Bu filmde gizli erotizm var

Güncelleme Tarihi:

Bu filmde gizli erotizm var
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 11, 2008 00:00

"Vesaire Vesaire"nin başrol oyuncuları Rutkay Aziz ve Rükan Lülü, filmi hakkında iddialı konuştu.

Yarın vizyona girecek olan "Vesaire Vesaire"nin başrol oyuncuları Rutkay Aziz ve Rükan Lülü, filmi hakkında iddialı konuştu. Rutkay Aziz, "Bu filmde izleyicilerin, aşk, sevgi ve insanlık adına kendisinden çok şey bulacaklarına inanıyorum. Film aşkın saf halini perdeye taşıyor" derken, Lülü ise şunları söyledi: "Yaş farkını önemseyenler bile bu filmi izledikten sonra aşkta yaş farkının önemli olmadığına inanacaklar. Ayrıca filmde çıplaklık içermeyen bir erotizm izleyeceksiniz. Filmde çok kışkırtıcı, gizli bir erotizm ve aşk var."

Tunç Başaran ve Rutkay Aziz gibi iki usta isimle sinemaya adım attınız. Şanslı olduğunuzu düşünüyor musunuz?

- Roksen Lülü: Evet, kendimi çok şanslı hissediyorum. 24 yaşında bir sinema öğrencisi olarak böylesine önemli isimlerle film çekmek benim için gurur verici bir olay. Tunç Başaran, benim aynı zamanda Mimar Sinan Güzel Sanatlar

Bu filmde gizli erotizm var
Üniversitesi Sinema Bölümü’nden hocam. Tunç Bey’in yazdığım senaryonun yönetmenliğini üstlenmesi benim için ayrı bir mutluluk kaynağı.

Nasıl kandırdınız Tunç Başaran’ı?

- R. Lülü: Mimar Sinan’daki sinema öğrencileri dört kısa film çektikten sonra bölümden mezun olabiliyor. Benim üçüncü filmimi Tunç Bey çok beğenmiş ve bana "Ben bundan uzun metrajlı çok güzel bir aşk filmi çıkarırım" demişti. Ben de Tunç Bey’in direktifleri doğrultusunda senaryoyu yedi-sekiz kez baştan yazdım ve en sonunda hocamın istediği öykü ortaya çıktı.

"Vesaire Vesaire"nin Tunç Başaran’ın jübile filmi olduğu söyleniyor. Jübile filmleri önemlidir. Sizce bu senaryoda Tunç Bey’i cezbeden ne oldu?

- R. Lülü: Naif bir aşk öyküsünün anlatılması sanırım hocamın beğenisini kazandı. Belki de yaşından kaynaklanan bir durum vardı. Çünkü film olgun bir adamla genç bir kızın aşkını anlatıyor.

Rutkay Bey, sizin bu filme dahil olmanızı etkileyen faktörler nelerdi?

- Rutkay Aziz: Birincisi Tunç’un filmin yönetmenliğini üstlenmiş olması. Biliyorsunuz Tunç’un "Piyano Piyano Bacaksız" filminde de rol almıştım. Tunç’un sinemaya bakış açısını her zaman beğenmişimdir. Tabii bu rolü kabul etmemde senaryonun etkisi de büyük.

Filmi izlemedim ama öykü bana çok bildik geldi. Hayatının son demlerini yaşayan bir adamın modern hayattan kaçıp güneye gitmesi ve sonrasında orada aşkı, huzuru ya da mutluluğu bulması sinemamızda çok işlendi.

- R. Lülü: Bildik bir öykü yerine filmin klasik bir öyküsü var diyelim. Zaten Tunç Başaran’ın ilgisini çeken de filmin bu özelliği oldu. Bana "Ne güzel ellerine sağlık, klasik bir öykü yazmışsın" dedi. Önemli olan bu klasik öyküyü nasıl anlattığınızdır.

- R. Aziz: "Vesaire Vesaire"nin öyküsü demin sizin bahsettiğiniz gibi bizim aydın kesimin güneye kaçış öykülerine hiç benzemiyor. Filmde, çok farklı kulvarda ilerleyen bir öykü var ve tesadüfler başrolü oynuyor.

SENARYOYU BABAMLA BÄ°RLÄ°KTE YAZDIM

O zaman şöyle sorayım: Bu filmde izleyicileri ne bekliyor?

- R. Aziz: Bu filmde izleyicilerin, aşk, sevgi ve insanlık adına kendisinden çok şey bulacaklarına inanıyorum.

- R. Lülü: En önemlisi de özlediÄŸimiz aÅŸkı anlatıyor.Â

Sadece sizin filminiz için konuşmuyorum, "Özlediğimiz aşk, saf aşk" son dönemde trend söylemler oldu. Nedir bu özlenen aşk meselesi?

- R. Aziz: Çıkarsız, hesapsız bir aşk diyelim. Film, aşkın saf halini perdeye taşıyor.

- R. Lülü: Olgun erkek, genç kız ya da olgun kadın, genç erkek aşkları son dönemde çok yaşanır oldu. Ama ülkece biz bu aşkları ya çok dile getiremiyoruz ya da toplum baskısı yüzünden yaşayamıyoruz. Filmde bu tür bir aşkı çok saf, naif bir dilde ele aldık. O yüzden de "İzleyiciler bu filmde özledikleri aşkı görecek" diyoruz.

Hep saf, temiz aşktan bahsediyoruz. Biraz da bu duyguların karşıtlarını konuşalım.

- R. Lülü: O da çıkar ilişkisine dayalı ilişkiler oluyor.

- R. Aziz: En basit örneğiyle artık evlilik öncesi sözleşmeler imzalanıyor.

Evlilik sözleşmelerinin yapılıyor olması sizce neyin göstergesi?

- R. Aziz: Güvensizliğin... Ben bu imzalanan evlilik sözleşmelerini, toplumsal anlamda egemen olan kirliliğin kaçınılmaz sonucu olarak görüyorum. Güven duygusu bitmiştir artık Türkiye’de.

"Vesaire Vesaire", hangi izleyici kitlesine sesleniyor? Sanatsal yönü ağır bir film mi yoksa popülerliği yakalıyor

/images/100/0x0/55ea957af018fbb8f8897d76
mu?

- R. Lülü: Filmin geniş kitlelere hitap ettiğine inanıyorum. Tabii ki Tunç Bey, sanatsal anlamda ödün vermemiştir ama sinema diliyle geniş halk kitlelerine seslenmeyi başardığını düşünüyorum. Bu filmde birçok gerçekçi karakter var. İzleyici taraf tutmak zorunda kalacak. Yaş farkını önemseyenler bile bu filmi izledikten sonra aşkta yaş farkının önemli olmadığına inanacaklar. Ben izleyicilerin filmi izlerken "Yeter artık, söyle aşkını bu kıza" diye içlerinden haykıracaklarına inanıyorum.

Nasıl bir aşk bu? 50 küsur yaşlarında bir adam ve 20’lik bir kız... Nasıl bir aşk yaşıyorlar acaba? Filmde cinselliğin oranı nedir?

- R. Lülü: Çıplaklık içermeyen bir erotizm izleyeceksiniz. Filmde çok kışkırtıcı, gizli bir erotizm ve aşk var. Aslında konuyu tamamen anlatmak lazım ama o zaman da filmi deşifre etmiş olacağız. Ama şunu söyleyebiliriz; Tesadüfler sonucu tanışan bir kadın ve bir erkek aynı evde yaşamaya başlıyor ve aralarında son derece kışkırtıcı bir aşk oyunu başlıyor.

Senaryoyu babanız Orhan Lülü ile birlikte yazmışsınız. Genelde baba-çocuk ilişkilerinde kuşak farkı sorunu yaşanır. Birlikte senaryo yazmanız çok ilginç...

- R. Lülü: Bu biraz da babamdan kaynaklanıyor. Benim babam bir başka babadır. Çok iyi anlaşırız, arkadaş gibiyiz. Babam psikoloji eğitimi almış bir insan. Belki Tunç Bey’in filmi beğenmesindeki bir faktör de babamın, yani olgun bir erkeğin bakış açısıyla senaryoya yaptığı katkı olsa gerek. Genç kızın duygularını da ben kaleme aldım.

Tunç Başaran ve Rutkay Aziz gibi iki usta isimle sinemaya adım attınız. Şanslı olduğunuzu düşünüyor musunuz?

- Roksen Lülü: Evet, kendimi çok şanslı hissediyorum. 24 yaşında bir sinema öğrencisi olarak böylesine önemli isimlerle film çekmek benim için gurur verici bir olay. Tunç Başaran, benim aynı zamanda Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Sinema Bölümü’nden hocam. Tunç Bey’in yazdığım senaryonun yönetmenliğini üstlenmesi benim için ayrı bir mutluluk kaynağı.

Nasıl kandırdınız Tunç Başaran’ı?

- R. Lülü: Mimar Sinan’daki sinema öğrencileri dört kısa film çektikten sonra bölümden mezun olabiliyor. Benim üçüncü filmimi Tunç Bey çok beğenmiş ve bana "Ben bundan uzun metrajlı çok güzel bir aşk filmi çıkarırım" demişti. Ben de Tunç Bey’in direktifleri doğrultusunda senaryoyu yedi-sekiz kez baştan yazdım ve en sonunda hocamın istediği öykü ortaya çıktı.

"Vesaire Vesaire"nin Tunç Başaran’ın jübile filmi olduğu söyleniyor. Jübile filmleri önemlidir. Sizce bu senaryoda Tunç Bey’i cezbeden ne oldu?

- R. Lülü: Naif bir aşk öyküsünün anlatılması sanırım hocamın beğenisini kazandı. Belki de yaşından kaynaklanan bir durum vardı. Çünkü film olgun bir adamla genç bir kızın aşkını anlatıyor.

Rutkay Bey, sizin bu filme dahil olmanızı etkileyen faktörler nelerdi?

- Rutkay Aziz: Birincisi Tunç’un filmin yönetmenliğini üstlenmiş olması. Biliyorsunuz Tunç’un "Piyano Piyano Bacaksız" filminde de rol almıştım. Tunç’un sinemaya bakış açısını her zaman beğenmişimdir. Tabii bu rolü kabul etmemde senaryonun etkisi de büyük.

Filmi izlemedim ama öykü bana çok bildik geldi. Hayatının son demlerini yaşayan bir adamın modern hayattan kaçıp güneye gitmesi ve sonrasında orada aşkı, huzuru ya da mutluluğu bulması sinemamızda çok işlendi.

- R. Lülü: Bildik bir öykü yerine filmin klasik bir öyküsü var diyelim. Zaten Tunç Başaran’ın ilgisini çeken de filmin bu özelliği oldu. Bana "Ne güzel ellerine sağlık, klasik bir öykü yazmışsın" dedi. Önemli olan bu klasik öyküyü nasıl anlattığınızdır.

- R. Aziz: "Vesaire Vesaire"nin öyküsü demin sizin bahsettiğiniz gibi bizim aydın kesimin güneye kaçış öykülerine hiç benzemiyor. Filmde, çok farklı kulvarda ilerleyen bir öykü var ve tesadüfler başrolü oynuyor.

SENARYOYU BABAMLA BÄ°RLÄ°KTE YAZDIM

O zaman şöyle sorayım: Bu filmde izleyicileri ne bekliyor?

- R. Aziz: Bu filmde izleyicilerin, aşk, sevgi ve insanlık adına kendisinden çok şey bulacaklarına inanıyorum.

- R. Lülü: En önemlisi de özlediÄŸimiz aÅŸkı anlatıyor.Â

Sadece sizin filminiz için konuşmuyorum, "Özlediğimiz aşk, saf aşk" son dönemde trend söylemler oldu. Nedir bu özlenen aşk meselesi?

- R. Aziz: Çıkarsız, hesapsız bir aşk diyelim. Film, aşkın saf halini perdeye taşıyor.

- R. Lülü: Olgun erkek, genç kız ya da olgun kadın, genç erkek aşkları son dönemde çok yaşanır oldu. Ama ülkece biz bu aşkları ya çok dile getiremiyoruz ya da toplum baskısı yüzünden yaşayamıyoruz. Filmde bu tür bir aşkı çok saf, naif bir dilde ele aldık. O yüzden de "İzleyiciler bu filmde özledikleri aşkı görecek" diyoruz.

Hep saf, temiz aşktan bahsediyoruz. Biraz da bu duyguların karşıtlarını konuşalım.

- R. Lülü: O da çıkar ilişkisine dayalı ilişkiler oluyor.

Bu filmde gizli erotizm var
- R. Aziz: En basit örneğiyle artık evlilik öncesi sözleşmeler imzalanıyor.

Evlilik sözleşmelerinin yapılıyor olması sizce neyin göstergesi?

- R. Aziz: Güvensizliğin... Ben bu imzalanan evlilik sözleşmelerini, toplumsal anlamda egemen olan kirliliğin kaçınılmaz sonucu olarak görüyorum. Güven duygusu bitmiştir artık Türkiye’de.

"Vesaire Vesaire", hangi izleyici kitlesine sesleniyor? Sanatsal yönü ağır bir film mi yoksa popülerliği yakalıyor mu?

- R. Lülü: Filmin geniş kitlelere hitap ettiğine inanıyorum. Tabii ki Tunç Bey, sanatsal anlamda ödün vermemiştir ama sinema diliyle geniş halk kitlelerine seslenmeyi başardığını düşünüyorum. Bu filmde birçok gerçekçi karakter var. İzleyici taraf tutmak zorunda kalacak. Yaş farkını önemseyenler bile bu filmi izledikten sonra aşkta yaş farkının önemli olmadığına inanacaklar. Ben izleyicilerin filmi izlerken "Yeter artık, söyle aşkını bu kıza" diye içlerinden haykıracaklarına inanıyorum.

Nasıl bir aşk bu? 50 küsur yaşlarında bir adam ve 20’lik bir kız... Nasıl bir aşk yaşıyorlar acaba? Filmde cinselliğin oranı nedir?

- R. Lülü: Çıplaklık içermeyen bir erotizm izleyeceksiniz. Filmde çok kışkırtıcı, gizli bir erotizm ve aşk var. Aslında konuyu tamamen anlatmak lazım ama o zaman da filmi deşifre etmiş olacağız. Ama şunu söyleyebiliriz; Tesadüfler sonucu tanışan bir kadın ve bir erkek aynı evde yaşamaya başlıyor ve aralarında son derece kışkırtıcı bir aşk oyunu başlıyor.

Senaryoyu babanız Orhan Lülü ile birlikte yazmışsınız. Genelde baba-çocuk ilişkilerinde kuşak farkı sorunu yaşanır. Birlikte senaryo yazmanız çok ilginç...

- R. Lülü: Bu biraz da babamdan kaynaklanıyor. Benim babam bir başka babadır. Çok iyi anlaşırız, arkadaş gibiyiz. Babam psikoloji eğitimi almış bir insan. Belki Tunç Bey’in filmi beğenmesindeki bir faktör de babamın, yani olgun bir erkeğin bakış açısıyla senaryoya yaptığı katkı olsa gerek. Genç kızın duygularını da ben kaleme aldım.

/images/100/0x0/55ea957af018fbb8f8897d7a
Sarkozy’nin eski eşine aşık oldum

Rutkay Bey, aşkta yaş farkına birçok toplumda olduğu gibi ülkemizde de önyargıyla yaklaşılıyor. Siz bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz?

- Ben aşka ön yargıyla yaklaşmayı her zaman çağ dışı buldum. İnsanoğlu yaşamak istediği duyguları sonuna kadar yaşama özgürlüğüne sahip olmalı. Tarihte bu duruma dair birçok örnek var. Örneğin İngiltere Kralı Edward, sevdiği kadın için tahtını bırakmıştı.

VIII. Henry de Anne Boleyn ile evlenmek için Katolik Kilisesi’ni reddetmişti...

- Evet... Bu duruma son dönemdeki en güzel örnek de Fransa Cumhurbaşkanı Sarkozy’nin eski eşi Cecilia... Vallahi o kadına aşık oldum, hayran kaldım! Gazeteciler "Sarayı sahipsiz bıraktınız" dediklerinde, o "Siz cumhurbaşkanlık makamını oyladınız, benim evliliğimi değil" dedi. "Ben bırakıyorum bu adamı, sevgilime gidiyorum" dedi ve gitti. Görüyorsunuz işte aşk nelere kadir!

Kenan Pars’ın Müslüman olduğuna inanmıyorum

Çekimlerde ilginç bir olay yaşadınız mı?

- R. Aziz: En ilginç çekimleri köpeğimiz Hayta ile yaşadık. Asıl kaprisi Hayta yaptı. Huysuzluk yapıyordu, çekimler uzuyordu. Ben de "Bak Hayta negatifler boşa gidiyor" diyordum ama dinleyen kim! Roksen, köpeğini iyi eğitmiş, seyirci hayran kalacak.

Negatiflerin boşa gitmesi! Eskiden kalan bir alışkanlık değil mi bu?

- R. Aziz: Aynen öyle.. Nur içinde yatsın Kenan Pars’la "Sis" filmini çekiyoruz, Zülfü Livaneli çok titiz, 1’e 8 çekiyor, negatifler akıyor. Kenan Pars beni yanına çağırdı "Evladım bunlar kurdele çekiyorlar. Bana ’Kenan Abi 6 metre kaldı, altı metrelik oyna’ diyorlar" demişti. Eskiden oyuncular negatifin metresine göre oynarlardı.

Kenan Pars’ı da kaybettik...

Bu filmde gizli erotizm var
- R. Aziz: Onu da anmış olduk bu anekdotla.

Yeşilçam’da birçok Ermeni ve Rum oyuncu vardı ama hep Türk isimleriyle anıldılar. Bu oyuncular belli bir korkunun sonucu olarak mı Türk ismi kullandılar?

- R. Aziz: Ne yazık ki öyle...

6-7 Eylül olayları çok büyük yaralar açtı değil mi?

- Evet öyle... Ben o zaman 10 yaşındaydım. Rum ve Ermeni arkadaşlarımız o olaylardan sonra hep bir korku içerisinde yaşadılar. Ama Türk Tiyatrosu’nun kuruluşuna bakarsanız hep onlar vardı. Tiyatro ve sinemanın gelişiminde büyük katkıları oldu.

Kenan Pars’ın ölmeden önce Müslüman olduğu söylendi. Siz inanıyor musunuz buna?

- Yok canım... Ben Kenan Bey’in ölmeden önce Müslüman olduğuna inanmıyorum. Kaldı ki, Kenan Bey hiçbir zaman "Ben Ermeni’yim" gibi bir tavır takınmadı. O her zaman bizden biriydi, gerçek bir sinemacıydı.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!