Güncelleme Tarihi:
- ‘Karaduygun’ pek duyulmuş ve kullanılan bir sözcük değil. Nereden bulup çıkardınız?
-Karaduygun, ne yazık ki ihmal edilmiş bir sözcük. Hüzünle keder arasında kalan, ama her ikisiyle de ilgisi olmayan bir duygu durumu. İngilizceden ithal ettiğimiz melankoliye denk düşüyor. Sözlükler niyeyse hüzünle melankoliyi eş anlamlı gösterse de tümüyle farklı. Çünkü hüzün eksiklik, yoksunluk, boşluk algısıdır. Oysa melankoli, hiçlik, dünyevileşememek gibi varoluşsal bir sancıdır. Hani Neyzen boynuna bir tabela asarmış ya üstünde ‘HİÇ’ yazan, böyle bir şeydir işte karaduygunluk.
- Kimdir karaduygunlar?
-Bu kitap, bir karaduygunun gözünden yazıldı. Karaduygun, hayatı uyumayanlardır. Acıları saf ışığın altında görürler. Kendilerini kandıramaz, dünyaya aldanamazlar. Başka bir açıdan da bu bir sevme biçimidir. Taşa, toprağa, insana, canlı olan her şeye sahip çıkma biçimi. Çünkü güzellikler gelip geçici birer lütuftur. Onların âleminde şükran ve yas neredeyse iç içedir. Biri biter öbürü başlar.
- Sesler ve gürültünün peşine düşüyorsunuz, huzursuzluk kaynağı onlar. Neden takıldınız onlara?
-Evet, seslerle uyanır karaduygunlar. Daha doğrusu dürtülürler. Ama sesler acının yankısıdır aslında. Kitap boyunca o duyduğumuz tak tuklar, kapı sesleri, cayırtılar, inlemeler, bağırtılar, her biri bir yıkımın imgesi. Zaten kötülük, huzursuzluk, açlık gürültülü bir şeydir. Kitaptaki bütün anlatılar kendi iç sesleri ve gürültüleriyle örüldü.
- Hüzünlülerle kederliler ayrı birer sınıf mı?
-Kitapta, hüzünlülerle kederlilerin kıyaslandığı bölüm pek tabii ki spekülasyon. Tartışmalı bir bölüm o. Tümüyle öznel bir bakış açısıyla yazdım. Sözcüklerin etimolojik kökenlerine değil, daha çok sokağa bakarak kıyaslama yaptım. Elbette hüzünlüler veya karaduygunlar arasında sınıfsal bir kıyaslama yapmak gerçek dışı ve hatta hatalı. Ne var ki, her yanlış eksikli bir doğrudur aslında. Ayrıca, günümüzde hüzünbazlık diye bir müessese olduğunu kabul edelim. Hüzün çekici bir şey hatta, epey albenili, taklit etmesi çok kolay. Karaduygun vesilesiyle hüzünbazlara çelme taktığımın farkındayım. Öte yandan hüzünlülerle kederlileri kıyaslarken haklı çıkmaya yeltenmedim, bir hakikat payı göstermek istedim okura. Bir de şu ‘politik doğruculuk’ denilen yavanlıktan sıkıldım gerçekten. Televizyonlarda görüyor, gazetelerde okuyoruz, birçokları doğruculuğa sığınıp pekala nefret suçu işleyebiliyorlar. Vicdan hazmedilir ölçülere çekildiğinde, yani iktidarın katlanabildiği kadar olduğunda ne kadar vicdandır, tartışmak gerek.
BİRHAN BENİM İÇİN TOPRAK GİBİ YAKIN BİR VARLIK
- Şair Birhan Keskin’i anlatıyorsunuz önemli birbölümünde kitabın. Hatta kitabın bütünleyicisi birleştiricisi o. Onu yazmanızın nedeni neydi?
-Birhan Keskin, benim yakın dostumdur. İnsan kendi dünyasına sığamayınca arkadaşlarını yurdu belliyor. Birhan da benim için toprak gibi yakın bir varlık. Bir de onun inanılmaz büyük bir şiiri var bence. Evrene hayranlıkla, dünyaya yadırgayarak bakan, sürekli incinen ve sözcüklerle yerkabuğunu tamir eden karakteristik bir karaduygun o. Bu metinde Birhan Keskin ne bir biyografik kişi, ne de mahremiyeti deşifre edilen bir yazınsal karakter. Metnin içinde, sadece bana yansıyan haliyle, şiirini bilen okurların şıp diye tanıyabileceği bir duruşla yer aldı. Karaduygun, sadece hayal kırıklıklarımın değil sevgimin de tezahürüdür.
ÇAĞDAŞ BİR ŞEHRAZAT
Sema Kaygusuz’un Yere Düşen Dualar’ı İsveç’te hayret ve hayranlıkla karşılandı.
Sema Kaygusuz’un Fransa’dan gelen iki ödülle birlikte Balkanika Edebiyat Ödülü’ne değer görülen romanı Yere Düşen Dualar, bu ayın ilk haftası İsveç’te yayımlandı. Daha ilk günlerde büyük ilgi gören roman, geçtiğimiz hafta önemli eleştirmenlerin odağı haline geldi. Kimisine göre Sema Kaygusuz William Blake’in yeniden bedenlenmiş hali, kimisine göre çağdaş bir Şehrazat, kimisine göre alışılmış roman algısını altüst eden büyüleyici bir ses. İşte Kaygusuz’un romanı için İsveç basınında çıkan değerlendirmeler:
Kesinlikle büyüleyici
Sema Kaygusuz’un romanı Yere Düşen Dualar, uzun yıllardır ilk kez, çok önemli ve derinlikli bir okuma deneyimine sürükledi beni. (...) Sema Kaygusuz, Nobel ödüllü Orhan Pamuk’un başını çektiği Türkçe postmodern roman geleneğinin içine yerleşmiş olsa bile, kendine özgü çok özel bir yol seçmiş. Bu yol ne Avrupa merkezli ne de erkeksi bir yol, oldukça dişil ve farklı bir uçta. En basitçe söylemek gerekirse Yere Düşen Dualar kesinlikle büyüleyici bir deneyim. Ne eksik, ne fazla.
Jan Arnald / DN
Anlatının evrimi
Yere Düşen Dualar’ın en büyük gücü, dili ve hikâye anlatıcılığı. Kendi sembollerini ve anlam dünyasını oluşturan bu dik başlı ve şiirsel roman, bana William Blake’in çağdaş bir yazar olarak geri döndüğünü düşündürdü. Olağanüstü gücü, okuru huşuya sürükleyen güzellikte akıl çelen dili ve insanlık hali üzerine nefes kesen gerçeküstü düşlemiyle...
Karl Johan Nilsson/ HD
Gölgeler ve söylenceler arasında...
Sema Kaygusuz, bir yanıyla şair, bir yanıyla ateşli bir muhabir; doğuştan yenetekli bir anlatıcı. Homervari çizilen sahnelerin yanı sıra, bir adanın ve orada yaşayan yerel halkın değişimini büyüleyici bir gözlem gücüyle anlatıyor. Hepsinin ötesinde, yoğun imgeleri ustalıkla işleyen Kaygusuz, yoruma ihtiyaç duymaksızın anlatımıyla cezbediyor. Sema Kaygusuz, başka bir adada ölüme terk edilen köpeklerin ulumaları eşliğinde, her birimizin yurtsuz çocuklar olduğunu söylüyor bize.
Jens Christian Brandt / Kritik Viwebben