Bu halimizle bizden bir halt olmaz

Güncelleme Tarihi:

Bu halimizle bizden bir halt olmaz
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 25, 2012 21:13

İstanbul Modern, yeni sergisi ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi’ni geçen çarşamba günü açtı. Küratörlüğünü İstanbul Modern Şef Küratörü Levent Çalıkoğlu’nun üstlendiği sergi, sanatçının ‘toplumun aynasıdır’ dediği kent duvarları üzerine çalışmalarının gösterildiği ilk kapsamlı retrospektif.

Haberin Devamı

Sergide yer alan ve Doğançay’ın 14 ayrı dönemini gösteren 120 eser, dünyanın önde gelen 13 müzesinin koleksiyonlarından bir araya getirildi. Sergi bu özelliğiyle, Doğançay’ın yarım yüzyıllık sanatsal birikimini gösteriyor. 2009’da bir müzayedede satıldığında sanatçıya Türkiye’nin en pahalı ressamı sıfatını kazandıran ‘Mavi Senfoni’ ile ilgili “Türkiye’de ilgi görmesinin tek sebebi pahasıydı” diyen Burhan Doğançay ile sergiyi ve onu bugüne getiren süreci konuştuk.

Babanız Adil Doğançay, ressam ve topograftı. Dağ tepe gezerken, elinize kağıt kalem verip, “Al şu ağacı çiz” dermiş...
- Her şeyi o öğretti. Dört yaşındaydım. Harita subayıydı. Köy köy Anadolu’yu dolaşırdık. Onlar işlerini yaparken, bana da kağıt kalem verirdi. Bir şeyle meşgul olmam lazım ya, çizerdim. Ayran içmek için mola verdiklerinde de babam bakar ve anlatırdı. Işık bu yönden geliyorsa gölgenin şuraya düşmesi lazım, diye. O da akademik eğitim almamıştı. Sonra Arif Kaptan’dan ders aldım. Bir de halkevlerindeki resim eğitimine gittim. Evvela burada hukuk bölümünü bitirdim. Paris’e gittim, dil için. Orada iktisat doktorası yaptım.

Haberin Devamı

Paris’te geçen o süreçte barmenlik, gece bekçiliği, dublörlük gibi birçok iş de yapmışsınız.
- O yıllarda da resim yapmaya devam ettim. Ama hayatımı kazanmak zorundaydım. Sinema filmlerinde dublörlük ve barmenlik falan da yaptım, doğru. Bugün iyi bilardo, tenis, futbol, her şeyi oynarım. Opera, tiyatro, spor, müzik, at yarışı gibi birçok alana merakım var. Bir tek dedikodularla ilgilenmiyorum. Paris’te dünyanın en güzel kasabalarından birinde tek başıma yaşadım o sürede. Orada tüm sporları yapardım. Ama babama söz vermiştim. Bir, futbol oynamayacaktım. İki, ressam olmayacaktım.

Kendisi de ressam olmasına rağmen...
- Resim yapmam için beni çok teşvik etti. Ama liseyi bitirirken, herkes ressam olmam gerektiğini söylerken, o frene bastı. Şimdi yatıp kalkıp dua ediyorum. Dünyanın en iyi babası, hocası ve akıl hocasıydı. O zaman Türkiye’de ressam olmak demek, Sarayburnu’nda ayağına taş bağlayıp kendini denize atmak demekti. Resim bölümü mezunları ya akademi, ya lise ya da ortaokulda resim hocası olurlardı. Resimden hayatını kazanmak diye bir şey yoktu. O yüzden önce hukuk okudum. Çok güzeldi ama bana göre değildi. Sonra iktisat okudum. Babamın beni Paris’e yollamasının sebebi, askeri okulda okuduğu dönemde burslu talebe olarak gidecekken, savaşlar çıkıyor burada kalıyor. O yüzden soğan ekmek de yesem, oğlumu yurtdışına göndereceğim dermiş. Hayatımın dönüm noktası oldu bu. İlk kez müzeyi bile orada gördüm.

Haberin Devamı

Diyorsunuz ki; “Çalışmak, çalışmak, çalışmak...”
- Yetenek şart, ama tek başına kâfi değil. Etrafını doldurmak lazım. Benim mottom çalışmak, çalışmak ve çalışmak. Kendinden emin olacaksın. Ve en kötü durumunda bile optimist kalacaksın. Kira veremediğim, ekmek alamadığım dönemde bile resim çizerek hayatımı kazanacağıma emindim.

Evet, kader ve kısmetin sizin için önemli olduğunu biliyorum.
- Biz bugün bu saatte bu masada oturacağımızı biliyor muyduk? Ne yazıldıysa onu yaşıyoruz. Buna inanan var, inanmayan var. Ama benim bütün hayatım bu. Bir de nazara çok inanırım. (Cebinden bir dizi nazar boncuğu çıkarıyor). Bunsuz hiçbir zaman dışarı çıkmam. Evin her tarafında ve bütün resimlerimin arkasında nazar boncuğu vardır.

Haberin Devamı

Nereden edindiniz bu adeti?
- Bizim toplum korkunç şekilde kıskanç maalesef. Resimde de aynı şey var. Biraz sivrildiniz, öne çıkmaya başladınız mı aşağı çekmeye çalışıyorlar. Eşim Alman. Biz 40 küsur sene önce evlendik. Ama bizim insanlarımızın ne kadar iftiracı olduğunu görünce, o da inanmaya başladı.    

Bu durumu çokça yaşamış olmalısınız.
- Her dakika yaşıyorum. Beni yemek için Amerika’daki Türkler yıllarca çalıştılar. Burada da aynı şekilde. Senin başarın en iyi arkadaşını üzüyor, böyle bir memleket. Birbirimizi sevmiyor ve olumlu bir cümlenin sonuna ‘ama’ getirmeden konuşamıyoruz. Halbuki birbirimizi sevmeyi öğrenmediğimiz müddetçe hiçbir halt olamayız.

Haberin Devamı

‘MAVİ SENFONİ’ PAHASIYLA İLGİ GÖRDÜ
Bugüne dek 114 ülke gezip duvarların fotoğrafını çektiniz. Nasıl başladı bu seyahatler?

- 1974’te İsrail’de başladı. Duvarlara bakarak toplumun iktisadi durumunu, sosyal ve kültürel kimliğini çözümleyebilirsiniz. Duvarlar, toplumun aynasıdır. Bir Nişantaşı, bir de Tarlabaşı’ndaki duvarlara bakın mesela. Bambaşka iki dünyayı gösterir. Kolajlarımda, çektiğim fotoğraf ve yaptığım resimlerde tarihin arşivi var.

‘Mavi Senfoni’ ile Türkiye’nin en pahalı sanatkârı oldunuz. Ama bir söyleşinizde demişsiniz ki “Mavi Senfoni’nin Türkiye’de bu kadar ses getirmesinin tek sebebi pahası”.
- Türkiye’de her şey maddiyatla ölçülüyor. İnsanlar köşeyi dönüp zengin olma meraklısı. Mavi Senfoni de pahalı olduğu için dikkat çekti. Haberi 65 gazetenin ilk sayfasında yayınlandı. Ama en pahalı resim olmasının yanı sıra, artistik değeriyle ilgi görmeliydi.

Haberin Devamı

Geçen hafta açılan ‘Kent Duvarlarının Yarım Yüzyılı: Burhan Doğançay Retrospektifi’ sergisini 23 Eylül’e kadar İstanbul Modern’de görebilirsiniz.
(212) 334 73 00.

 


 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!