4 sene sonra, tekrar ver elini İzmir.
Ama bu sefer kucağında oğlu Derin var.
Bir süre kendisi gibi tekstilci olan babasıyla çalışıyor ve bundan 7 ay önce kendi markasını yaratıyor: Taka.
Taka, onun yetiştiği kozmopolit ortamı, zengin aile köklerini ve yaşadığı ülkenin zenginliğini taşıyan ürünlerden oluşuyor ve Los Angeles butiklerinde kapış kapış satılıyor...
*
Peki benim Taka’dan ve Tania’dan nasıl haberim oluyor?
Serdar Erener ‘İlginç bir kız var, belki tanışmak istersin’ diyor.
Ve Tania karşımda.
İnanılmaz güzel gülüyor.
Cin gibi bir şey.
Komik ve esprili.
Yüklenmiş İzmir’den gelmiş, dış basında hakkında çıkan bütün yayınları da yanında getirmiş.
Görmem için de pek çok Taka ürünü.
Galiba ben pratik insanları çok seviyorum şu hayatta.
Özellikle de Tania gibi komplekssizlerse.
Tania’yla Bebek’te buluştuk. Röportajı yaptık sonra kendimize sarı bir duvar bulduk. Bebek Karakol’unun sarı duvarı. O duvarı fon olarak kullandık. Tania bütün o giysileri hiç üşenmeden giydi, sizler için bu fotoğrafları çektirdi.
Başka biri olsa, ‘Delirdiniz mi, sokak ortasında giyinip soyunamam’ derdi.
O demedi.
Tania’ya yolun açık olsun diyorum, bu yazıyı yazarken de üzerimde bir Taka olduğunu belirtmek istiyorum.
Dubai çok sıcak ama Taka çok rahat...
Kendime değil yarattığım ürüne güveniyorum
Kafanıza koyduğunuz her şeyi yaptınız mı?
- İnanmayacaksınız ama evet. Hatta öyle ki, kocama evlenme teklifini dahi ben ettim...
Tekstil alanında yaratıcılığın sınırların ötesine aştığı bir dünyada, kendinize güveniniz nereden kaynaklanıyor?
- Kendime güvendiğim filan yok. Yarattığım ürüne güveniyorum.
7 ay gibi kısa bir süre sonra ürünlerinizi çeşitli meşhurların üzerinde görmek nasıl bir his?
-
Rüya gibi. Çocukluğumdan beri hayallerimi süsleyen bir şey. Esas komik olan, ilk kez Taka giyen bir ünlüyle basında karşılaşmamızın hikayesi: Kocam Ozan, Kanada’da iş seyahatinde. Bir cumartesi günü Starbucks’a oturuyor, bir kahve alıyor, dergi karıştırmaya başlıyor. İçinden de ‘Keşke şunlardan birinde Tania’nın ürünlerinden biri olsa, ama nerden olacak?’ diyor. Ve bingo! Birden görüyor, ürünlerden biri Amerikalı bir celebrity’nin üzerinde. Hemen bana telefon açıyor. Sonra bir başka dergiyi açıyor, yine görüyor. O gün mutluluktan ölmüştük!
Cameron Diaz ve Britney Spears gibi isimlerin sizin tasarladığınız ürünlerden almış olduğunu bilmek sizde nasıl bir his yaratıyor?
- E çok onur verici. Çünkü bu insanlar diledikleri her markaya, her koleksiyona ulaşabilecek konumdalar. Bir de onlar moda anlayışlarıyla genç kızların idolü durumdalar. Şimdi Taka giyiyorlar, daha iyisi can sağlığı!
Genellikle tersi olur... Ama sizin örneğinizde siz İzmir’de bir şey yapıyorsunuz, LA’de insanlar giyiyor...
- İşin güzelliği burada. Önemle üzerinde durduğum konu, ürünlerimizin Türk oluşu. Türkiye’de tekstil sektörü ancak yaratıcılık ve markalaşma ile sıkıntılı günleri aşabilir.
Bu ülkeden çıkmış dünya markası parmakla sayılacak kadar az. Siz kendinizi günün birinde dünya markası olacak gibi hissediyor musunuz?
- İnşallah. 7 ay gibi kısa bir sürede çok büyük yol kat ettik. Henüz daha yapmak istediklerimizin başındayız. Çok heyecanlıyım. Bakalım...
Nasıl bir satış ağı kurdunuz Amerika’da?
- Satış ağımız halam ve kuzenimden oluşuyor. Çok amatör bir ruh ama profesyonel bir yaklaşımla başladık bu işe. Ama dikkat, günden güne büyüyoruz...
ONLAR TAKA GİYİYOR
‘Her ne kadar plaj kıyafeti konsepti ile piyasaya çıksak da, Jessica Simpson’un gece kulübüne giderken, Mischa Barton’un LA’ın meşhur Koi Restoran’ına girerken ve Nicole Richie’nin Berney’s’te alışveriş yaparken kotunun üzerine giymesini sağlamak ve ürünün çok amaçlı kullanımını lanse etmek esas amaçtı. Ama bunlar kendiliğinden ve sürpriz bir biçimde gelişti.’
İzmirli Tania tasarlıyor Cameron, Britney giyiyor
Zaten bütün güzel ve orijinal şeyler, basit fikirlerden çıkıyor. Tania (Eskenazi) ve Karyn’in (Maoz) Taka’sı da öyle. Tülbent kumaşından giysiler bunlar. Kaftanlar, pantolonlar, pançolar, gömlekler, yelekler. Birbirinden canlı renkler, modern desenler. Tania, İzmir’de üretiyor, kuzeninin karısı Karyn da, Los Angeles’ta satıyor. Ve ancak rüyalarında görecekleri bir şey oluyor. Britney Spears, Cameron Diaz gibi isimler Taka ürünlerine rağbet ediyor. Amerikan basınında Taka giymiş pek çok meşhur, dergilerde boy gösteriyor. Türk motifleri ve oyalarla bezenmiş bu giysilerin en önemli özelliği, fonksiyonel olması. Hem plaja, hem alışverişe, hem gece kulübüne, hatta çok isterseniz yatağa bile Taka’yla girebilirsiniz.
Tekstilci olmak dışında başka şansınız var mıydı?
- Ne yalan söyleyeyim yoktu. Çocukluktan beri yapılan fuar ziyaretleri, mağaza dolaşmak, model bakmak, babaannemin atölyesine gitmek, evde konuşulan moda, kumaş, dikiş gibi konulara kulak vermek... Tekstil, benim doğamda var. Babaanne, dede, dayı, hala, baba tekstilci olunca, insanın başka şansı kalmıyor. Babaannem, İzmir’in en iyi terzilerinden biriydi: Benli Ester. Tanınmış bütün ailelerin gelinliklerini o dikerdi...
Benli Ester’in torunu olmak nasıl bir şey?
- Gurur verici. Bakımlı, ilham verici ve güzel bir kadındı benim babaannem. Pire’den İzmir’e geliyor, bu işlere 13 yaşında başlıyor ve o an geliyor bütün aileye o bakıyor. Bayağı da insan çalışırdı yanında. Ben dikiş makinelerinin sesini duyarak büyüdüm, birbirinden güzel gelinliklere dokunarak, kumaşları, dantelleri okşayarak...
Siz ne zaman Amerika’da moda tasarımı okumaya karar verdiniz?
- İzmir Amerikan Lisesi’nde okurken. FIT’ye (Fashion Institute of Technology) kabulüm geldiğinde dünyalar benim oldu. Hemen New York’un yolunu tuttum. Kendi işimi kuruncaya kadar da New York’ta ve Türkiye’de çeşitli tekstil firmalarında çalıştım.
Tamam anladık tekstil. Ama bu ülkede herkes tekstil yapıyor. Sizin ürünlerinizin farkı ne?
- Türünün ilk ve tek örneği oluşu! Ben hayatım boyunca özel olanı, kreatif olanı, içinde emek taşıyan şeyleri sevdim. Jean, gömlek ya da tişörtten ziyade, olmayanı yaratmak istedim. Belki de giymek istediğimi ama piyasada bulamadığımı. Taka, böyle bir anlayışın ürünü. Kumaşı bile farklı. Yüzde 100 koton, bildiğiniz tülbent...
BİR NEVİ YAP-BOZ
Son derece modern, teknolojisi yüksek bir okuldan mezun olup, en nostaljik, en tülbent kumaşlarla iş yapmak tuhaf değil mi!
- Belki tuhaf. Ama güzel! Benim zaten yapmak istediğim, git gide makineleşen bu dünyada, el işine yer vermek, değerli ve zengin köklerimize geri dönebilmekti. Los Angeles’ta Taka’nın ‘Bakın, bu da Türk etniği’ diye satılması bana inanılmaz gurur veriyor.
Tülbentle çalışmak nereden aklınıza geldi?
- Tülbentin hissini çok seviyorum. Giydiğiniz zaman vücudunuza değemeyen bir kumaş. Seyrek dokusu ve inanılmaz yumuşaklığı sebebiyle eskiden beri inandığım bir doku. Bu yumuşaklığın giyime dönüşmesi ve tüm etrafının kumaş ile aynı renk ve motiflerden tasarlanmış oyalarla bezenmesi fikri ise, yaratmaya başlayınca geliştirildi.
Dünya globalizme doğru giderken, hangi akla hizmet yerel zevkleri bütün dünyaya kabul ettirmek için çaba sarf ediyorsunuz?
- Ben artık insanların farkıyla bir anlam ifade eden ve hikayesi olan şeylere rağbet ettiğine inanıyorum. Dünyada bir Hint esintisi vardı. Hint giysileri, yemekleri, filmleri yükselmişti. Bu da Türk esintisi. ‘Türk etniği’ diyorlar. Yazma nedir, oya nedir öğreniyorlar. Tüm bunlar benim üretimime de yansıyor. Sipariş aldığım zaman uyarıyorum: ‘Çabuk olma ihtimali yok, oya bu, el emeği, fabrikasyon değil, beklemeniz gerekecek.’ Çok ilginç, hoşlarına gidiyor. Bulunca da, bir yerine, üç alıyorlar...
Siz tam olarak ne satıyorsunuz? Taka, giysiden öte bir şey ama ne?
- Taka aslında siz ne isterseniz o. Hayal gücüne açık ürünler bunlar. Koleksiyon basit ama kullanım alanı çok geniş olan modellerden oluşuyor. Bir nevi ‘yap-boz’ ürünü diyebilirim.
TOKYO’DA BEŞ MAĞAZADA
Ne tür tepkiler aldınız?
- Ta işin başında katıldığımız tekstil fuarı Las Vegas Magic Show’dan bu yana çok olumlu ve motive edici tepkilerle karşılaşıyoruz. Hatta fuarda planlanmayan bir Japon pazarı bile elde ettik. Tokyo’da 5 mağazaya birden mal verdik.
Ya beğenilmeseydi?
- Hayal kırıklığına uğrardım. Ama yılmazdım. Zaten kendi çapımızda bir pazar denemesi yapıp, bu işe giriştik. Koleksiyonu hazırladığımda, halam ve kuzenim Hawaii’ye gidiyordu, yanlarına 20’şer tane Taka ürün aldılar. Başka da bir şey almadılar. Plajda, kahvaltıda, öğle yemeğinde, gece dansta her an her yerde Taka giymişler, insanlar bayılmış. Yarattığınız bir şeyin beğenileceğini umut ediyorsunuz. Ama o hayal gerçekleşince bazen benim gibi dumura uğruyorsunuz. Ben o durumdayım şimdi. Başıma gelenlere inanamıyorum.
Yarıştığınız birileri var mı?
- Nasıl olsun? Alanımızda tekiz. Ancak kendimizle yarışabiliriz.
Neden Türk pazarını hiç denemediniz de, doğrudan Los Angeles’a gittiniz?
- Birincisi, orada alım gücü yüksek. Bunlar pahalı ürünler. İkincisi Los Angeles’ta moda yakından takip ediliyor. Yeniye ve orijinalliğe değer veriliyor. Bir de o pazarı yakından tanıyorum. Halam ve kuzenlerim senelerdir orada yaşıyor. O yüzden kendimize ilk hedef, Los Angeles’ı seçtik. Çok Türklere ait bir ürün olduğu için burada ‘Kıza bak, baş örtülerden kendine elbise yapmış!’ türünden tepkilerle karşılaşacağımı düşünmüştüm. Gerçi, bir dolu insan beni arayıp ürünlerimize Türkiye’de nereden ulaşabileceğini sordu. Önümüzdeki sezon belki iç pazara da mal vereceğiz...
GÜNDÜZ PLAJA GECE KULÜBE
‘Bir mağazaya gideyim, ayakkabımdan gömleğime kadar beni giydirsinler’ mantalitesi ortadan kalktı. Dünyada büyük mağazacılık anlayışı da ortadan kalkıyor, butiğe geri dönülüyor. İnsanlar artık yaratıcı olanını satın almak istiyor. Kendini de katarak değiştirebileceği ürünleri tercih ediyor. Gündüz plaja giyiyor, gece beline kemer, boynuna aksesuvar takıp, gece kulübüne gidiyor.
FEMİNENLİĞE DÖNÜŞ
Detaylara çok özen gösterdik. Ürünümüzde yer alan her oyanın bir hikayesi var. Şimdiki koleksiyonda bu hikayeleri de anlatıyorum: Üzüm oyası, horoz ibiği oyası, karanfil oyası... Bu tür incelikler, çizimler, motifler, ambalajlar, lavanta torbaları insanların hoşuna gidiyor. Uzun bir süredir, salaş modası vardı, şimdilerde feminenliğe dönüş var.