konuydu
A. HAKAN: (Özkök’e) Bu ne ya, bir Fransız entelektüeli böyle mi giyiniyor şimdi?
E. ÖZKÖK: Güç dedik, ona göre giyindim.
S. ERGİN: Kravat takayım mı, takmayayım mı?
E. BERBEROĞLU: Nasıl istersen öyle takıl!
A. HAKAN: Benim montla gelmem doğru mu acaba?
E. ÖZKÖK: Türkiye’nin en etkili ismini yapıyoruz, makam koltuğunun etrafında çekilelim! Biraz hareket gelsin fotoğrafa!
S. ERGİN: Ben niye böyle duruyorum? Biraz ‘gay’vari mi görünüyorum?
A. HAKAN: Bu sefer lütfen benim üstüme oynamayın!
E. ÖZKÖK: Hadi Enis! Sen bazı şeyleri daha iyi bilirsin; mesela gazeteciliği. Ama ben de poz vermeyi bilirim... Elleri o şekilde koymayalım.
E. BERBEROĞLU: Ben kaçıyorum. Poz verme işine hiçbir zaman alışamadım...
S. ERGİN: Ben de hiç sevmiyorum.
E. ÖZKÖK: 4 YÜZ’le ilgili tek şikâyetim grupta bir dede olması!
A. HAKAN: Özkök, Tom Ford gibi adam!
BU LİSTE ÇOK KONUŞULUR
E. BERBEROĞLU: Time dünyadaki, en etkili 100 kişiyi seçiyor ama biz listeyi biraz kısalttık; en etkili 10’a çevirdik.
E. ÖZKÖK: Fikir ortaya atıldığı anda herkes üstüne atladı. Ben çok severim ‘Top 10’leri.
E. BERBEROĞLU: Ben aslında ‘Top 10’lere pek inanmam ama 4 YÜZ olduğumuzdan hep beraber öyle karar verdik.
A. HAKAN: Türkiye’deki kültürel, siyasal ve sosyal hayatı etkileme ve belirleme gücüne sahip 10 isim. Birbirimizin kimleri seçtiğini son ana kadar bilmeyeceğiz. Seçim için kategoriler de belirlemedik. Hepimiz ayrı yazılar yazacağız, bizdeki yansımalarını kaleme alacağız. Ortak isimlerimiz olacak ama gerekçelerimiz farklı.
E. ÖZKÖK: Bu listeyle Türkiye’nin yeni güçlülerini de belirlemiş olacağız. Ben listemde her şeye yer vereceğim. Mesela spor çok önemli. Enis’in kafasında da enteresan kategoriler vardı ama dört listeden çıkacak ortak isimler ayrı bir anlam taşımayacak.
A. HAKAN: Bu etkili isimler Türkiye’nin yoğun gündemiyle de ilintili. Türkiye’nin içinde bulunduğu kadim sorunları çözebilecek ve onlarla ilgili fikir üretebilecek kültür, sanat, iş, siyaset ve bilim dünyasındaki kişiler olacak. Ortaya bizim ‘akil kişiler kadromuz’ gibi bir şey çıkacak.
KADIN ÇIKMAYABİLİR
E. BERBEROĞLU: Ben, ‘Türkiye’deki etkililer dünyada da etkili mi’ sorusunun cevabını da veriyorum. Listemde yer alan üç kişi Türkiye’de serbest dolaşamıyor, hapishanedeler... Diğer birkaç isimse Türkiye’de yaşamıyor bile. Türkiye’de siyasi nüfuzları yok ama itibarları yüksek. Türkiye bu anlamda garip bir ülke; hapishaneden de yönetebiliyorsunuz, Atlanta’da Coca-Cola’nın merkezinden veya okyanus ötesindeki bir çiftlikten de... Bir yandan da çok sübjektif bir liste olacak. 30 yıllık gazetecilik hayatımda edindiğim izlenimden başka hiçbir şeye güvenmedim. Dolayısıyla bu liste de benim izlenimlerimden oluşuyor.
A. HAKAN: Ortak isim Tayyip Erdoğan çıkabilir. Türkiye’de siyasete en egemen kişi Erdoğan. Abdullah Gül’le ilgiliyse bir itilaf olacağını düşünüyorum.
E. BERBEROĞLU: Siyasetçinin etkisi iktidarla çok alakalıdır, o nedenle muhalefetten birinin çıkmasının zor olacağını tahmin ediyorum.
E. ÖZKÖK: Kadın da çıkmayabilir. Maalesef şu an Türkiye’de güçlü ve etkili kadın yok.
PATRONU DIŞARIDA TUTTUK
A. HAKAN: Yalnızca medyayı işin dışında tuttuk. Beni çıkarırsak bu diğer üç isim de medyada etkili. Hepimiz birbirimizle ilgili yazmak zorunda kalacağımızdan istemedik. Bizim için spekülatif olurdu...
E. ÖZKÖK: Ayrıca hepimiz birbirimizin gözünü oyacak kadar ego sahibiyiz! Yoksa önce kendimizi koyup, ardından kimin geleceğini düşünmemiz gerekecekti. Bir de patronu dışarıda tutmaya karar verdik. Gerçekten güçlü bir insan. Hepimiz onu listeye koyacaktık ama bu sefer bize ‘yalaka’ diyeceklerdi. Ondan korktuk. Ama kabul etmeli ki medyanın en güçlü ismi hâlâ o... Eğer güç denen şeyi Hürriyet’in yayın yönetmenliği olarak görürseniz ben listeye giremem. Ama Türkiye’yi konuşturduğum için hâlâ etkiliyim. İnsanları kızdırmak da bir etkileme biçimidir. Medya dahil olsaydı kendi kendimi listeye koymazdım tabii. O kadar egoist değilim. Ama dışarıdan biri olsaydım kendimi medyayı etkileyen biri olarak koyardım.
A. HAKAN: Ben kendimle ilgili etkili veya değil gibi bir değerlendirme yapamam...
PEKİ ONLARI KİM ETKİLEDİ
E. BERBEROĞLU: Kişisel hayatımda benim için en etkili isim, kızım. Uzun yıllar hayatımı kızımın üstüne kurdum. Bunun dışında beraber çalıştığım insanlar da etkili. Şirket için çalışır gibi görünürüm ama aslında ben insan için çalışırım. Bunlar dışında listenin sekiz hanesi boş kalır.
E. ÖZKÖK: Beni hayatımda en çok etkileyen insan bir kadın. Onun kim olduğunu da herkes bilir. Bunun dışında çocukluğumdan beri en çok etkileyen insan yazarlığı, duruşu ve hayata bakışıyla Albert Camus. Ayrıca Fransız düşünür Edgar Morin ve fikri olarak Ortega y Gasset’yi sayabilirim. Türkiye’dense Sabri Ülgener.
A. HAKAN: Benim hayatımdaki en etkili isimler için yaşamayanlardan da bahsetmek lazım... Mesela Dostoyevski. Bir de ilkokul öğretmenim. Hayata yeni başladığınız dönemde ilkokul öğretmeniniz iyiyse size bir rota çizer.
S. ERGİN: Çetin Altan’ın Taş köşesine çok küçük yaşlarda göz atmaya başladığıma göre, onu bir erken etki olarak görmek mümkün belki. Vedat Günyol’un çıkardığı Yeni Ufuklar dergisinin ilk gençlik yıllarımda fikri gelişmem üzerinde etkisi olmuştur. Edip Cansever de bir şair olarak duygu dünyamın şekillenmesinde rol oynamış bir isimdir. Gazeteci olarak kendime rol modeli olarak aldığım kişi hep Abdi İpekçi olmuştur. Ölümüyle basında doğan boşluğun hiçbir zaman doldurulamadığını, katilinin Türkiye’ye verdiği zararın bu haliyle çok büyük olduğunu düşünüyorum. Bugünlerdeyse beni etkileyen fikir adamlarından daha çok müzisyenler… Etkileyici bir icracı ya da yepyeni zekice bir müzikal fikir yakalayan bir besteci beni çok heyecanlandırıyor, yaşamımı anlamlı kılıyor…
Enis BERBEROĞLU
İkisi içeride, üçü dışarıda ikisi ödüllü, biri hoca... Sonuncusu hâlâ aranıyor
‘Yaşayan 100 Türk Büyüğü’ formatından ilham alarak çıktık yola. Ama bendeniz, başlıktan da anlayacağınız üzere dokuz isimde kaldım. 10 tane bile bulamadım...
Metot üzerine itiraf...
Listemdeki isimleri -şarkıdaki gibi- kategorize etmek istemedim.
Yani politikacı, kanaat önderi, sporcu, sanatçı diye ayırmadım.
Dahası hiç akademik bakmadım, sosyal medyaya takılmadım.
Gözümü açtım, etrafı dinledim.
Hakkında en fazla kelam edilenleri sıraladım.
(Medya ve patronumuz Aydın Doğan’ı kapsam dışı tutuyoruz.)
Yani daha açık söyleyeyim.
Bu listeye, Türkiye’ye en fazla katkısı olan...
En kıymetli, en muteber ve fedakâr isimleri seçmedim.
Zaten öyle bir iddiam yok, ne haddime!
Hatta listeyi 15 gün sonra yenilemem istense...
Belki de bir veya birkaç isim gündeme göre değişebilir.
Anlaştıysak başlayalım mı?
Hapisten yönetenler
İkisi ‘içeride’ diyorum...
Ama tarifim eksik anlaşılmasın.
Sadece “Türkiye’de yaşıyorlar” demekle kalmıyorum.
‘İçeride’ yani hapiste olduklarını kastediyorum.
Aslında içeride üç kişiler.
İlk aklıma gelen Abdullah Öcalan...
Tek kelime Kürtçe bilmiyor.
Genetiğinde 68 model Türk solcusu yatıyor.
Ama hapisten Kürt örgütü yönetiyor.
Devletin muhatabı oluyor.
Yine de elim, vicdanım Öcalan’ı listeye almaya varmadı.
Aziz Yıldırım içinse hiç tereddüt etmedim.
Metris’i spor kabesine çevirdi. Kulübü ve taraftarı üzerindeki etkisi, mağduriyet iddiasıyla da olsa, dışarıdaki günlerinden bile fazla.
Öyle ki Ergenekon zanlıları kuzu kuzu yatarken cümle âlem Aziz Başkan’ı kurtarmaya çalışıyor.
İki mahpus yetmediyse, alın Yalçın Küçük’ü...
Hoca açısından zaten içerisi-dışarısı fark etmez ya...
Yine öyle, her gün içeriden bombalıyor, unutturmuyor.
Dışarıdan sesi gelenler
Üçü dışarıda diyorum... Laf oyunu yok.
Yurtdışında yaşayan üç ismi sayıyorum.
İlki Fethullah Gülen Hoca...
Merhum Alpaslan Türkeş’in 12 Eylül sitemi malum.
“Biz içerideyiz, ama fikrimiz iktidarda...”
Gülen Hoca12 yılı aşkın Türkiye’ye uğramıyor.
Ama fikri ve zikri akrabaları siyasette, devlette iktidarda.
İkincisi Kemal Derviş...
2001 krizinde siyasete paraşütle konduruldu.
Fazla dayanamadı, liderliğe hiç niyetlenmedi.
Kendi gitti ama programı kaldı yadigâr.
Her iktisadi türbülansta kıble niyetine ona dönmemiz bu yüzden.
Üçüncü isim için biraz kararsız kaldım.
Oprah kadar meşhur, çok satan romancılarla yarışan... Üstelik yoktan var edilen başarı hikâyesi sahibi Doktor Mehmet Öz vardı. Futbolcu Mesut Özil ile yönetmen Fatih Akın da aklımdaydı. Ama Türkiye ile daha doğrudan ilişki kuran ve tanınan Muhtar Kent’te karar kıldım.
Hoca ve ödüllüler
Kategoriden kaçmamış olsaydım.
Şimdi vereceğim iki ismi ‘ödüllüler’ parantezine almasaydım.
Klasik ‘kültür-sanat’ paragrafı açsaydım, işim zordu.
Çünkü Yaşar Kemal’den, Zülfü Livaneli’ye... Sezen Aksu’dan, Ajda Pekkan’a, İbrahim Tatlıses’e kadar bir sürü sanatçıyı neden liste dışı bıraktığımı sadece size değil, kendime bile anlatamazdım.
Oysa Orhan Pamuk ile Nuri Bilge Ceylan’ı farklı kriterle seçtim.
İkisinin de yurtdışı itibarı yüksek, ödülleri saygın.
Türkiye’de de daha etkin, etkili olsalar diyorum. Aynı temenniyi bana toprağımı sevdiren Muazzez İlmiye Çığ için de yineliyorum.
Rakipsiz kalan tek adam
Ve nihayetinde geldik ‘yönetenler’ sınıfına...
Tabii ki Recep Tayyip Erdoğan.
Buraya kadar kolay da...
Bu isim yalnız kalmasın istediğimde...
Çok düşündüm, taşındım, bir ikinci bulamadım.
Başbakan Erdoğan iktidarı kimseyle paylaşmıyor.
O yüzden ne Abdullah Gül diyebildim.
Ne de Binali Yıldırım, Recep Akdağ, Hüseyin Çelik, Ali Babacan gibi isimleri sayabildim...
Üç seçim üst üste oyunu artıran bir liderin karşısına muhalefetten isim koymak zaten gerçekçi olmazdı, öyle değil mi? (Kamer Genç nasıl dururdu, itiraf ediyorum ki, bilemedim.) Böylece listeyi ‘aranıyor’ kodu ile tamamladım.
Tavsiyem, Başbakan’a kızıyorsanız...
Hatta diyorum ki, onu seviyorsanız daha bir gayretle...
Onu yalnız bırakmayacak bir isim arayın, bulun.
Benim gibi kolaya kaçmayın, üzülürsünüz.
TOP TEN JUNİOR
Benim listem 55 yaşında, biraz nasırlı bir erkeğe ait.
22 yaşındaki canım kızım aynı listeyi yapsaydı.
Kesinlikle Cem Yılmaz ve Elif Şafak’ı eklerdi. Cem Özdemir, Hidayet Türkoğlu ve Acun Ilıcalı’yı da.
Almanya’daki gururumuz Fatih Akın’ı da unutmazdı.
Siyasilerden Kemal Kılıçdaroğlu’nu ilave ederdi.
........
Pardon, soru neydi?
Hayır, bu listeyi kızıma sormadan hazırladım.
Babalığın keyfi de bu zaten.
Ahmet HAKAN
Aşırı kişisel bir liste
‘En etkin’ denildiğinde benim aklıma...
- Tepki uyandırma gücü gelir.
- Kişisel özelliklerden kaynaklanan kudret gelir.
- Karizma gelir.
- Zor ulaşılabilirlik gelir.
- Sevgide de, nefrette de aşırılık gelir.
- Şehir efsanelerine konu olma durumu gelir.
- Büyülü bir çekicilik gelir.
- Herkes bir şey diyorken başka bir şey deme cesareti gelir.
- Destekçilerin peşinden koşmak değil, destekçileri peşinden koşturmak gelir.
- Gücü kullanırken aşırı özenme zorunluluğu gelir.
- Tabu devirme gelir.
- Tarz oluşturma gelir.
- Fark yaratma gelir.
- Büyük ideal gelir.
- Dost ve düşmanın kabul ettiği tartışmasız başarı gelir.
- Taklit edilmeye yatkınlık gelir.
- Liderlik gelir.
- Kayıtsız kalamama durumu gelir.
YILDIZIN PARLADIĞI AN
Bu özelliklerin hepsine birden sahip olanlar için, ‘yıldızın parladığı an’ın devreye girdiğini söyleyebiliriz.
Eğer ben kendi ‘En Etkili 10’ listemi oluştururken sadece ‘yıldızın parladığı an’ gibi mucizevî durumu göz önünde bulundursaydım, listeme dâhil edecek isim bulmakta güçlük çekerdim.
Bu nedenle durumu resmen idare ettim.
Mesela şöyle şeyler yaptım:
- Sağdan biraz kırptım, soldan biraz kırptım.
- Bazı isimler için bazı özellikleri dikkate almadım.
- Bazı isimler için “idare eder” dedim.
- Bazı isimlerin tek başlarına yüklendikleri misyonu yeterli gördüm.
- Bazı isimler seslerini çok çıkarması, bazı isimler ise genellikle sessizliği tercih etmeleri nedeniyle girdi listeme...
- Bazı isimlerin bende uyandırdığı nefreti, bazı isimlerin ise bende uyandırdığı derin sevgiyi temel almadım. Ve ortaya işte bu liste çıktı. Bu benim listem...
Lütfen şunu unutmayalım: Türkiye’de yaşayan herkes ‘En Etkili 10’ listesi yapmaya kalksa, bu listelerin hepsi birbirinden farklı olur.
Sahiciliğin kralı
YAŞAR KEMAL
Nobel ödüllü Orhan Pamuk dururken Yaşar Kemal’i tercih etmek de neyin nesi diyebilirsiniz. Arz edeyim: Orhan Pamuk hakikaten de dünya çapında etkili bir isim... Fakat onun dünya çapındaki etki gücü, ne yazık ki kendi ülkesi sınırları içinde aynı oranda geçerli değil. Bunun temelinde Orhan Pamuk’un Nobel’e giden yolu çok iyi hesapladığına dair verdiği izlenim yatıyor. Bu açıdan sahiciliği büyük yara almış durumda. Oysa Yaşar Kemal öyle mi? Sahiciliğin kralıdır Yaşar Kemal... Hesapsızdır. Pazarlıksızdır. Destansıdır. En aykırı sözleri söylese de en azından Orhan Pamuk kadar tepki görmez.
Liderlikteki köklü değişim
RECEP TAYYİP ERDOĞAN
Tayyip Erdoğan’ın başarısı nerededir? 10 yılı aşkın bir süredir ülkeyi tek başına yönetmesinde midir? Girdiği her seçimde oylarını artırmasında mıdır? Hayır, hayır! Hiç ilgisi yok. Tayyip Erdoğan’ın asıl başarısı, liderlik dediğimiz anlayışa getirdiği köklü ve radikal değişimdir. Tayyip Erdoğan’dan önce liderler akıllarına geleni söylemezlerdi, yönetmek yerine idare etmeyi tercih ederlerdi, hep alttan alırlardı, dış politikada gelenekleri tersyüz etmeyi akıllarından bile geçirmezlerdi, güç odaklarına yakın olmayı, halka yakın olmaktan daha güvenli bulurlardı. Erdoğan, işte bu geleneksel liderlik anlayışını yıkıp geçti. Tamam, yerine getirdikleri sorunsuz değil... Tamam, şansı yaver gitti... Ancak bunların hiçbiri Erdoğan’ın geleneksel liderlik anlayışında sarsıcı bir devrim yaptığı gerçeğini değiştirmez. O kadar ki şimdi eski liderler “Bunlar neden bizim aklımıza gelmedi” diye ah vah ediyorlar.
Çok tehlikeli bir dans
ABDULLAH ÖCALAN
Yeryüzünde böyle bir adam yok. Düşünün: Ülkenin çoğunluğu bütün nefretini ona yöneltmiş durumda. Buna mukabil bir azınlığın azınlığıysa uğruna her şeyi göze alacak gibi... Ve o böyle bir ortamda çok ama çok tehlikeli bir dansın içinde debeleniyor: Bir yandan dağdaki adamlarını dağdan indirmeye çalışıyormuş gibi yapıyor, bir yandan dağdakilere yaslanarak kendi güvenliğini sağlamaya çalışıyor... Yetmiyor... Bir yandan BDP’lileri yönlendiriyor, bir yandan uluslararası dengeleri gözetiyor... Yine yetmiyor... Bir yandan örgüte tam hâkimmiş gibi bir eda takınıyor, bir yandan da o kadar da hâkim olmadığının işaretlerini veriyor. Ve bütün bunları yaparken de her an ‘ipe çekilme’ tehdidiyle karşı karşıya... Yani neresinden bakarsanız bakın çok zorlu, çok berbat bir durum... Fakat o, bu denli zorlu ve berbat bir durumdayken bile hangi mesajı verdiği en çok merak edilen isimlerin başında geliyor. En etkili olması bu yüzden...
Sınır ötesi etkinlik
FAZIL SAY
Hiç hoşlanmıyorum kibrinden, karşısındakini kolaylıkla küçümseyebilmesinden, zehirli dilinden, ölçüsüz tepkilerinden, hiç ihtiyacı yokken dikkat çekme gayretinden falan... Fakat yine de sınırlarımızın ötesinde gördüğü olağanüstü saygının sağladığı süper etkinliği, sınırlarımız içindeki politik ve kültürel kamplaşmalara kurban etmeyi göze almasını saygıdeğer buluyorum. İstese etkinliğinin keyfine bakabilirdi. Ama o etkinliğini azaltmak pahasına Nihat Doğan’larla falan uğraşıyor. Bu da az fedakârlık değildir hani...
Herkes sözüne kulak kabartıyor
FETHULLAH GÜLEN
1980 yılıydı... İmam-hatip talebesiydim. Balıkesir Otogarı’nda dolaşırken bir otobüs firması yazıhanesinin kirli camında ‘arananlar’ listesi görürdüm. Listede adı bulunanlar arasında sadece ‘Fethullah Gülen’ adı dikkatimi çekerdi. Çünkü içine doğduğum kültürel çevre nedeniyle Fethullah Gülen adına aşinaydım. O günlerde Fethullah Gülen, benim açımdan bu badireyi atlatıp atlatamayacağı meçhul olan kendi halinde bir dini liderdi. Ve yine o günlerde nasıl ‘Süleymancılar’ varsa, nasıl ‘Yeni Asyacılar’ varsa, nasıl ‘Mehmed Efendiciler’ varsa, nasıl ‘Mahmut Efendiciler’ varsa, ‘Fethullah Efendiciler’ vardı... Güçleri birbirine denk cemaatlerden bir cemaattiler yani... Sonra? Nasıl olduysa oldu: İslami cemaatlerin tümü gerilerken Gülen cemaati yükseldikçe yükseldi. Bir adım ileri attılar, iki adım gerilediler. Günlük ittifaklar kurup bozdular. ‘Altın nesil’ özleminden hareketle adam yetiştirmeye önem verdiler. Zarar görmemek için iktidarlarla iyi geçindiler. Ve sonuçta başardılar: Kendilerine vurmanın hiçbir tehlike barındırmadığı günlerden, kendilerine vurmanın acayip tehlikeli olduğuna dair inancın yerleştiği günlere geldiler. Sevin ya da sevmeyin: Fethullah Gülen şu anda en etkin isimlerin başında geliyor. Dostlarının da, düşmanlarının da sözlerine kulak kabarttıkları bir isim... Hatta iktidarın güçlü ortağı olduğu öne sürülen bir isim.
Bedel ödemenin karizması
LEYLA ZANA
Siyasi nedenlerle yıllarını hapiste geçirmişlerin sahip oldukları bir doğal etki gücü vardır. Onların ne dediklerine, nerede durduklarına bakılmaz. Ödedikleri bedele bakılır. Ödenen bedeldir onları etkili kılan. Bedel ödedikleri için dikkate alırız onları. Bedel ödedikleri için adları geçtiğinde saygı uyandırırlar bizde. Bedel ödedikleri için karizmaları vardır. Leyla Zana bu tür insanların en başında gelir.
Etkinliğinin çapı kestirilemiyor
EMİNE ERDOĞAN
Semra Hanım, Özal iktidarının magazin boyutuydu. Rahşan Hanım, Ecevit iktidarının her şeyiydi. Berna Hanım, Yılmaz iktidarının arka planda kalmaya özen gösteren nazik kanadıydı. Nazmiye Hanım, kendisini hayatı boyunca eşine adamış bir limandı... Peki ya Emine Hanım? Emine Hanım, kendisinden önceki lider eşlerinin bir türlü tutturamadığı kıvamı tutturmayı başarmış bir isim... Bir etkinliği olduğu kesin ama etkinliğinin boyutu ve çapı bir türlü kestirilemiyor. Bu açıdan bol miktarda şehir efsanesine maruz kalıyor.
Yalnızlık ve güzellik ittifakı
NURİ BİLGE CEYLAN
Düşünün: Onun elde ettiği başarının binde birini Sinan Çetin elde etseydi, afra ve tafrasından yanına yaklaşılır mıydı? Fakat o, başarısının tadını çıkarmamaya ant içmiş gibi... Elde ettiği tüm etkinliği, muhteşem bir cümleye sığdırmaya başarması da takdire şayan: En prestijli ödül kürsüsünden öyle bir Türkiye tanımı yaptı ki, o andan itibaren herkes Türkiye’nin ‘yalnız’ ve ‘güzel’ bir ülke olduğu noktasında ittifak yaptı.
İslami gençlerin favorisi
AHMET DAVUTOĞLU
İddia ediyorum: İslami kesimin gençleri arasında “En sevdiğiniz bakan kimdir?” anketi yapmaya kalktığınızda Ahmet Davutoğlu açık ara kazanır. Çünkü Ahmet Davutoğlu, İslami kesimin gençlerinin gözünde şunları temsil etmektedir: Ümmet bilinciyle hareket etme çabası, parlak bir kariyer, sağlam bir entelektüel birikim, Batı’ya karşı komplekssiz bir duruş, Afrika’dan Balkanlar’a şuurlu bir coğrafya analizi... AK Parti içinde ‘tabanın okumuş yazmışları arasında bir karşılığı var’ cümlesini en fazla hak eden isimlerin başında geliyor.
Cesur ses
İHSAN ELİAÇIK
AK Parti hareketi, İslami kesimin bütün entelektüel birikimini kendisine ait kılmayı başardı. AK Parti bu işten acayip kârlı çıktı ama olan İslamcı entelektüellere oldu. Çünkü ortada iktidara karşı sesini yükseltebilecek İslamcı ses kalmadı. Kimi iktidarın sesi olan gazetelerde yazar oldu, kimi danışman oldu. Kimi de marjinal partiler içinde kalarak ne dedikleri tam anlaşılmayan bir tutum içine girdiler. İşte tam bu noktada İslami muhalefeti neredeyse tek başına sırtlayan bir adam çıktı: İhsan Eliaçık... Muhalefetini İslami kesimin zenginleşme arzusuna yönelten Eliaçık, bütün imkânsızlıklara rağmen sesini duyurmaya çalışıyor. Gerçi henüz fazlasıyla çocuksu bir ses onun sesi... Ancak böyle bir ortamda böyle bir ses fazlasıyla cesur kaçıyor. Bu nedenle de etki gücü yüksek.
Ertuğrul ÖZKÖK
En etkililer arasına rahatlıkla Küçük İskender’i de koyabilirdim
Kafka’nın kahramanı Gregor Samsa, bir sabah uyandığında kendini dev bir böceğe dönüşmüş bulmuştu.
Sizce Gregor Samsa için dünyanın en etkili kişisi kimdir? Hiç kuşkusuz onu dev bir böceğe dönüştüren
kimse veya güç...
Ben de bir sabah uyandığımda, birisi bana ‘En etkili 10 insan’ kimdir diye sorsa, o 10 kişinin arasına rahatlıkla şair Küçük İskender’i de koyabilirdim.
Neden derseniz, bazı sabahlar onun iki üç dizesini okuduğu zaman, haleti ruhiyem değişebiliyor.
Biliyorum, bugün yapacağımız listede ne Küçük İskender’in, ne de Gregor Samsa’yı böceğe dönüştüren o kimse veya neysenin yeri yok.
Ama bir başka şey daha biliyorum. Türkiye’yi en çok etkileyen kişiler ve kurumlar arasında, herhangi bir sabah bizi böceğe dönüştürme gücüne sahip olanlar da var.
Birinci banko
RECEP TAYYİP ERDOĞAN
İlerde Türkiye tarihi yeniden yazıldığında, hiç şüphesiz bir bölüm, Recep Tayyip Erdoğan’ın annesinin ölümünde sonra verilen gazete ilanlarıyla başlayacaktır. Cumhuriyet tarihinde hiçbir liderin annesinin ölümü böylesine geniş bir yankı bulmadı. Bunu Erdoğan’a duyulan sevgiye bağlayabilirsiniz. Ondan duyulan korkuya veya ‘ona yakın görünme arzusuna’ da. Hangisine bağlarsanız bağlayın, bu sosyolojinin arkasından çok etkili bir siyasetçi profili çıkar. Türkiye Cumhuriyeti’nin çok partili hayatında, hiçbir siyasi lider, Türkiye’nin gidişatını, kurumların ve insanların mukadderatını bu kadar etkileyemedi.
Ben yaptıklarının yüzde 70’ini derin bir hayranlıkla ve onayla izliyorum. Yüzde 30’unda ise hiç ama hiç mutabık değilim.
Sakin güç
BÜLENT ARINÇ
‘Abilik’ statüsü, en etkili insanlar arasında yer almak için kıstas sayılmayabilir. Bunun dünyada bir tek istisnası varsa, o kontenjanı da Bülent Arınç için kullanabiliriz. Türkiye’nin en etkili kişisi profilini Recep Tayyip Erdoğan’ın güçlü ve öfkeli belagatı yazıyorsa; onunkini ‘sükunetin’, hüzünlü bir ‘tevekkülün’ belagatı besteler. İniş çıkışları törpülenmiş, daha doğrusu çok iyi ayarlanmış bir belagattır bu. ‘Sakin güç’ kavramı, siyasette doruğa çıkma yollarından biriyse, onun prototipi Bülent Arınç’tır. Onu, Yeni Türkiye’nin en etkili 10 insanı klasmanında ikinci sıraya oturtuyorsak da, bilinmelidir ki; birlikte yürünen yollar, en kritik anlarda sıklaştırılan saflar, en gerekli yerlerde, fedakarca liderin önüne siper edilmeler ve bir de bütün bunlara eklenenen o Ahilik gibi ‘abilik’, Arınç’ın numarasını 1.5’a terfi ettirir. O, hiç beklenmedik bir anda yapılan serin bir konuşmayla, bir olayın akışını değiştirebilir.
En muktedir servisin başı
ÖMER ALTIPARMAK
Solcu olsun, ülkücü olsun. Veya İslamcı. Bugün 50’li, 60’lı yaşlara gelmiş ve siyasetle ilgilenmiş her Türk’ün en kâbus şehir efsanesi, aralarına girmiş bir MİT ajanıdır. MİT dönemi kapandı. Şimdi ‘İstihbarat’ dönemi açıldı. Günümüzün en büyük kabusu ise ‘telefon’ daha da önemlisi ‘ortam dinlemeleri.’ İşte o en muktedir servisin başındaki insan, Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanı Ömer Altıparmak’tır. Yeni Türkiye’nin en etkili 10 kişisinden biridir. Kimin dinleneceğine, nasıl dinleneceğine, nelerin savcıların önüne konacağına, ona bağlı istihbarat birimleri karar verir. Ülkenin huzuru için çok yararlı işler yapar, darbeciyi, çeteciyi, mafyayı, teröristi ortaya çıkarır. Bazen de kişilerin hayatını kaydıracak şeyler yapar.
Yeni rejimin kılıçları
ÖZEL YETKİLİ SAVCILAR
İsimleri birden fazla. Çoğu İstanbul’da Beşiktaş Adliyesi’ndedir. Çok güçlü yetkilerle donanmışlardır. Yeni Türkiye’nin en muktedir insanları hakkında hazırlanacak her listenin ilk 5’inde mutlaka yer alabilecek yetkilere sahiptirler. Açtıkları davalarla Türk demokrasisinin yerleşmesinde devrimci sayılabilecek soruşturmalara imza attılar. Ama aynı zamanda, çekinen, korkan, sinen Türkiye’nin temellerini de attılar. Sadece ‘suç işlediğini’ iddia ettikleri insanlarınki değil, aynı zamanda onunla ilgisi olmayan periferik insanların da kaderi onların elindedir. Eski rejimin kılıcı DGM’lerdi, yeni rejimin kılıcı ise özel yetkili savcılar ve mahkemeler oldu. Olağanüstü yetkilerini iyi mi yoksa kötü mü kullandıklarına, nerede çok iyi, nerede çok kötü kullandıklarına bugün değil, yarın karar verecek.
Ülkenin kaderiyle oynuyor
ABDULLAH ÖCALAN
Aslına bakarsanız, Türkiye’nin en etkili 10 kişisi listesinde ilk ikiye girmesi gereken kişidir. Bu kadar alt sıralara düştüyse, nedeni içimizdeki soru işaretleridir. İkiye bölünmüş bir Türkiye’de, büyük tarafın en büyük ‘canavarı’, küçük tarafın ise ‘en büyük kahramanı’dır. İster öyle, ister böyle; sansürsüz, gerçekçi bir liste yapacaksanız, onu dışarıda bırakamazsınız. Hapsedildiği bir adadan Türkiye’nin kaderi ile bu kadar etkili bir şekilde oynayabilen başka bir örnek yoktur. Aynı ülkede kötü adamlar listesinde birinci sıraya, öteki tarafta da iyi adamlar listesinde birinci sıraya konulabilir. Ama ihmal edilemez. Öylesine tartışmalı bir kimliktir ki; bu listeye girmesi bile çok ince elenip, çok sık elenmiştir.
Derin saygı ve şüphe
FETHULLAH GÜLEN
Türkiye’de ‘cemaat’ kelimesinin lügat manasını değiştiren insandır. Ağlayan bir insan suretinin arkasına kurduğu güç imparatorluğu onu kendiliğinden listenin ilk 10’una sokuyor. İzmir’de Hisar Camii’inde başlayan ve başlarda büyük haksızlıklıklarla hırpalanmış bir şahsiyet, bugün Türkiye’nin gözünde bambaşka bir manaya bürünmüştür. Etkisinin kaynağı derseniz: Türkiye’nin bir bölümünün gözünde derin bir saygı ve sevgi. Bir bölümünün gözünde ise, derin bir korku ve şüphedir... Ama etki etkidir... Onsuz bir liste eksik kalacaktır.
Yeni erkek baharı
KIVANÇ TATLITUĞ
O bir profil. Hem güzel, hem yakışıklı. Daha doğrusu, ‘Kadın için güzel, erkek için yakışıklı ifadesi kullanılır’ kalıbını kıran karakterdir. Bölgede yükselen Türk dizi film sektörünün, tartışmasız kralıdır. “Sadece bir film karakteridir” deyip geçemezsiniz. ‘Kuzey Güney’ dizisinde, yakışıklılık ve güzelliğine eklediği oyunculuk kabiliyetiyle, eğlence sektörünün en etkili rol modeli haline dönüşmüştür. Moderndir ama bir tarafıyla da erkekte değişmemesi arzu edilen özelliklere sahiptir. Muhafazakâr havası vardır, ama Behlül haliyle, yerleşik ahlaka da isyankârdır. Karışık ruh halini temsil eder; o yüzden her karmaşık ruhu etkiler. Göksel Arsoy nasıl ki 60’lı yıllara ‘yeni Türk erkeği’ damgasını vurmuşsa, o da 2000’lerin Ortadoğu ve Balkanları’na, ‘yeni erkek baharını’ getirmiştir.
Türk futbolunda milat
AZİZ YILDIRIM
Türk futbolunun kitabı yeniden yazılacaksa, önsözünü de bitiş bölümünü de o yazacaktır. Dışarıda olmuş, cezaevine girmiş, hiç fark etmez. Tarihi boyunca Türk futbolunu en çok etkilemiş ve etkilemeye devam eden kişidir. Futbolu toprak zeminde oynanan basit bir oyun olmaktan çıkarıp, devasa bir ‘entertainement’ çağına sokmuştur. Futbol kulübü başkanlığının kurallarını o koymuştur. Bazılarını olumlu etkilemiş, bazılarındaysa, ‘bütün kötülüklerin anası’ hissi uyandırmıştır. Ama öyle düşünen de böyle düşünen de şunu kabul etmiştir: Türk futbolunda bir milattır. Bu alemde artık bir ‘Aziz Yıldırım öncesi’ bir de ‘Aziz Yıldırım sonrası’ vardır.
Zeka ile esprinin kudreti
ALİ SABANCI
Türkiye’de hiçbir işadamı onunki kadar genç yaşta ve onunki kadar meydan okuyarak yükselmedi.
- ‘Sabancı’ gibi, Türk kapitalizminin en büyük iki hanedanından birinde dünyaya gelmiştir. Başarının bilinen bütün dikensiz yolları ona en yüksekleri vaat ederken, 30’lu yaşlarının başında kendi işini kurmuştur.
- Herkes, havacılık sektörü öldü derken bu sektörün kurallarını yeniden yazmıştır.
- Ekonomi dünyasına olağanüstü güzellikte teatral bir hava getirmiştir. Kendisine yumurta atılması pahasına gençlerin arasına girmiş, televizyon ekranlarına çıkmış; iş dünyasında ‘zeka’ ve ‘espri’nin kudretini herkese ispat etmiştir.
- Kılığı kıyafeti, davranışları, belagatıyla, bazılarının ‘patavat’ sandığı basmakalıp yargıları, işadamı kilişelerini alt üst ederek, genç nesillere bir rol modeli sunmuştur.
Genç kalma kraliçesi
AJDA PEKKAN
10 yıla damga vurmak, bir sanatçının kalıcı olmasına yeter. Ajda Pekkan üst üste dört ayrı 10 yıla damgasını vurdu. Ama Ajda Pekkan’ı Türkiye’nin en etkili 10 kişisi arasına sokan özelliği sadece şarkıcılığı değildir. O Türkiye’ye ‘genç kalma’ arzusunu ve ihtirasını aşılayan kişidir. Türkiye’de uzayan hayatın en etkili ‘gençlik koçu’ odur. Orta yaşlı nesillere genç kalmaya çalışmanın, estetik müdahalenin ayıp olmadığını göstermiştir. Genç nesillere, hayata genç ve dinamik biçimde asılmanın raconunu öğretmiştir. Onun etkisini sadece kadınlar değil, erkekler de fark etmeden hissetmişlerdir. Ajda Pekkan hepimiz üzerinde en etkili ‘genç kalma filozofu’dur.
ISSIZ ADAM MAHALLESİNDEN
Hep, kendime bir ‘Issız Adam mahallesi’ yarattığımı ve Tür
kiye’nin ön sokaklarına çıkmadan burada yaşadığımı söylüyorum. İşte sadece kendime ait o arka sokakların en etkili 10 listesi de şu...
1 FERZAN ÖZPETEK
Hepimizin içindeki en gizli odaların kapılarını araladığı için.
2. ALEX DE SOUZA
Türk futboluna asil duruşu, duran toplara sürpriz vuruşu getirdiği için.
3. CEM YILMAZ
Türk stand up’ını modern çağa soktuğu, zekası ile günlük hayatı vasatlıktan kurtardığı için.
4. MUHTAR KENT
Gözünü en yükseklere diktiği, insana dokunuşu, üretim ve pazarlama kadar önemli kıldığı için.
5. KÜÇÜK İSKENDER
Kavramları, anlık hezeyanları keskin bir bıçak gibi şiire soktuğu; şiiri sabah kahvesininin turnusol kağıdı haline getirdiği için.
6. SEZEN AKSU
Hüzünü ihtiyaç haline getirdiği, hepimizi her gün aşık olmaya tahrik ettiği için.
7. SERDAR ERENER
İçimizdeki hergeleyi hep fıştıkladığı için.
8. GALİP YORGANCIOĞLU
Rakıyı viski mertebesine terfi ettirdiği, Fransız şarabını Türk damağına aranje ettiği, bir ona, bir buna satıp, şirket değeri artırma yolunu gösterdiği için.
9. MURAT VARGI
Geçen yüzyılın en büyük devrimlerinden biri olan GSM iletişimini herkesten önce fark ettiği için.
10. Y. BÜYÜKERŞEN
Sıradan bir Anadolu şehrinden bir Avrupa şehri yarattığı; denizsiz şehirlere okyanus hayallerini kabul ettirdiği için.
Sedat ERGİN
Siyasetçiler ön planda
Beni en çok etkilemiş bir 10 kişinin listesini çıkarabilmem zor. Hayatım üzerinde çok büyük izler bırakmış kahramanlarım yok benim. Bundan dolayı bir üzüntüm de yok. Ama günümüz Türkiye’sinin en etkili isimlerini sıralayacak olursam ilk 10’um şöyle olur...
Muazzam bir popülarite
RECEP TAYYİP ERDOĞAN
Çok partili tarihimizin en muktedir başbakanı olduğuna kuşku yok. Üç kez arka arkaya, üstelik her seferinde oyunu artırarak seçimi kazanması çok büyük bir siyasi başarı. Aynı zamanda, Türkiye’deki karar alma mekanizmasının merkezinde tek karar verici olarak kendisinin yer aldığı bir yönetim modelini de hayata geçirdi. Bazen çok detay konulara ilişkin kararları bile Başbakan olarak kendisi veriyor; uçan kuştan bile haberi var… Erdoğan’ın getirdiği yönetim biçimi, kontrol ve dengeleme mekanizmalarının işlevlerini büyük ölçüde kaybettikleri bir model. Bu model, çoğulculuğun zayıfladığı, farklı seslerin giderek daha az duyulduğu, buna karşılık otoriterlik eğilimlerinin güçlendiği bir yönelişi de gösteriyor. Buna karşılık, Erdoğan’ın kendisini destekleyen halk kesimleri üzerinde muazzam bir popülaritesi var.
Zımni koalisyon ortağı
FETHULLAH GÜLEN
Ak Parti hükümetinin en stratejik müttefiği, hatta zımni koalisyon ortağı... Hareket, sahip olduğu imkân ve araçlarla topyekûn bir şekilde hükümetin bütün siyasi inisiyatiflerine çok büyük bir destek veriyor. Bu tutumuyla geçmişte siyasi aktörler karşısında belli bir denge gözetme politikasını olduğu gibi terk etti. Yaygın adıyla ‘Cemaat’, ülke içinde polis de dahil olmak üzere devlet yapısı içindeki hatırı sayılır sayıdaki takipçisiyle de önemli bir güç olarak beliriyor. Bu güç, asker-sivil ilişkileri gibi alanlarda hükümetin hareket alanını genişleten hamleler gerçekleştirebiliyor. Cemaat, aynı zamanda eğitim kurumları alanında hem Türkiye hem de dünyada gerçekleştirdiği projelerle de kendisinden söz ettiriyor. Türkiye’deki okulların sayısı 500’e yaklaşırken, yurtdışındaki kurumların sayısı binin üstüne çıktı. Bir başka düzlemde, harekete yakın işadamlarının her kıtada iş imkânlarını zorlayan bir seferberlik anlayışıyla hareket ettikleri gözleniyor. Gülen hareketi, bu görüntüsüyle ulusal çerçevenin dışına çıkarak küresel bir oluşum sürecinde yol alıyor. Giderek büyüyen bu büyük organizasyonun manevi önderi, yol göstericisi ABD’nin Pennsylvania eyaletinde yaşayan Gülen.
Bazı laiklerin de sempatisini kazandı
ABDULLAH GÜL
Ülkenin karar alma süreçlerinde doğrudan belirleyici bir Cumhurbaşkanı değil. Özellikle atama kararlarında Ak Parti tercihleriyle büyük ölçüde uyumlu hareket etmesi, AK Partili Cumhurbaşkanı görüntüsünü belirgin kılıyor. Bununla birlikte, kendi sesini, farklı tonlarını da ortaya koyuyor. Uzun tutukluluk sürelerini kuvvetle eleştirmesi, gazeteci Ahmet Şık ve Nedim Şener’in tutuklanmalarından rahatsızlığını açıkça duyurması bu çerçevede hatırlatılabilir. Mutedil kişiliğiyle, başlangıçta kendisine mesafeli bakan geleneksel laik kesimlerin bir bölümünün sempatisini kazandı. Zaman zaman PKK’nın son Çukurca baskınından sonra olduğu gibi, popülist söylemlere kaymaktan kendini kurtaramasa da; genelde olgun, sağduyulu bir devlet adamı portresi çiziyor. Bütün bu tecrübesiyle kendisini nasıl bir siyasi geleceğin beklediği bu aşamada yanıtını kimsenin bilmediği bir soru.
Kürt tarafının en önemli aktörü
ABDULLAH ÖCALAN
Kurduğu terör örgütüyle başlattığı savaş her iki taraftan 40 bine yakın insanın ölümüne yol açtı. Ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış biri olarak İmralı’da tek kişilik bir hücrede yaşıyor. Ancak hücresinin dışında büyük etkiye sahip. Ülkede yaşayan Kürtlerin azımsanmayacak bir bölümü tarafından ‘önder’ olarak görülüyor, Güneydoğu’da düzenlenen mitinglerde on binlerce insan onu yüceltiyor. Hapiste ama Kürt sorununun çözümü açısından iplerin önemli bir bölümünü elinde tutuyor. Bu yüzden siyasal iktidar kendisine heyet gönderip onu muhatap alıyor, PKK ile masaya oturan MİT yöneticileri ondan ‘önderlik’ diye söz ediyor. Bu haliyle sorunun çözümünde Kürt tarafının en önemli aktörü olarak statüsünü tescil ettirmiş durumda. Bu durum, Türkiye’nin en hayati sorununun çözümünde ona önemli bir rol alanı açıyor. Kamuoyunun önemli bir kesimini rahatsız etse de, bu durum objektif bir olgu.
Cumhuriyetin en nüfuzlu adalet bakanı
SADULLAH ERGİN
Türkiye’de bugün ‘kuvvetler ayrılığı’ mı yoksa ‘kuvvetler dayanışması’ ya da ‘kuvvetler birliği’ mi söz konusu? Giderek güçlenen görüş, ikinci şıkkı gösteriyor. Bu durum, yargının önemli ölçüde hükümetle aynı dalga boyuna yaklaştığı bir dizi önemli operasyonun bir sonucu olarak ortaya çıktı. Bu çerçevede 1) Anayasa referandumu stratejisinin çizilmesinden uygulamaya konmasına; 2) Ardından HSYK seçimini Adalet Bakanlığı listesinin kazanmasına; 3) HSYK’da Yargıtay ve Danıştay’a yeni üye seçiminde matematik kesinlik içindeki hesaplamalarla iki kurumda da çoğunluğun iktidarın sıcak baktığı bir çizgiye kaymasına; 4) Keza Anayasa Mahkemesi’ndeki yeni yapılanmaya kadar bir dizi önemli operasyon, onun eseri... Bu haliyle, kabinede ‘operasyonel gücü/etkisi’ en yüksek bakan olarak görülebilir. Sessiz, derinden ve gösterişsiz bir şekilde çalışmayı tercih ediyor. Herhalde Cumhuriyet tarihinde çok az Adalet Bakanı, Ergin ölçüsünde bir nüfuza sahip olmuştur. Tabii o, bu görüşü şiddetle tekzip edecek, Türkiye’de yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının ne kadar güçlendiğini anlatacaktır.
Eski CHP’nin üstünde beklenenin altında
KEMAL KILIÇDAROĞLU
Kendisine dönük bütün eleştirilere rağmen ana muhalefet lideri olarak ülkedeki siyasi tartışma ortamının yönlendirilmesinde önemli etkisi var. CHP liderliğini 2010 mayıs ayında Deniz Baykal’dan devraldıktan sonra yakaladığı önemli ivmeyi kalıcı kılamadı. Seçimde aldığı sonuç eski CHP’nin performansının üstünde ama kendisine dönük beklentilerin altında kaldı. CHP’nin pek çok konudaki duruşunun net olmadığı yolundaki tartışmalara rağmen, demokratikleşme, yeni anayasa, Kürt sorunu gibi başlıklarda devletin bekasından çok özgürlüklerin genişletilmesini destekleyen duruşuyla partiye yeni bir çizgi getirdiği aşikar.
Sermaye gruplarının yüzü
ÜMİT BOYNER
Ak Parti iktidarı, kendisine yakın yeni sermaye gruplarının sahneye çıkmasına yol açtıysa da, ülkenin istikrarlı büyüme yönelişini sürdürmesi, geleneksel sermaye kesimlerinin de büyümesini beraberinde getirdi. Ekonomik göstergeler, TÜSİAD’ın temsil ettiği ve başını Koç ve Sabancı gibi grupların çektiği sermayenin ülkede üretilen ekonomik değer içindeki payında bir gerilemeye işaret etmiyor. Ümit Boyner, TÜSİAD’ın kamuoyu önündeki yüzünü temsil ediyor. Ancak
kişiliğiyle klasik bir temsil çerçevesinin üstüne çıkıyor. Kendine güveni, cesareti, sözünü esirgemeyen tavırlarıyla dikkat çekiyor. Bütün mesele, TÜSİAD’da arkasında duran erkek çoğunluğun Kürt sorunu gibi kritik konular gündeme geldiğinde kendisini açığa düşürmesi.
Sayılı konsensüs isimlerinden
CEMİL ÇİÇEK
Türkiye’nin yeni dönemdeki en önemli hedefinin yeni anayasa olduğu konusunda herkes mutabık gözüküyor. Yeni anayasa sürecinde TBMM Başkanı olarak Çiçek’e kritik bir görev düşüyor. Seçilirken CHP ve MHP’nin de önemli ölçüde desteğini almış olması, kendisini Türkiye’deki sayılı konsensüs isimlerden biri haline getiriyor. Bu durum ona geniş bir manevra sahası tanıyor. İzleyeceği stratejinin, kafasının bir köşesinde başkanlık hesapları yaptığı anlaşılan Erdoğan’ın siyasi hedefleriyle ne ölçüde örtüşeceğini, ne ölçüde ayrışacağını izleyip görmek gerekiyor.
Dış politikaya tuğrasını vurdu
AHMET DAVUTOĞLU
Cumhuriyet tarihinin en çok konuşulan, en çok tartışılan Dışişleri Bakanı olduğu kesin. Çok az isim bu kadar kısa bir süre içinde dış politikaya bu ölçüde kendi tuğrasını vurabilme başarısını gösterdi. Akademik kökenden gelmesi, kendisini yaptığı her hamleyi kavramsal bir çerçeveye oturtma çabası içine sokuyor. Bu da yer yer sloganlaşan kavramların bazen icraatın önüne geçmesine yol açabiliyor, bazen de ‘komşularla sıfır sorun’ politikasında olduğu gibi Türkiye’yi kavramların dayandığı kabullerin uzağına sürükleyebiliyor. Her halükarda Prof. Davutoğlu’nun Türk dış politikasına muazzam bir enerji getirdiği kesin. Ancak bu aktivizmin başarısını ölçmek için zaman henüz erken. Ayrıca dış politikaya yüklenen aşırı enerjinin, Türkiye’nin dış ilişkilerdeki ölçülü olma gibi geleneksel değerlerinin bir tarafa itilmesine yol açıyor. Dolayısıyla dış politikada yol kazalarına karşı dikkatli olmak gerekiyor. Yine de Davutoğlu tarzının büyük bir ilgi yarattığı inkâr edilemez.
Önemi, hükümet-ordu diyaloğunda gizli
NECDET ÖZEL
Asker-sivil ilişkileri giderek azalan oranda olmakla birlikte yeni dönemde de Türkiye’nin gündemindeki yerini ve hassasiyetini koruyacak. Ordunun kurum olarak Batılı standartlarda bir konuma çekilmesi konusunda atılacak olan yeni adımlar hükümet-ordu diyaloğuna önem kazandırıyor. Orgeneral Özel’in Genelkurmay Başkanı olduktan sonraki kısa süre içinde sivil otoriteye saygı konusunda attığı adımlar, siyaset dışında kalma konusunda özenli bir tutum izlemesi hükümet-asker ilişkilerinde eskiye kıyasla daha normal ve şimdilik gerilimsiz bir havanın belirmesine yol açtı. Ancak Balyoz davası nedeniyle çok sayıda muvazzaf subayın hapiste olması gibi selefi Org. Işık Koşaner’in istifasına yol açan dikenli faktörler, Org. Özel açısından da geçerliğini büyük ölçüde koruyor. Özel’in başında bulunduğu kurumu korumak anlamında Başbakan Erdoğan üzerinde ne ölçüde ikna edici olabileceği bilinmiyor. En azından başlangıç dönemi itibarıyla aralarında bir güven ilişkisinin tesis edilmekte olduğu anlaşılıyor.