Güncelleme Tarihi:
Gazetelerin hafta sonu eklerinde çıkan ‘Bu hafta sona ermeden kaçırmayın’, ‘Allah aşkına cumartesi günü bunu yapmazsanız ölümüzü görün’, ‘Bak daha hâlâ evde oturuyorsunuz?’ biçimindeki haberlere gereğinden fazla anlam yükleyerek hepsini birden tek bir hafta sonuna sığdırmaya çalışan Ahmet İbid (44), pazar günü sürmenaj geçirerek Göztepe SSK Hastanesi’ne kaldırıldı. İbid’in hayati tehlikesi sürüyor.
Ailesinden alınan bilgilere göre elinde çeşitli gazetelere ait bir tomar Cumartesi ekiyle birlikte cumartesi sabahı evden ayrılan İbid, ‘İstanbul’un En İyi 10 Brunch Mekânı’nın 10’una birden uğradıktan sonra bu hafta vizyona giren yedi filme de bilet aldı. Zaman darlığından her bir filmi beşer dakika izledikten sonra sinemadan ayrılan İbid, önce Bebek Şenliği’ne ardından da, Ortaköy’deki elişi sergisine uğradı. Öğleden sonra İstanbul Shopping Fest’in karnaval yürüyüşüne katılan İbid, elindeki sinema koçanlarını son anda yetiştiği imza gününde Yılmaz Özdil’e zorla imzalatmaya çalışırken sürmenajın ilk belirtilerini sergiledi.
İmza gününden apar topar kovulan İbid, İstanbul’da son olarak ne tür müzik yaptıklarına dair bile hiçbir fikrinin olmadığı Guardiola Jazz Quartet konserine girerken görüntülendi. Görgü tanıklarının ifadesine göre
konser esnasında aniden fenalaşan talihsiz adamın, bilincini yitirmeden önceki son sözleri ise “Yarın…Büyükada’da…ıhh..bisiklet festivali… ıhh” oldu.
Gittikçe yaklaşan tehlike: Babalar Günü
Yani... Açık konuşalım... Size de biraz uyduruk gelmiyor mu?
1908’de Anna Jarvis’in annesi için başlatıp tüm dünyayı gözyaşlarına boğduğu Anneler Günü’nün ilk kutlanışında bir sorun yoktu. Her ülkede annelere olabilecek en yaratıcı hediyeler alınıyor, anaların yüzü gülüyordu. İşin kokusu bir yıl sonra ortaya çıktı!
Yaklaşan ikinci Anneler Günü’yle beraber, bir yıl önceki coşkudan eser kalmamış, tüm o yaratıcı süreç yerini huzursuz bir telaşa bırakmış ve insanlık, çok mühim iki soruyla baş başa kalmıştı: Bir: “Anneler Günü’nü bir an gaza gelip geleceği düşünmeden ilan ettik, iyi ettik de ne hediye alacağız biz her sene?” ve iki: “Kesin bir şeyi atlıyoruz, ama neyi?”
İlk sorunun çözümüne ilişkin en önemli katkı o yıl Henry Applejuice’den geldi. Maalesef bugün Anna Jarvis kadar saygıyla anılmayan bu büyük kurtarıcı, annesine katı meyve sıkacağı alarak Anneler Günü’nü ‘bir-iki defa kullanıldıktan mutfağın en ücra yerine konup bir daha el sürülmeyecek küçük ev aletleri günü’ne dönüştürdü.
KENDİNİ FİNANSE EDEN TEK GÜN
Diğer sorunun yanıtının verilebilmesi içinse aradan bir yıl daha geçmesi gerekti. 1910’da “Aha! babaları unuttuk lan!” diyen John Dowdy, “İki senedir aklın neredeydi, varsa yoksa anan!” çıkışmasına rağmen babasının elini öperek Babalar Günü’nün startını verdi. Bu start, yine ilk başta büyük bir coşkuyla karşılanmış olsa da elbette yeni bir soru doğurdu: “Peki babama ne alacağım?”
Yani, açık konuşalım, gerçekten babaya ne alınabilir? Aslında cevap basit: Gömlekle, kravat hadi bilemedin kemer. Lakin adamcağızın zaten en az bir düzinesine sahip olduğu bu şeylerle daha ne kadar idare edebiliriz? Daha önemlisi, bunların alternatifi nedir?
Ben bir sene değişiklik olsun, hem evin de ihtiyacı görülmüş olur diye pres ütü aldım mesela, üç yıl konuşmadı babam benimle. O gün bugündür gömlekten, kravattan şaşmamaya gayret ediyorum.
Babalar Günü’nde hediye almanın tek güzel kısmıysa, galiba hediyelerin yüzde 90’ının bizzat babanın kendisi tarafından finanse ediliyor oluşu. Babanın ödediği kredi kartıyla, verdiği harçlıkla hediye almak hafiften bir ‘takriben 30 yıldır mağazalarda görüp kim giyer lan bunu dediğim her şeye Babalar Günü sebebiyle sahip oldum, üstelik hepsinin parasını bizzat ben verdim’ duygusu oluştursa da, yine de garibanlar bir şekilde sevinirler.
YANILGI: NEŞELİ KRAVATLAR
Ev aletleri olmuyor, gömlek kravat bir noktada tıkanıyor! Bir Allah’ın kulu şöyle göğsünü gere gere “Ben babama çiçek aldım” dese belki hepimiz rahatlayacağız ama kimse gidip çiçek de almıyor. 1910’da John Dowdy’nin aklına geldiğinden beri hemen hepimizin “Ya, tam da olmadı galiba bu gün, biraz uyduruk oldu sanki” düşüncelerine sevk olduğu Babalar Günü tüm dünyada biraz kekremsi bir biçimde kutlanmaya devam ediyor. Ne diyeyim, kutlu olsun o zaman…