Oluşturulma Tarihi: Ağustos 02, 1998 00:00
Lale Barçın İMER2000 yılına bir buçuk kala ülkemiz modernlik çabası içindeyken müzik dünyamızda geriye atılan adımlar her geçen gün biraz daha hızlanıyor. Bir zamanlar ‘‘Best Of’’ da yapın, bir şey kaybetmezsiniz diyen ben, meğer piyasasının ne kadar çaresiz olduğunu görememişim. Herşeyi hemen tüketen, her doğru girişimin cılkını çıkaran, bir akım tuttu mu körü körüne peşinden sürüklenen ‘‘kimliksiz ve kararsız’’ bir müzik sektörüne sahip olduğumuzu meğer anlamamışım. Şimdi her yer ‘‘nostlaji’’ kokuyor. Kötü bir mantar türü gibi... Doğrusu bu ya artık ‘‘Nostalji’’den nefret eder oldum. Müzik marketlerin raflarında ‘‘Bilmem kimin nostaljisi’’ yazan kasetler artık sinirimi bozuyor. Geçenlerde en kötüsünü farkettim... Müzikte 15 yıl geriye gittik gibi geldi bana. Ümit Besen'i, Arif Susam'ın ‘‘Nikah Masası’’ gibi ‘‘nostaljilerini’’ görünce, ‘‘Ulu tanrım galiba yandık’’ diye düşündüm. Müzik dünyasında son günlerde yaşadığımız ‘‘deja vu’’ sendromunu hepimizin başını döndürüyor. Naftalinli sandıklarda kaybolan ‘‘eski dostlar’’ birer birer ‘‘hortluyorlar’’, gündemdekiler ‘‘Best Of’’lanıyorlar. Yeniler ise şaşkın, ‘‘Acaba eski parçaları mı cover'lasak’’ diye kıvranıyorlar... Anlayacağınız müzik alemimiz bir iki yıl öncesinin karmaşasını aratacak bir yolda hızla geriliyor... Başkalarının müziklerini seçip eleyen bir beste sisteminin yıllardır hüküm sürdüğü bir ortamda aslında şaşılacak da bir durum değil bizimkisi!Sibel Tüzün’ün işi zorUnutulması gereken iki albüm ve kabul ettirilmek zorunda olan yeni bir tarz... ‘‘Moda’’ların egemen olduğu bir müzik piyasasında, dahası her şeyin altında bir şey arayan bir mentalite karşısında gerçekten işi zor Sibel Tüzün'ün... Şarkıcının ‘‘Hayat Buysa Ben Yokum Bu Yolda’’ isimli son albümünün önünde başka zorluklar da var. 90'ların pop kalıplarına uygun iki albüm yapan Tüzün, bir gün - tıpkı geçtiğimiz yıl Sertab Erener- gibi sıkılmış... Yaptığı müzikten, ayak uydurduğu ortamdan, taşımak zorunda olduğu imajdan... O da Sertab Erener kadar şanslıymış ki yanında bu sıkıntısını paylaşan onu anlayan ve elinden geleni yaparak yeni bir kimlik (belki de gerçek kimliği, bunu kimse bilemez) kazanmasına destek veren biri varmış: Levent Candaş. Kendi deyişiyle, içinden rock müzik yapmak gelen Sibel Tüzün, Candaş'ın yaptığı müziklere şarkı sözleri yazmış. Kendi iç dünyasındaki çatışmaları, korkuları, beklentileri ve umutlarını katmış onlara ve Tüzün içine düştüğü çıkmazdan bu albümle kurtulmuş. Her yorumcu, her müzisyen istediği müziği yapmakta elbette ki serbesttir, bizlere dinleyici olarak beğendik ya da beğenmedik demek düşer. Yargıç olmak kimsenin haddi değil ama, yapılan işin adını ‘‘rock’’ koyunca ortaya çıkan eserin söylem, fikir ve felsefe olarak da dinleyiciyi ikna etmesi gerekir. Çünkü rock müziğin hala böyle bir kimliği var. Sibel Tüzün için işin zor yanı işte bu noktada. Albümün altyapısı genelde Türkiye'de standartlarının üzerinde bir sound'a sahip. Albüme adını veren parça ve ondan sonra gelen ‘‘Cennetin Çocukları’’, ‘‘Sen’’, ‘‘Tut Beni’’ parçalar beni etkiledi. Hakan Caneroğlu, Cengiz Köroğlu, Levent Candaş ve Volkan Öktem gibi albümün genel mimarlarınını dışında konuk müzisyen olarak çalışmaya katılan Gür Akad, Yavuz Çetin ve Demir Demirkan, sonuçta iyi bir grup müziği oluşturmuşlar. Albüm her ne kadar başta ‘‘Cranberries’’in sound'unu andırsa da, sonlarına doğru Sertab'ın son albümünü çağrıştırsa da, arada biraz grunge biraz punk olsa da, yeni bir şeyler denendiği, ortalama işlerden daha cesur bir adım atıldığı için Tüzün'ün bu albümününe şans vermek gerekiyor. Geçmişine sünger çeken, eski yolunda devam edip çok para kazanabilecekken zor olanı seçen ve varını yoğunu bu albüme yatıran, üstelik hala şahane şarkı söyleyebilen biri bunu hak ediyor bence...
button