Bu kez reklam sektörüne eleştiri içerden, Tibet Sanlıman’dan geldi

Güncelleme Tarihi:

Bu kez reklam sektörüne eleştiri içerden, Tibet Sanlıman’dan geldi
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 03, 2004 00:00

Türkiye’de bir süredir yeni şamar oğlanının adı reklam sektörü. Gelen bir tokat patlatıyor, giden bir tane.Reklam kirliliğinden söz eden mi istersiniz, Kristal Elma sonuçlarını eleştirenler mi, reklamlarda aşırı derece mizah kullanılmasına kızanlar mı, sektörün yaratıcılığı azaldı diyenler mi, reklam arasına dizi sıkıştırılmasına söylenenler mi, ünlülerden gına geldi artık diyenler mi... Ne tür bir eleştiri isterseniz son zamanlarda fazla miktarda mevcut. Herkes bir şey söylüyor. Bir yerinden sıkıştırıyor. Fakat onların özelliği dışarıdan insanlar olması. Tibet Sanlıman, içeriden bir eleştiri yapıyor. Ve dışarıdakilere göre çok daha acımasız. Hal böyle bana kendisine teybi uzatmak kalıyor....HAMİŞ: Tibet Sanlıman bu sektörün en önemli ajanslarından biri olan Ogilvy’nin kreatif direktörüdür. Yaratıcı ve yakışıklı bir adam olduğunu söylememe gerek yok herhalde...GELECEK SENE KRİSTAL ELMA’YA KATILMAYACAĞIMKristal Elma’da ön elemeyi geçen işler gördüm. Son derece güzel işlerdi. Fakat ben onları ilk kez orada gördüm. Bu şu anlama geliyor: O ilanlar, sırf ödül almak için yayınlanıyor. Yani ajans müşteriye ‘Çok iyi bir basın ilanı fikrim var. Sizin markanızla da iyi örtüşüyor. Neredeyse, bedava yayınlayacağız. Zaten prodüksiyonu biz yaptık, ajansın imkanlarını kullandık. Reklam veren olarak izin verin de, şununla bir ödül alalım’ diyor. Bir tane dergide çıkıyor ilan, kimsenin görmediği İtfaiyeciler Derneği’nin dergisinde mesela, sonra Kristal Elma’ya katılıyor ve ödül alıyor. E ben de bunu yanlış buluyorum. Sektörümüzdeki kafa karışıklığının Kristal Elma’ya da yansıdığını düşünüyorum. Dolayısıyla, gelecek sene bana müsaade. Katılmayacağım...ERENER VE TARANTürkiye’de reklamcı adama kız verirler mi? Yani ‘Reklamcıyım’ dediğinizde çevreden aldığınız ‘feed back’ ne?- Geçenlerde taksiye bindim. Taksici, ‘Senin iş ne üstüne abi?’ dedi. ‘Reklamcıyım’ dedim. ‘Olsun abi’ dedi. Çok itibarlı bir meslek olarak algılandığı söylenemez yani. Kız verirken, iki kere düşünürler bence...Türkiye’de mesleğinizde siz kimleri ciddiye alıyorsunuz?- Serdar Erener’in bu işi doğru yaptığını düşünüyorum. Ve fark yaratmak konusunda aklıma gelen ilk isim: Ali Taran.Kızım, reklam arasında ödevlerini yapıyorReklamcı olduğunuz için kendinizi diğer insanlardan farklı hissediyor musunuz?- Evet...Açık sözlülüğünüz için teşekkürler! Hangi açıdan?- Almanca’da ‘Zeit Geist’ diye bir kavram var. ‘Zamanın ruhu’ anlamına geliyor. Tam da bu: Biz reklamcılar, zamanın ruhunun peşinde koşuyoruz. Becerebiliyoruz beceremiyoruz o ayrı ama sürekli bunun için uğraşıyoruz. Biz, denizde giderken gemi yapmaya çalışıyoruz....Vayy! Reklamcılar kendini önemser mi!- Elbette. Ama kim kendini gereğinden fazla önemserse -hiç önemli değil hangi işi icra ettiği- gülünç olur! Tabii Türkiye ilginç bir ülke. Dünyanın hiçbir ülkesinde reklamcılar bu kadar meşhur değildir. Bizde öyle...Sıfatı ‘yaratıcılık’ olan bir işte çalışmak nasıl bir şey? Avantajları dezavantajları ne?- Aslında bir yük, yaratıcılık. Sürekli bir hesap verme hali. Hep kendini bir oylamaya sunma durumu: ‘Beni dene. Yaratıcı mıyım değil miyim gör!’ Bitmez, tükenmez bir sınav. Tabii ki olağanüstü tarafları var ama hep kendini bir şey yumurtlamak zorunda hissediyorsun. E bazen oluyor, bazen olmuyor. Yıpratıcı bir iş. Reklamcılık tarihine bakın, ya kalp krizi ya karaciğer. Eceliyle ölen yok neredeyse....‘Yaratıcılık’ benim için çok önemli meziyetlerden biri. Mesela bir erkek yaratıcı değilse, seksi bile olamaz! Bu kadar yani. Reklamcılar bu özelliklerinden dolayı havaya girerler mi?- E girmeseler iyi olur. Adam, adı üstünde kreatif direktör, yaratıcı olacak tabii. Anlatabiliyor muyum? İşi bu. Bu yüzden övünmesi biraz salakça değil mi? Bizde mesela ‘A garson ne iyi hizmet verdi’ denir, hiç anlamam, tabii verecek. Normal olan, garsonun iyi hizmet vermesi, reklamcının da yaratıcı olması...Siz bir şey üretiyorsunuz ama Ali Atıf Hoca eleştiriyor, hatta daha da ileri gidip, ‘Bu reklam bir işe yaramaz!’ diyor. Ne hissedersiniz?- E mutlu olmam. Ama ben 20 senedir bu işlerin içindeyim, hazım refleksim epey gelişti. Yaptığım işin sonucu görene kadar yorumlardan çok etkilenmemeye çalışıyorum. Ne kötü ne de iyi yorumlardan. Bazen iyi yorumlar, kötü yorumlardan daha tehlikelidir!Reklam sektörünün en eğlenceli bölümü neresidir?- Bu aralar reklam veren olmak! Ajanslara, ‘Şu kadar bir bütçem var, konkur açıyorum. Son 5 yıllık cironuzu ve aldığınız Kristal Elma’ları belirtin’ filan diyeceksiniz, onları bir güzel çalıştıracaksınız, sonra küt diye her şeyden vazgeçeceksiniz...Oluyor mu gerçekten böyle şeyler...- Konya’da bir üretici yaptı. ‘Kahvaltılık önemli bir şey üretiyorum, yer yerinden oynayacak’ dedi, bütün reklam ajanslarını önüne dizdi. Uluslararası ve ulusal. Herkese brif verdi, herkes çalıştı, uğraştı. Sonra dedi ki: ‘İptal ettim konkuru. Game over!’ Reklam sektöründe kantarın topu o kadar kaçtı ki, bu tür şeyler artık olağan....Nedir Türk reklam sektöründe sizi rahatsız eden şeyler....- Oooo çok. Bir kere Türkiye’de fikrin değeri yok. Dudak uçuklatıcı şeyler yaşadık bu ülkede. Apple Machintosh’un yaptığı reklam filminin aynısı Grundig’e yapıldı. Artık daha ne olsun! Hem de kare kare aynısı. ‘Apple burada reklam yapmadı ya, nasıl olsa anlamazlar mantığı’...İyi de bunun haber değeri yok. Oldum olası bu ülkede işler böyle yürür. Başka...- Bu aralar reklam sektöründe komik olan fikir sanki fikirmiş, diğerleri değilmiş gibi algılanıyor. Yaratıcı genç arkadaşlar kendilerini fıkra yazarı zannediyor...Anlamadım. O ne demek?- Neredeyse hepsi Cem Yılmaz olmaya uğraşıyor. Çünkü onun yaptığı reklam prim yapıyor. Ama bu ülkede bir tane Cem Yılmaz var. Ve gerçek şu ki, Cem Yılmaz’la rekabet edecek bir reklam yazarı yok. Ama tabii beni en çok rahatsız eden şey bu değil...Ne peki?- Dünyanın en çok televizyon izleyen ülkelerinden biriyiz. Bu kadar çok televizyon seyredilen bir ülkede, televizyon müşterisi bu kadar çokken, televizyon tarifelerinin bu kadar ucuz olmasından kaynaklanan bir reklam kirliliği var... Bir reklamcının reklam kirliliğinden söz etmesi çok hoşuma gitti...- Ve artık saygısızlık boyutuna gelen bir kirlilik. Benim kızım, dizi seyrederken ödevlerini reklam arasında yapıyor. Çünkü 20 dakika reklam arası veriliyor. Oradan buradan giren bant reklamlar hariç. Ben bunu son derece anlamsız buluyorum. Reklam alanlarının kısıtlanması gerekiyor. Tariflerde mutlaka yeni düzenlemelere gidilmesi icap ediyor. Konfeti gibi reklam var bizde. Neredeyse iletişim parçalarını insanların kulağından, gözünden sokuyoruz, haklı olarak ‘böööğ’ diyorlar. Reklamcı şikayet ediyor, reklam veren ediyor, izleyen ediyor. Ama hiçbir şey yapılmıyor...REKLAMCILAR GAZİNO PATRONU GİBİReklamcılar artık gazino patronu gibi. Sadece ünlülerle iş yapıyorlar. Ve bazı ünlülerle. Ben reklamlarda gerekli gereksiz ünlü kullanılmasına karşıyım. Bunun kolay ve ucuz bir yol olduğunu düşünüyorum. Açıkçası genç reklamcı adaylarının, televizyonlarda gördüğü reklamları reklam zannetmesi, ‘Bu işler böyle oluyor herhalde!’ diye düşünmesi, kanıma dokunuyor. Türk reklam sektörünü ameliyat masasına yatırmanın zamanı gelmiştir.STAR, O DÖRT KIZDIBen tutucu bir adama benziyor muyum? Tabii ki reklamlarda hiç ünlü kullanılmasın demiyorum. Mesela Molped’in stratejisi orta vadeli ve çok doğru bir strateji. Çekinerek istenen bir üründe Hülya Avşar’ı ve genç kızları kullanmak çok isabetliydi. Ve aslında orada star olan Hülya Avşar değil, o dört kız. Çek oradan Hülya Avşar’ı, o reklam devam eder...
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!