Güncelleme Tarihi:
Sığla ağacı (Liquidamber orientalis Miller), Türkiye’nin güneybatısında, belli kesimlerde doğal olarak yaşıyor. Muğla sınırlarında Akdeniz kıyısında yaşayan ağaç, Kuzeyde Büyük Menderes Nehri ile doğuda Aksu Nehri’ne kadar olan alanda yetişiyor. Yaprakları çınarı andıran ferah kokulu sığla ağacı, çınara göre daha narin bir gövdeye sahip.
Ama Muğla’nın endemik bitkisi olan sığlanın Türkiye’de kapladığı alan hızla küçülüyor. Bu alan 1945’lerde altı bin 300 hektarken 1980’lerde 1350 hektara inmiş. Bugünse bin 300 hektar. Bu ormanların yarısının Köyceğiz’de Özel Çevre Koruma Bölgesi’nde bulunmasıysa bir şans. Ama bu bölgede olmak da yetmiyor, daha özel önlemler gerekiyor.
Sığla ormanları, taban suyuna sahip, hafif asitli, organik maddece zengin alanlarda güzel gelişme gösteriyor. Ağacın kötü kaderi de burada başlıyor. Bu alanlar aynı zamanda çok verimli topraklar olduğundan, tarım için arklar açılarak suyu alınıyor ve buralar tarla haline getiriliyor. Suların çekilerek taban suyunun düşürülmesi ve alanların kuraklaştırılması sağlıklı sığla ormanlarının geleceği üzerinde en büyük baskıyı oluşturuyor.
TARIM ARAZİSİ İÇİN YOK EDİLMİŞ
2008 yılında başlatılan ‘Sığla Ormanları Koruma Eylem Planı’ ile bakın ağaçları korumak için neler yapılmış: Önce sığla ormanlarının durumu belirlenmiş. Ortaya çıkmış ki bu orman adacıklarının çoğu birbirinden kopuk ve mevcut ormanların birçoğu köylüler tarafından tarım alanlarına dönüştürülerek hızla yok ediliyor. Özel mülk analizi yapılınca bunların büyük bölümünün devlete ait alanlar olduğu belirlenmiş ve ‘mutlak koruma alanları’ planları hazırlanmış. Artık bütçelerinde bir kamulaştırma payı da var. Özel mülkte bulunan sığla ormanları da gerekirse kamulaştırılabilecek. Ağacın mutlak olarak korunacağı bu alanlar rezerv alanı olacak ve buralarda bilimsel çalışmalar dışında hiçbir faaliyete izin verilmeyecek. Bu amaçla sadece bu yıl Köyceğiz Toparlar mevkiindeki 40 kilometrekare alanın etrafını telle çevirecekler.
YAĞ ÜRETİCİLERİNE SERTİFİKA
Sığla ormanları, kullanım hakkını ihaleyle alanlar veya kaçak çalışanlar tarafından yağ ve buhur üretimi için kullanılıyor. Ancak yağ almak için yaşam kanalları kesilen ağaçlar zarar görüyor ve zamanla ölüyor. Sığla ormanlarından doğru yöntemlerle yararlanılmasını sağlamak amacıyla Özel Çevre Korumu Kurumu ve İşkur işbirliğiyle ‘Sığla Yağı Üretimi Sertifka’ programı başlatıldı. Böylece, sığla yağı üretimi konusunda uzman kişiler tarafından ağaca zarar vermeden yağ çıkartma yöntemleri ve buhur elde etme tekniği öğretildi. Ayrıca biyolojik çeşitliliğin korunması ve sığla ağacı konularında da teknik ve uygulamalı eğitim verildi. Dört aylık programa 15 kursiyer katıldı ve 11 kişi sertifika almaya hak kazandı. Artık sertifika alanlar dışında kimsenin sığla çıkartmasına izin verilmiyor. Kaçak çalışmayı önlemek için de önümüzdeki yıl çevre koruma timleri oluşturulacak.
PİKNİK YAPMAK AĞACI ÖLDÜRÜYOR
Sığla ormanlarının flora ve fauna yapısında meydana gelen değişimleri izlemek için endikatör (gösterge) denen başka türler belirlenmiş. Yani ağacın etrafında yaşayan başka bir tür varsa ve bu kayboluyorsa bu ekosistemin sağlıksız gittiğine işaret. Sığla ormanlarının içinde uzun süredir kullanılagelen mesire yerleri de var. Ama pikniğin sığlanın etrafında yapılması zararlı. İnsan bastığında zemin zamanla sertleştiği için ağaç köklerinden beslenemiyor ve ölüyor. Özel Çevre Koruma Kurumu, Koruma Şube Müdürü Biyolog Aynur Hatipoğlu, “Biz yine de insanlar gelsin, türü tanısın ve türün yararlarını görsünler istedik. Bu amaçla köklere değmeden havadan giden yürüyüş yolları oturma alanları yapıyoruz” diyor. Yağ üretimi eğitiminin dışında da doğal sığla ormanlarının ve doğal kaynakların korunması için eğitim veriliyor. Bundan sonraki hedef, sığlanın ekonomik ve turistik bir marka olarak kullanılması için yeni açılımlar sağlamak, ekonomik değeri ortaya konularak halkın daha fazla sahip çıkmasını sağlamak.
KOKUNUN KALICILIĞI ONUN SAYESİNDE
Sığlayı aslında günlük hayatımızda birçok üründe farkında olmadan kullanıyoruz. Ağacın gövdesinden elde edilen balzam ‘sığla yağı’ olarak adlandırılıyor. Sığla yağından başta parfümeri sanayiinde ‘fiksatör’ yani kalıcı olmayı sağlayan madde olarak yararlanılıyor. Ayrıca sabun yapımında, verniklerde, tütüne tat vermede yine sığla karşımıza çıkıyor. Sağlık için de sığladan çokça faydalanıyoruz. Cilt hastalıklarında, antiseptik olarak veya üst solunum yolu hastalıklarının tedavisinde etkili. Sığla yağı elde edildikten sonra arta kalan buhur (Cortex Thymiamitis), kiliselerde (eskiden camilerde de) tütsü veya yakı olarak işe yarıyor.
Atıkları güzelliğe dönüştürmek
Bİ’ŞEY YAPMALI
İstanbul Sergi ve Kongre Sarayı’nda perşembe günü başlayan ve bugün sona erecek olan Contemporary İstanbul çağdaş sanat fuarında özellikle iki sanatçının eserlerini kaçırmayın. Eserleri, Galeri Artane’nin standında sergilenen Küba doğumlu Amerikalı sanatçılar Alain Guerra ve Neraldo de La Paz, kendilerine ‘Guerra de Lapaz’ (Barışın Savaşçıları) adını vermiş. İkilinin yaptığı geri dönüşüm projelerinden olan atık yastık, vatka ve dantellerle yapılmış torso ‘yarım beden’ eseri, yine çöpten bulunmuş parçalarla ve bir mankenin başıyla yapılan köpek balığı ilginç eserler. Tüm eserleri burada sergilenmese de atık kumaşlarla yaptıkları rengarek ağaçlar, gökkuşakları ve bedenler görülmeye değer.
Tuna Kiremitçi (yazar-müzisyen)
O DA BİR YEŞİL
Ben kendimi solcu olarak görüyorum. Bence günümüzde ekoloji de solculuğun bir parçası olduğu için hassasiyet gösterilmesi gereken bir konu. Ama özel olarak kendimi çevreci olarak tanımlayamam. Benim çevre duyarlılığım bilhassa küresel ısınmaya karşı. Bireysel olarak Ömer Madra’nın tembihlediği her şeyi yapmaya çalışıyorum. Kullandığım malzemeyi ve kozmetikleri seçerken çevreye zarar vermeyecek içerikte olmasına dikkat ediyorum. Uluslararası çevre konferanslarında alınan kararlara özellikle batılı ülkelerin uyması gerektiğini düşünüyorum ve her fırsatta yazarak çizerek bunu dile getirmeye çalışıyorum.
Çöplerimi sokaklardaki kumbaralara atarak ayrıştırıyorum. Kendi dünya görüşümden ötürü, her şeyi ihtiyacım kadar kullanıyorum. Küresel eylemlere de destek olmaya çalışıyorum. Mesela Dersim yöresinde en son inşaatına başlanan HES’lere karşı mücadeleyi destekliyorum. Türkiye genelinde de bunların yapılmasına karşı çıkıyorum. Ama bence 20 yıl öncesine göre daha yeşil bir İstanbul var.