Bu kurtlar azıcık Tunuslu olmuş

Güncelleme Tarihi:

Bu kurtlar azıcık Tunuslu olmuş
Oluşturulma Tarihi: Haziran 03, 2005 00:00

Jean Cristopher Grange’nin aynı adlı romanından uyarlanan Kurtlar İmparatorluğu filmini 22.30 seansında izledim. Salon ağzına kadar doluydu. Çoğunluk genç ve erkek... Filme yönelik ülkücü mafya haberleri etkili olmuş görünüyor.Grange’nin hem romanına, hem de senaryosuna diyecek yok. Çok zeki bir metin. Film, Paris’te Türk mahallesinde birbirinden iğrenç cinayetler serisiyle başlıyor. Aynı şekilde sonu tahmin edilemez bir halde nefes nefese devam ediyor. Yönetmen Chris Nohan’ın bir sahneden diğer sahneye geçişleri mükemmel. Dan Levy’nin müzikleri ise gerçekten insanın nefesini kesiyor. Filmin sonu biraz aceleye getirilmiş, baş taraftaki gizemli ve nefes nefese bölümleri taşımıyor, tek hatası bu. Paris’te yaşayan, kökleri Kapadokya’ya ulaşan ‘Türk’ uyuşturucu satıcısı çeteye gelince... İsimleri Bozkurtlar. Acımazsızca adam öldürüyorlar. Bozkurt rolü oynayan oyuncuların Türkiye’deki ‘ülkücü’ tiplemesiyle pek alakası yok Aynı Midnight Express’te oynayan Türk tipleri gibi bu tipler de. Tunuslu, Cezayirli ya da Faslıları andırıyorlar. Ama Türkler işte... Bilmeyen Türk olduklarına inanıyor. Türkiye’nin adam öldürme, uyuşturucu kaçakçılığı, işkence gibi kavramlarla uluslararası arenaya çıkması, kuşku yok ki çok iyi bir şey değil. Ancak günün sonunda konuştuğumuzun sadece bir film olduğunu da unutmamak lazım. Gerçekleri değiştirebilirsek bu tür filmlerin bıraktığı geçici imajlar silinip gider.Düşünsenize kaç filmde Çin ya da Japon mafyasını uyuşturucu, kadın ticareti işinde gördünüz. Çin’i ya da Japonya’yı düşündüğünüzde olumsuz mu düşünüyorsunuz? Japon teknolojisi dünyaya parmak ısırtıyor ve Çin üretimiyle dünyayı sallıyor. İmajı mimajı takmayı bırakıp, global dünyaya yararlı bir şeyler sunalım, gerçeklerimizi değiştirelim, bakın olumsuz imajlarla ilgilenen kalıyor mu! Gidelim mi? Kesinlikle kaçırmayın.Ne diyeyim şimdiGeçen hafta İzmir’de yeni açılan Rain’den manzaralar verirken, Demet Akalın’ın ‘Sen de kendin gibi bir şerefsize var’ şarkısında İzmirli kadınların ‘şerefsize var ’ kısmını haykıra haykıra söylediklerini yazmış, ‘Niye İzmirli kadınlar erkeklerden bu kadar şikayetçi merak ediyorum’ demiştim. Seçkin Bircan’dan yanıt geldi: ‘Köşe yazınızdaki merakınız hakkında iki fikrim var. Birincisi İzmirlilerin meşhur bir lafı vardır. ‘İzmir’in havasına ve kızına güven olmaz’ derler. E kızına güven olmaz ise erkeğine hiç güven olmaz. Güvenilmeyen kızlara neden sadık kalınsın ki!İkincisi ise şu... İzmir’in kızları her yerde meşhurdur, güzellikleriyle. E tabii etrafta bu kadar güzel olunca erkeğin yapısı gereği bir tane ile yetinmek zor oluyor olsa gerek. Hal böyle olunca da, o sessizlikte o şekilde haykırmaları normaldir diye düşünüyorum. Bence de Çeşme kesinlikle Rain’i kesemez..’Ne diyeyim şimdi Seçkin’e: Hepsi varsayım. Doğru da olabilir yanlış da. Liverpool fanatiklerini çok şişirdikBiraz geç olacak ama ne yapayım, Liverpool-Milan maçı izlenimleri bu haftaya kaldı.Şampiyonlar maçı için 19.10’da Anadolu yakasından hareket ettim. Trafik akıyordu, Fatih Köprüsü’nü rahat geçtim. Saat 20.00 sularında ‘Türk Seyirciler’ işaretlemesini takip ederek Olimpiyat Stadı’na doğru döndüm. ‘Türk Seyirciler’ yönlendirmesiyle biraz gittikten sonra yol tıkandı. Konvoy halinde ağır ağır Olimpiyat Stadı’na inen dar yoldan aşağıya sallanmaya başladık. HAVADA ÇİŞ KOKUSUHer iki yanımdan yayan halde sağlı sollu Liverpool’lu fanatikler geçiyordu. Çoğu sarhoş... Ellerinde bira şişeleri. Ağızlarında ‘En büyük Fener’ nidaları... Yaklaşık 21.00’de trafik polislerinin yönlendirmesiyle park yerine ulaştım. Binlerce araba... Park yerinde hiçbir işaretleme yok.Kalabalıkların arkasına takılıp stadyuma yaklaştım. Önüme bir yön tabelası çıktı. Doğu, Batı, Kuzey, Güney bölümlerini gösteriyor. Biletime baktım, Doğu Üst Stadyum’un çevresinde, Liverpool taraftarlarının yerlere attığı bira kutuları üzerinde dans ede dans ede yürümeye başladım. Havada nasıl yoğun bir çiş kokusu vardı anlatamam. Liverpool’lu sarhoş taraftarlar boş buldukları her yere işemişlerdi. Haliyle benim de çişim geldi. Stadyum çevresine yerleştirilmiş yüzlerce tuvaletten birine girdim. Yine nasıl bir yoğun çiş kokusu anlatmak mümkün değil. Kendimi zor dışarı attım. 21.15’te Doğu kapısından rahatça girdim. Karnım açtı. Büfelerden birine uğradım. Büfenin sahibi ağlayacak şekilde boynuma atladı. İngiliz fanatikler büfeye dalıp köfte ekmek ne varsa talan etmişler. Sadece içecek vardı. Maç arasında da büfelerin hiçbirinde yiyecek namına bir şey bulamadım. Karın gurultuları arasında Liverpool’lu taraftarların yanına rahatça iliştim. Stadyum tıka basa doluydu. Çok geçmedi gösteri başladı. Gösteri muhteşemdi. Sonra maç başladı.. Öykünün sonu belli. İZLEDİĞİM EN İYİ MAÇLiverpool’lu taraftarların 3-0 yenilgiye rağmen bir saat boyunca takımlarını hálá desteklemeleri, oyunu yönlendirmeleri görülmeye değerdi. Ama buldukları her yere işeyen, büfeleri talan eden, sarhoş olup önlerindeki insanların kulağına haykıranlar da aynı Liverpoollulardı. O yüzden Liverpool’luları şişirip boş yere gözümüzde bir Liverpool taraftarları efsanesi yaratmaya gerek yok. Takımlarını doğru dürüst destekliyorlar hepsi o.Penaltılar biter bitmez Olimpiyat Stadyumu’nu kolayca terk ettim. Sonrası kaos... Arabayı bıraktığım park yerini bir türlü bulamadım. Park yerini buldum, arabayı nereye park ettiğimi bulamadım. Yaklaşık bir saat sonra arabadaydım. Neyse ki dönüş yolu kısa sürdü. Saat 03.00’te evdeydim.Sonuç: Hayatımda izlediğim en güzel maçlardan biriydi. Bu kadar büyük bir organizasyonda ‘park yeri bulma’ dışında doğru dürüst bir sorun yaşamadım. Bu kadar sorun da böyle büyük bir organizasyon dünyanın neresinde olsa yaşanır. Çiş kokusu ve bira şişeleri İngilizlerin ayıbı. Türkiye’ye ve bana böyle bir gurur yaşatanları kutlarım. Tabii ki Şenes Erzik’i de... Üstün hizmet madalyasını çoktan hak etti.CUMA İTİRAFIluminousmu; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 30; İl: AnkaraOkul yıllarından tanıdığım, o zamanlar tuhaf bir aşk yaşadığımız eski arkadaşım, yıllar sonra beni yine buldu. Sadece e-mail ile mesajlaşıyoruz. Sanki eskinin hesabını yapıyoruz. Evliyim. Eşimi seviyorum. Başlarda ona kızdım. ‘Neden kurcalıyorsun hálá?’ dedim. Ama şimdi aklıma bazı sorular takılmaya başladı. Yoksa tutku ve aşk onda mıydı? Offff! Bu sorular yüzünden kendimden utanıyorum.Yorum: Evli. Eşini seviyor. Ama eski erkek arkadaşı ile kocasından gizli yazışıyor. Üstelik gerçek tutkuyu ve aşkı onda bulduğunu düşünüyor.... Bu aldatma değildir de nedir? Öykünün sonu yatakta bitmese bile... Koca Bey’e geçmiş olsun..CUMA TAKINTISIDaha önce Marmara Ereğlisi’nde Arif’in Yeri’ni önermiştim. Geçen hafta aynı yerde bir levrek tava yedim. İnanılmaz lezzetliydi. Sulu sulu... Hayatımda yediğim en iyi levrekti. Bu hafta sonu Marmara Ereğli’sine uzanırsanız mutlaka Arif’in Yeri’nde levreğe takın. Süper...CUMA LAKIRDISIIBugünkü ‘Cuma Lakırdısı’ okurum Esin Sabur’dan. Başarı istediğini elde etmektir, mutluluk ise elde ettiğini sevmek. Neyin hakkından gelinmez, kafa istekle birleşir birleşmez. (La Fontaine)
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!