Güncelleme Tarihi:
Visconti’nin sinema tarihinde iz bırakmış filmi “Leopar”ın restore edilmiş yeni bir kopyası, bu yıl Cannes Film Festivali’nde gösterildi. Filmin iki başrol oyuncusu Alain Delon ve siz, yarım asır sonra gösterime beraber geldiniz, kırmızı halıdan el ele geçtiniz. Neler hissettiniz?
- Çok duygulandık tabii. Bu efsanevi filmden geriye bir tek Alain ve ben kaldık. Diğerlerinin hepsi öldü, düşünsenize. Filmi restore eden Martin Scorsese harika bir iş yapmış.
Federico Fellini’nin “8 ½” filmindeki oyunculuğunuzla da bir “dünya starı” olduğunuzu kanıtladınız. Visconti ve Fellini hakkında neler söyleyeceksiniz?
- Fellini, Visconti’nin tam tersiydi. Visconti tüm ayrıntıları düşünmüş olarak sete gelirken, Fellini elimize senaryo bile vermezdi. Visconti’nin seti ne kadar disiplinliyse, Fellini’nin seti de o kadar karman çormandı. Bir de bana sesimi hediye eden yönetmen Fellini’dir. Ondan önceki filmlerimin hepsinde başka birisinin sesiyle dublajlı oynadım.
Neden?
- Hem Tunus’ta büyüdüğüm için İtalyanca aksanımı beğenmiyorlardı, hem de sesimi çok kalın buluyorlardı.
İşte buna inanamıyorum. Dünya sinemasının en seksi seslerinden birine sahip olduğunuz o kadar çok yazılıp çizildi ki...
- Evet ama o dönemde pes sesli olmak, ‘ideal kadın’ kriterlerine uymuyordu.
SİNEMA DOSTLUKLARI TUHAFTIR
Eviniz çok güzel, ne kadar zamandır burada yaşıyorsunuz?
- Tam 30 yıl oldu buraya taşınalı. İtalya’daki her şeyimi sattım, tek yuvam burası oldu. Ama çocuklarımın Roma’daki evlerine sık sık gidiyorum. Aile hayatı benim için hep çok önemli oldu. Hâlâ da öyle. Yüzlerce hayat yaşıyorsunuz bizim meslekte. O yüzden de gerçek kişiliğinizi koruyabilmek çok önemli. Dışınız değişken ama içiniz sağlam ve güçlü olmalı. Bunu ancak aileniz ve arkadaşlarınız sayesinde başarabilirsiniz. Her yılbaşı burada toplanırız. Bu sene de 18 kişiydik.
Sinema çevresinden arkadaşlarınız var mı?
- Sinema dostlukları tuhaftır. Bir çekim sırasında çok yakın olursunuz, sonra yıllarca görüşmezsiniz. Bir sonraki filme kadar. Ama Alain’le (Delon) görüşmeyi hiç kesmedim.
Peki ya kadın arkadaşlar? Özellikle de aktrislerden?
- Pek arkadaşım yok açıkçası aktrislerden. Juliette Binoche’un oyunculuğunu çok beğenirim ama dost değiliz.
BİR LEOPARI ÖPTÜM
Ya Brigitte Bardot ile ilişkiniz? Petrolcüler filminde saç saça kavga ettiğiniz sahne hâlâ akıllarda...
- Evet, BB dublör kullanmak istiyordu ama ben sevmem, bütün tehlikeli sahnelerimi kendim oynarım. Dolayısıyla da gerçekten dövüştük. Basında, “BB ile CC karşı karşıya” diye yazılar çıkıyordu. Herkes ciddi ciddi “Sarışın mı kazanacak esmer mi” diye bekliyordu. Birbirimize gireceğimizi zannettiler, oysa biz çok iyi dost olduk. Filmin galasından önce BB bana telefon etti. “Gel şu paparazzileri şaşırtalım. Sen mini etek giy, ben de erkek smokini giyeyim, kol kola gidelim” dedi. Gerçekten de öyle yaptık. Şimdiki gibi ciddi değildi bu işler, çok eğlenirdik aramızda.
Evet, eğlenceleriniz ve hatta çılgınlıklarınız meşhurmuş!
- Öyleydi. At binmeyi bilmediğim halde BB’yi atın arkasına atıp dörtnala gitmiş, başka bir filmde araba kullanmayı bilmediğim halde geri vites gazlamıştım. Yanımdaki koltukta oturan Marcello Mastroianni korkudan ölüyordu. Bir seferinde de bir timsahı okşamaya kalktığımda da az kalsın Rock Hudson’ı korkudan öldürüyordum. John Wayne ve Rita Hayworth ile çevirdiğimiz “Sirk Dünyası” filminde trapeze de çıktım, aslan kafesine de girdim, bir leoparı da öptüm.
SARAYDA KÖFTE BOMBARDIMANI
Çılgın cesareti yani?
- Herhalde. Ben çocukluğumdan beri böyleyim. Erkek gibi, vahşi bir kız çocuğuydum zaten. Sonra da bu deliliğim hiç geçmedi! Düşünsenize mesela, Elysees Sarayı’nda benim onuruma bir davet verilmiş, ben seviyorum diye Arap yemekleri yapılmış, Fransa’daki bütün krema tabakası orada. Biz herkesin kibar kibar oturmasından sıkılıp, Jean-Paul (Belmando) ile büfenin altına girmişiz, insanların üstüne küçük köfteler atıyoruz. Herkes bizi arıyor, bizse Cumhurbaşkanlık Sarayı’nda, masanın altında çocuklar gibi eğleniyoruz!
O GENÇ YÖNETMENE GÜVENDİM
“Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak” filminde ne kadar korkunç bir kadın olmuşum, değil mi! İlk defa bu kadar genç bir yönetmenle (Ali İlhan) çalıştım ama ona güvendim. Hem de Rimini’de, Fellini’nin kentinde.”
FİLMDEKİ İTALYANCA, ANCAK ALTYAZIYLA ANLAŞILIR
Claudia Cardinale, “Sinyora Enrica ile İtalyan Olmak” filmindeki genç oyuncuların isimlerini unutmuş olsa da, sevgiyle hatırlıyor hepsini. Fahriye Evcen’de bir Claudia havası olduğunu söylüyor. İsmail Hacıoğlu’na bayılmış. Tüm çekimler boyunca sette kendini çok mutlu hissetmiş. Bu arada Türkiye’de sette sigara içilmesi de çok hoşuna gitmiş, çünkü hâlâ büyük keyifle sigara içiyor. Filmde konuşulan İtalyanca’ya zaman zaman çok güldüğünü, İtalyanlar’ın filmi ancak altyazıyla anlayabileceğini söylemeden geçemiyor. “Galaya gideceğim için çok mutluyum” diye birçok kez tekrarlıyor. Asistanı ve menajerine o günlere başka iş koymamaları gerektiğini tekrar tekrar hatırlatıyor.
ASLA SOYUNMADIM
Cardinale, cazibesinden söz edilince “Yaşlıyım ben, anlayın artık! 73 yaşındayım!” diye bağırarak şamata yapıyor. Ama iki saniye sonra objektife öyle bir poz veriyor ki, seks sembolü olduğu yıllara dönüyor. Galiba CC’nin sırrı tam da bu: Hiçbir ruh haline yerleşip kalmaması. Tam o anda “Halk kadınını da oynadım, prensesi de, fahişeyi de. Her rolün hakkını verdim ama asla soyunmadım” deyiveriyor.