Hakan GENCE
Oluşturulma Tarihi: Kasım 06, 2010 00:00
Mahsun Kırmızıgül’ün 10 yıldır hayalini kurduğu son filmi New York’ta Beş Minare gösterime girdi. İnsanları 11 Eylül sonrası ölüm, acı ve hüzün tünelinden çıkarmayı amaçlayan film, çekim aşamasından itibaren tartışıldı. Biletleri haftalar öncesinden satışa çıktı. Sinema yetkililerin verdiği kararla perşembe gecesi 24.00’te 120 salonda ek seanslarla gösterime başladı. Kırmızıgül bu üçüncü filmiyle Türkiye sınırlarını aşarak uluslararası bir iş yapıyor. Kırmızgül’ün yönetmenliği kadar, Hacı karakteri ve onu canlandıran Haluk Bilginer de merak ediliyor. Bilginer adeta bir kelime sihirbazı. Konuşurken büyülüyor. Rolünü, görüşlerini ve çocuğunu tüm çıplaklığıyla anlatıyor
Sizin gözünüzden filmin hikayesi ne?- Bitlis’ten göçüp 37 yıldır New York’ta yaşayan bir adamın öyküsü. Biz o adamın geçmişini ve bugününü iki polis aracılığıyla takip ediyoruz. Bu arada ABD ve Avrupa’da artan İslamofobi’ye de bir yanıt vermiş oluyoruz. Terörden hepimiz korkarız. Zaten korkalım ve lanetleyelim. Ama İslami terör diye bir tamlama bence yanlış. Çünkü terör olan şey İslami, İslami olan şey terör olamaz. Bu lafı da canlandırdığım ‘Hacı’ karakteri söylüyor. Ayrıca terörü sadece İslam dinine mensup ülkelerden çıkan bir şey olarak görmenin ne kadar yanlış olduğunu da anlatıyor. Dünyada İslam adı kullanılarak yapılan korkunç şeylerin cehalet, alçaklık ve katillik olduğunu söylüyor.
Hacı karakterini bir kenara koyarsak, İslamofobiye sizin yorumunuz?- Bu galiba, Batı’nın “olsa da yesek” dediği bir şeydi. Haçlı seferlerinin amacı bütün dünyayı Hıristiyanlaştırmaktı. Ortada hiç Müslüman kalmasa sevinirlerdi. Bunun tersini Müslümanlar yapsa, ortada başka din kalmasa o da korkunç bir şey olurdu. Dünya Hıristiyanı, Budisti, Ateisti, sarısı, siyahı, kızılıyla güzel.
ABD’deki çekimler sırasında siz de İslamafobiyle karşılaştınız mı?- Yok. Birebir gözlemlediğim bir şey olmadı. Ama İkiz Kuleler’in yanına yaptırılması planlanan cami için düzenlenen mitinglere tanık oldum. Bence orada cami, sinegog hatta Budist tapınağı bile olmalı. Bu çeşitlilik aslında her yerde yaşanmalı. Türkiye’de de bundan 50 yıl önce vardı ama yok ettik malesef.
Hacı nasıl bir karakter?
- İyi bir karakter. Ama iyi veya kötü gibi net sınırlar koymak bir sanatçı açısından yanlış olur. Çünkü kimse ne iyi ne kötüdür, hep gri alanlar vardır. Örneğin İkinci Dünya Savaşı sırasında esir kampında bin 500 Yahudi’yi yakan bir adamın evinde karısını dövmesi bana çarpıcı gelmez. Beethoven dinleyip ağlaması ve çocuklarını öperek yatırması beni daha çok yaralar. Çünkü bana karşımdakinin insan olduğunu anlatır.
Role nasıl hazırlandınız?- Bitlis aksanı çalıştım. Bunun için Mahsun’dan kayıtlar istedim. Ama Bitlis aksanını tam anlamıyla yaparsanız Azeri ağzına çok benziyor. Biraz orasını burasını yontup filmdeki hale getirdik. Üstüne bir de Amerikan aksanı ekledim.
GÜLEN BENZETMESİNE YORUM YAPMIYORUM
Hacı karakteri için Fetullah Gülen benzetmesi yapıldı. Ne kadar doğru?- İzleyicinin seyir zevkini bozmamak için bu soruya cevap vermiyorum.
Sizi bu filme çeken ne oldu?
- Mahsun filmin hikayesini yedi yıl önce İzmir’den dönerken uçakta anlattı. Hacı karakteri için beni düşündüğünü söyledi. O zamanlar Beyaz Melek’i bile çekmemişti. Beni senaryo dışında, asıl Mahsun’un sinema tutkusu çekti. Son altı yıldır şarkı söylemiyor. Aslında şarkı söylese, dizilerde oynasa çok da iyi para kazanabilir. Ama o bu işe tutkuyla kendini vermiş bir adam. Bu bende hayranlık uyandırıyor. Mahsun duygularını sözde bırakmıyor. Az laf çok iş yapıyor. Doğru olan da bu. Bu durumu Türkiye’deki siyasete benzetebiliriz.
Nasıl yani?
- Türkiye’de siyaset konuşuluyor. Ama siyaset yapılır, konuşulmaz. Gelişmiş ülkelerde bu tip, sabah akşam siyaset programları görmezsiniz. Bazen utanılacak yorumları televizyonda görüş olarak yayınlıyorlar. Bu da gelişmemişlik göstergesi bence. Çok siyaset yapılıyorsa mutlaka birilerinin hakları yeniyor demektir.
Filme dönersek sizce film neye hizmet ediyor?- Barışa hizmet ediyor.
Filmi galaya kadar izlememişsiniz. Beklediğiniz gibi mi çıktı?- Eksiği yoktu fazlası vardı. Zaten çekim sırasında Mahsun’a “Düşündüğünün yarısını çekebildin mi?” diye sordum. “Fazlasını çektim” dedi.
Sizce filmin gişesi ne olur?- Benim ailemde filme gelecek 15 kişi var. Gerisini bilemem.
MUSTAFA SANDAL ŞAHANE BİR SEÇİM
Mahsun Kırmızgül’le nasıl tanıştınız?
- Eşimin okuldan arkadaşı. Yıllar önce sosyal bir ortamda tanıştık. Sonra da bu
film vasıtasıyla bir araya geldik.
Kırmızıgül’ün diğer filmlerine kıyasla bu film nasıl?- Beyaz Melek’ten sonra Güneşi Gördüm daha iyi bir yönetmenlik denemesi, diye düşünmüştüm. Bu filmi daha da iyi buldum. Uluslararası bir iş. Mahsun yönetmenliği yapa yapa, kendine öğreten biri. Bende son 35 yıldır oyunculuğu kendime öğretiyorum. Hala da öğrenemedim. Zaten Mahsun en iyi filmini çekemeden, ben en iyi oyunumu oynamadan, sen en iyi röportajını yapamadan öleceksin! (Gülüyor)
Peki Kırmızıgül nasıl bir yönetmen?- Ev ödevini çok iyi yapan biri. Hikayesini ve ne anlatacağını çok iyi biliyor. Zaten kafasında filmi çekmişti bile. Biz sadece onun kafasındaki görüntüye çevirdik.
Mustafa Sandal’ın oyunculuğunu nasıl buldunuz?- Şahaneydi. Çok doğru bir seçim. Bu da yönetmenin öngörüsü ve vizyonunun kanıtı.
HER YIL BİR ÇOCUK İSTİYORUM
Kızınız Nazlı hayatınızı nasıl değiştirdi?
- Şimdi dört yaşında ve hayatımda çok şey değiştirdi. Anne-baba değil, çocuk size çok şey öğretiyor. Saflığı ve masumiyeti görüyorsunuz. Daha duygusal bir adam yapıyor. Öncelikle korkularınız artıyor. Uğrunda bir saniye düşünmeden canınızı vereceğiniz tek yaratık.
Size çok benzediğini duydum...- Benziyor galiba. Kendi çocukluk fotoğraflarımı gösteriyorum. “Bana benziyorsun. Neden acaba?” diye soruyorum. “Senin kızınım da ondan” diye cevap veriyor.
Çocuk için geç kaldığınızı düşündünüz mü?- Demek hayırlısı böyleymiş.
Çok kalabalık bir aile olmak istiyormuşsunuz. Bundan sonra çocuk düşünüyor musunuz?
- Olmaz mı? Benim niyetim her yıl bir çocuk yapmak. Aşkın’a Nazlı’nın kardeşiyle yaş farkı kaç olsun diyorum, “Mümkünse 35” diyor. Ama bu erkeklerin şımarıklığı, ne olacağına kadınlar karar verir. Ben erkekliğimin haddini bilir otururum.
Çocuğunuzla ilgili gelecek planlarınız var mı?- Ben şimdiden çocuğunun adına planlar yapan, kendini bilmez biri değilim. O bir birey ve onun hayatı.
20 yıl sonra siz 75 yaşında o 24 yaşında olacak?- Ben 75 yaşında bir delikanlı olacağım. Ölünceye kadar da delikanlı kalacağım. Spora gitmiyorum. Arada yürüyüş yapıyorum. Krem falan da kullanmıyorum. Hatta tiyatroda arkadaşlarım bazen nemlendirici hediye ediyor ama bir türlü sürmüyorum. Sanırım beni Nazlı gençleştirdi.
MADONNA’NIN FİLMİNDE DE OYNADI Çekimler New York-Bitlis-İstanbul arası sürdü. Bir ay New York’ta kaldım. Kızım gelemedi ama eşim geldi. İki hafta kaldı. Ardından bir süre İngiltere’de kaldım. Madonna’nın çektiği bir filmde oynadım. Oyunculuk beni mesleğe yeni başlayanlardan daha çok heyecanlandırıyor. Ödüm patlıyor. Canım çıkıyor. Her işe bildiğim her şeyi unutarak başlıyorum. Çünkü çok bilirseniz hata yapabilirsiniz. Kendini bırakırsanız ufkunuzla yeni pencereler açarsınız. Bunu yapmazsanız oyunculuk değil, ukalalık yaparsınız.
120 BİN KİLOMETRE YOL GİDİLDİ* Filmin yüzde 50’si New York’ta diğer yarısı İstanbul ve Bitlis’te çekildi. Kırmızıgül filmi çekmek için yaklaşık 120 bin kilometre mesafe katteti. Prodüksiyon ve mekan hazırlıkları için altı ay çalışıldı.
* Filmin yarısı İngilizce çekildi.
* Setinde yaklaşık 300 kişilik yerli ve yabancı ekip çalıştı ve 2 bin 500 oyuncu yer aldı.
* Tüm ses işlemleri Londra’da yapıldı.
* Türkiye’yle aynı anda Almanya, Hollanda, Avusturya ve Belçika’da da vizyona girdi. Kısa sürede aralarında ABD’nin de bulunduğu 100’e yakın ülkede vizyona girmesi planlanıyor.