Güncelleme Tarihi:
* Babanız Türk ama Almanya’da doğup büyümüşsünüz. Türkiye maceranız nasıl başladı?
- Önceleri mankenlik yapıyordum. Almanya’da liseyi bitirdikten sonra üniversiteye girdim, sıkıldım. O dönem “Türkiye’ye gitsem, babamın ülkesini daha iyi tanısam” diye düşünmeye başladım. Daha önce hep tatil için geliyordum buraya ama hiç uzun süre kalmamıştım. 19-20 yaşlarındayken, Tamer Yılmaz’ın yanında staj yaptım. Tamer Bey bir gün benim de fotoğrafımı çekti ve bana bir ajansa kaydolmamı önerdi. Ben de Neşe Erberk’in ajansına kaydoldum, orasıyla birkaç ay çalıştım. Daha sonra Almanya’ya döndüm ama ara sıra gidip geliyordum.
* Ajansa kayıtlıyken hiçbir yapımdan teklif almadınız mı?
- 2008 yılında “Vurgun” adlı diziden teklif geldi. Türkan Şoray ve Hakan Balamir’le oynayacaktım. Üç bölüm çektik, ekonomik kriz çıkınca dizi yayına girmedi.
* “Entelköy Efeköy’e Karşı” ekibine nasıl dâhil oldunuz?
- Yüksel Aksu ile “Vurgun” dizisinin setinde tanışmıştık, orada bir haftalığına yönetmenlik yapmıştı. Dört yıl sonra bir gün telefonum çaldı, arayan Yüksel Bey’di. “Film için gelir misin?” diye sordu. Senaryoyu okuduğumda âşık oldum! Katrin rolünü o kadar çok beğendim ki... Ekolojik bir aktivist ve komün hayat için Efeköy’e gidip Entelköy’ü kuruyor. Hemen İstanbul’a geldim, Şahin Irmak’la birlikte çekim yaptık. Sonra Almanya’ya dönüp bir hafta bekledim. Sürekli “Lütfen rol benim olsun” diye dua ediyordum. Ve sonunda rolü aldım!
* Neydi size Katrin’i bu kadar sevdiren?
- Önceden oynadığım rollerde “Yüzde yüz oldu” diyemiyordum ama Katrin için durum farklı. Bu karakterle benzeştiğimiz noktalar var. Birbirimize çok yakınız ama o benden biraz daha sert.
BİBER DOLMASI VE MERCİMEK ÇORBASI PİŞİREBİLİYORUM
* Film çekimleri nasıl geçti?
- Çok güzeldi. Uzun süre çekimler yaptık. Daha önce Türkiye’de bu kadar kalmamıştım. Özellikle köylülerle çalışmak çok güzeldi. Hepsi bize karşı çok açıktı. Burada Türkler’e has şeyler öğrendim.
* Neler mesela?
- Türkü söylemek, Türk yemekleri pişirmek gibi şeyler... Burada üç ay kaldım. Köylü kadınlar her gün bize bir şeyler ikram ediyordu, ben de bayağı yemek öğrendim.
* Filmde de “Köyceğiz Yolları” türküsünü söylüyorsunuz. Kendinizi izlerken performansınızı nasıl buldunuz?
- Güzel buldum. Kendini görmek her zaman zordur ama bu film o kadar sıcak ve renkli ki, Katrin’i göz önüne aldığımda performansımı beğendim. Gariptir, o türkünün içinde de ‘Ayşe’ geçiyor. Bu rol benim için seçilmiş...
* Yemek yapmaktan bahsettiniz. Neler pişirebiliyorsunuz?
- Biber dolması yapabiliyorum, mercimek çorbası pişirebiliyorum. Benim kızım da mercimek çorbasını çok seviyor, neredeyse her gün istiyor.
* Türkiye’de İstanbul dışında nereleri gezdiniz?
- Marmara’yı, Antalya’yı, Kapadokya’yı gezmiştim. Ama hep bir Alman turist gibi. Ailem buradaymış gibi uzun süre yaşamadım. Ben bu filmle Türkleştim galiba. Bu film için gelmeden önce Türkçem çok azdı, şimdi daha iyi. Öncesinde Türkçe konuşurken utanıyordum mesela, artık utanmıyorum.
KIZIMIN YÜZDE 25’İ TÜRK
* Siz yalnızca “Ein Fall für Zwei” adlı Alman dizisinde bir Türk’ü canlandırmışsınız. “Entelköy Efeköy’e Karşı” filminde bile Alman’ı oynuyorsunuz...
- Çok eskiden, Türkler’in çektiği “Çok Yaşa” isimli filmde de Samira adında bir Türk kızını oynamıştım. Bana Türk rolleri gelmiyor, çünkü Almanlar’ın alışkın olduğu Türk tipine benzemiyorum. Almanya’da çok fazla Türk yaşıyor ve Türk rollerini de hep kara kaşlı kara gözlü kişilere oynatıyorlar. Oysa Türkiye’de çok sarışın, renkli gözlü var. Ben de babama benziyorum, babam Karadenizli. Annem daha esmer.
* Babanız bir Türk filminde yer almanızı nasıl karşıladı?
- Çok sevindi. Galaya da gelecek, o yüzden çok heyecanlı. Ben Türk tarafımı gösterebildiğim için çok mutluyum. Kızımın da yüzde 25’i Türk. O da burayı çok seviyor. Türkçem daha güzel olduğunda ona da öğreteceğim.
* Sizin çocukluğunuzu merak ediyorum. Alman anne ve Türk babanın çocuğu olarak Almanya’da yaşam nasıldı sizin için? Zorluk çektiniz mi?
- Benim için bir sıkıntı yoktu. Hem annesi hem de babası Türk olan arkadaşlarım daha çok zorlanıyordu. Benim babam hiç sert değildi. İki kardeşim daha vardı ve o bizi çok serbest bıraktı. Benim için Türk ve Alman olmak pozitif bir durum. İki dünyada da yaşayabilirim.
SAZ ÇALMAYI ÖĞRENİYORUM
* Türkiye’yle ilgili planlarınız var mı?
- Türkçemi ilerletmek istiyorum. Çünkü bir şey söylüyorlar, anlamayınca dalga geçiyorlar. İstanbul’da daha çok zaman geçirmek istiyorum.
* Buraya yerleşmeyi düşünür müsünüz?
- Hamburg ile İstanbul arası 2 saat 50 dakika. Oradan buraya gidip gelebilirim. Burada ise havalimanıyla Ortaköy arası bile 3,5 saat sürüyor!
* Saz çalmaya başladığınız doğru mu?
- Evet, film için türkü söyleyince, sazın sesini çok sevdim. Şimdi Hamburg’daki Anadolu Müzik Okulu’nda Marti ve Benjamin adında iki Alman kardeşten saz dersi alıyorum. Profesyonel bir oyuncu olarak filmin devamı çekilirse saz da çalabilirim.
* Hamburg’da yaşıyorsunuz, oradaki Türkler’le ve futbolla aranız nasıl?
- Futboldan anlamıyorum ama faşizme karşı tutumundan dolayı St. Pauli’yi tutuyorum. Birçok eyalette Türkler kendi aralarında yaşamayı tercih ediyor, Hamburg’da ise karışık yaşıyorlar. Orada yaşayan herkes mercimek çorbasının ne olduğunu bilir mesela. Bakkalımız da Türk’tür. İki-üç hafta önce Erkan Oğur konser verdi, onu dinlemeye sadece Türkler değil herkes gitti.
* CV’nizde göbek dansı da yapabildiğiniz yazıyor. İddialı mısınız bu konuda?
- Fena değilim. Dans etmeyi zaten çok seviyorum. Eğlenirken de gayet iyi göbek atarım.
HEPİMİZ EŞEĞİZ
* Yüksel Aksu, hayalini kurduğu ‘komün hayat yaşama’ fikrinden yola çıkarak bu filmi çekti. Birinin hayalini paylaşmak nasıl bir duygu?
- Bu çok güzel bir his. Fukuşima nükleer santralinin patlamasından iki hafta sonra bu filme başlamak beni daha da motive etti. Bu film eğlendirirken öğretiyor. Daha önce bu kadar değerli bir projenin içerisinde olmamıştım. Filmi çekerken “Hepimiz eşeğiz” dedik, bu filmde başrol falan yok. Oyuncular, köylüler, eşekler, hepimiz biriz. Biz de film için komün kurduk.
BUGÜN VİZYONDA
“Entelköy Efeköy’e Karşı”, bugün vizyona giriyor. Film, mütevazı bir Ege köyünde yaşamaya karar veren bir grup ekolojik aktivistin öyküsünü anlatıyor. Bölgede kurulması gündeme gelen termik santrale karşı çıkan grup, orada yaşayan köylülerle birbirinden komik ama bir o kadar da çarpıcı olaylar yaşıyor.