Güncelleme Tarihi:
Son zamanlarda Çanakkale Savaşı’nı konu alan birçok film çekilmeye başladı. Bunu neye bağlıyorsunuz?
Sinan Çetin: Diğerlerini bilmiyorum ama biz Çanakkale Savaşı üzerine düşünmeye başlayalı yedi, filmi çekmeye başlayalı da 3,5 sene oldu. Yani biz bu işleri yaparken ortada ne Çanakkale vardı ne de filmleri...
Çanakkale Savaşı’nı hem sağ hem de sol sahipleniyor. Siz bu filmde savaşa hangi taraftan baktınız?
Sinan Çetin: Her iki taraftan da bakmadım. Kendi açımdan ele aldım. Odağımda da anneler vardı. Savaşların anneler açısından ele alınması, pek rastlanan bir şey değil. Çatışmalarda ölen çocukların anneleri, hatıralarıyla, hayatlarının sonuna kadar sonsuz bir acı içerisinde yaşıyor. Sonuçta, savaşlarda çocuklar ölüyor, generaller zafer kazanıyor ama anneler acı çekiyor. O yüzden bu filmin en büyük gücü; generallerin, askerlerin, politikacıların açısından değil, annelerin açısından anlatılmış olması. Zaten bu acıyı anlatmak yerine kahramanlık veya inanç sömürüsü yapan filmlerin saygısızlık olduğunu düşünüyorum.
REBEKKA’YI DÜNYADAKİ BÜTÜN STARLARA TERCİH EDERİM
Filmde eşiniz Rebekka Haas’a başrol verdiniz. Kolay oldu mu bu kararı vermek?
Sinan Çetin: Rebekka, aslında oyunculuğuyla ön planda olmayı seven biri değil ama bu filmde beni şaşırtacak derecede, yüksek bir performans gösterdi. Galiba benim hatırım için yaptı. 3,5 yıl yalvardım ona bu projede yer alması için. Zaten filmin bu kadar uzun sürmesi de ikna etme sürecinden kaynaklandı.
Başarısız bir sonuçtan korkmadınız mı?
Sinan Çetin: İyi oyunculuk sergileyemeyeceğinden bir saniye bile korkmadım. Rebekka’yı dünyadaki bütün starlara tercih ederim. Çünkü o, gerçek bir anne. Filmde rol alan çocuklar da bizim çocuklarımız. Zaten filmi görünce başka kimsenin bu kadar iyi canlandıramayacağını, oynayamayacağını göreceksiniz.
O ELBİSEYİ GİYDİĞİMDE MİDEM BULANIYORDU
Siz neden şimdi yer almaya karar verdiniz?
Rebekka Haas: Aslında filmin hikâyesini anladığım gün kabul ettim. Bu film eğlencelik bir film değil, içeriği önemli bir noktaya değiniyor. Filmde kullanılan beyaz elbise beni şişman gösteriyordu. Bazen elbiseyi giyerken mide bulantısı başlıyordu. Görünümüme fazla güvenmedim.
Sizin için nasıl bir deneyimdi?
Rebekka Haas: 20 sene kamera arkasında çalıştım ama bu filmle öbür tarafa geçip kamera önünde olmaktan keyif aldım. Kamera ne istiyor, ne seviyor biliyorum. Bunlar işlerimizi kolaylaştırdı. Ama en çok konuşmaktan korktum. Türkçe benim ana dilim değil, İngilizce de ana dilim değil. Hem oynamak, hem yabancı bir dilde inandırıcı ve rahat bir şekilde bağırmak çok zor. Sette bazı zamanlar doğaçlama yapıyorduk. En çok o sahnelerde zorlandım.
Film sırasında dil ya da başka bir konuda eğitim aldınız mı?
Rebekka Haas: Almadım, sadece yıllardan bu yana biriktirdiğim gözlemlerimi kullandım.
ÇOCUKLARIMIN ÖLÜM SAHNESİNİ ÇEKMEK ÇOK BERBAT BİR ŞEY
Filmde çocuklarınız da oynuyor. Baba olarak onları yönetmek zor oldu mu?
Sinan Çetin: İki çocuğum da bu filmde oynadığı için çok mutluyum. İyi ki onlarla çalıştım. Ama şunu da söylemeliyim; babaları yönetmen olduğu için bu filmde rol alma şansı elde etmediler. Biri Londra’da, diğeri New York’ta oyunculuk eğitimi alıyor. Sette yönetmen olmam gerekiyordu, o yüzden yönetmen oldum. Kendi çocuklarının ölüm sahnesini çekmek çok berbat bir şey.
Sinan Çetin nasıl bir yönetmen?
Rebekka Haas: Usta bir yönetmen. Film çekmek en başta hikâye anlatmak demek. Sinan, hikâye anlatmayı iyi biliyor. Bu yetenek herkeste yok. Filmlerinin her zaman değerli içerikleri vardır, boş film yapmaz. Hem dramı hem komediyi bilir. Hikâyesini güneyli, sıcakkanlı yönetmenler gibi tutkulu ve mecazi bir şekilde anlatıyor, detaylara takılmıyor. Bazen biraz ders verme eğilimi var. Stratejik planlamadan sıkılıyor, o yüzden filmin ses ve müziklerine yeterince vakit kalmıyor.
Sinan Çetin: Berbat bir yönetmenimdir, gergin. Çalışılması imkânsız. Bir çalışma şeklim olduğu bile söylenemez.
Belki de bu yüzden insanlar sizi pek sempatik bulmuyor...
Sinan Çetin: İnsanlar beni antipatik mi buluyor? İlk defa duyuyorum. Bugüne kadar insanların benim hakkında ne düşündüğüyle hiç ilgilenmedim.
SARILMAZSAK MUTSUZ OLUYORUZ
Hem evde hem de işte beraber çalışıyorsunuz. Normal zamanda birbirinize ne kadar zaman ayırıyorsunuz?
Rebekka Haas: Aslında bizim normal, düzenli bir günlük hayatımız yok, ama genelde, iyi ve kötü zamanlarda her gün birbirimize sarılmaya ihtiyaç duyuyoruz ve bunu yapamazsak mutsuz oluyoruz.
Sinan Çetin: İş yerimin evimle arası bir dakika. Dünyada en fazla evinde çalışan yönetmen sayılabilirim, çünkü her saniye eve girip çıkıyorum.
Çetin çifti evde nasıl?
Rebekka Haas: Sabah beraber sessizce oturup Boğaz’a bakıyoruz, sonra Sinan ağaçları buduyor. Sonra yollarımız ayrılıyor; iş yapmak için tekrar buluşuyoruz, o zaman sıkıcı konular da çıkabiliyor.
Sinan Çetin: Çok çalışıyoruz. Bir araya gelip yemek yemek dışında beraber vaktimiz geçmiyor. Ancak pazar günlerini beraber geçiriyoruz. Ama artık daha az çalışıp daha çok seyahat edeceğiz. Rebekka’yı Barcelona’ya götüreceğim. Ona bisiklet kiralayıp her yeri dolaştıracağım.
ÖDÜL, İHTİYACI OLANA VERİLİR
Ödüllük bir film çıkardığınızı düşünüyor musunuz?
Sinan Çetin: Bir arkadaşım vardı. Kızı DVD almaya giderken “Kızım dikkat et, normal bir film olsun, ödüllü mödüllü olmasın” derdi. Ödül, ihtiyacı olana verilir. Jüriler kendilerini yardımseverler kuruluşu olarak görürler. Kim fakirse, kimin yardıma ihtiyacı varsa ona ödül vermeyi ahlaksızca benimser. Gerçek jüri kimin ödüle ihtiyacı olduğuna bakmaz, filmin iyi olup olmadığına bakar. Gençken Antalya’da çok ödül verdiler. O zamanlar herhalde çok ihtiyacım olduğunu düşünüyorlardı. Sonradan doğru dürüst filmler çektiğim zaman ödül vermediler. (Gülüyor)
ÇANAKKALE UZMANLARI BOŞUNA YORULMASIN
Filmin son sahnesi hakkında çok konuşuldu. Daha vizyona girmeden internette tepkiler toplamaya başladınız. Neden?
Sinan Çetin: Kardeş ya onlar, farklı cephelerde karşı karşıya gelmeleri insanları rahatsız etmiş olabilir. Oysa şimdi de aynı durum yok mu? Kürt ile Türk iki ayrı cephede...
Filmin gerçekliğini sorguluyorlar...
Sinan Çetin: Filmin konusu, gerçeklikle alakalı olmak zorunda değil. Zaten bu bir annenin rüyası. Yani buradan Çanakkale uzmanlarına bir selam göndereyim, hiç boşuna tarihsel gerçeklerle bağını aramasınlar, çünkü yok! O yüzden “Bu komutanın yıldızı yanlıştı”, “Askerin süngüsü öyle değildi” gibi eleştirilere karnımız tok. O kadar Çanakkale uzmanı ve belgeselcisi var; diğer filmlerle uğraşabilirler.