Güncelleme Tarihi:
(Bknz. Basura mı desem Pomponette mi ? başlıklı yazı. Tarihini nereden bileyim?) Ama ‘Voleybolcu kızı’ anlatmadım size. Kimseye... 28 sene olmuş. ‘Vukuatım’ hatta ‘suçum’ zamanaşımına uğramış artık. Ama beynimde değil. Vicdanımda Rahşan Affı çıkmadı daha... * Sene 77, lise sondayız. Harıl harıl üniversite imtihanına hazırlanıyoruz. Gidenlerin, cumartesi pazarı bile dershanede geçiyor. Ama aklımız hâlâ bir karış havada. Nasıl olmasın, yaşımız 18, bilemedin 19 ! Saint-Benoît’lı kızların balosuna davet edildik. Kemal, Melih, Atilla, İmam, P.Serdar, Osman, ‘Hörbi’ Deniz ve ben, lacileri çektik, saçımızı yaptırdık, çıktığı kadarıyla sinek kaydı traş olduk ve Hilton’un balo salonuna kalabalık bir Dalton heyeti olarak dayandık. Ve haliyle kapıyı tutan cehennem zebanisi kılıklı rahibelerce püskürtüldük. Façası yerinde, zımba gibi 8 genç, öyle kalakaldık akşamın bir vakti. Bir kere de ‘heves’ etmişiz artık... Kimin aklına geldiyse, ‘Atatürk Kız Lisesi’nin de balosu var bu akşam’ deyiverdi. - Alırlar mı ki? Kenarda bir masaya oturduk. Kızların ana babalarıyla sohbete daldık. Magazin deyimiyle ‘içki su gibi aktı’ ama biz yine de ‘iyi aile çocukları’ edasıyla oturduk, cici cici. Kızlarla çıkmak için izin alana kadar, babasına ‘amca’, anasına ‘teyzeciim’ diyeceksin hesabı... Herkes bir kız buldu süratle. Ben de gözüme, masaların arasında dolaşıp piyongo bileti satan, kızıl saçlı, yeşil gözlü kızı kestirdim. Bir dünya güzeli ki, bu kadar olur! Artık ne yaptım, ne ettim, nasıl tavladım bilmem, önce kızı sonra babasını ikna ettim. ‘Biz kızlı erkekli bir grup, Regine’e gidiyoruz, müzik dinleyip sohbet edeceğiz amcacığım...’ ‘Sohbet’ de yerindeydi tabii... Ve ‘voleybolcu kızı’ - babasına söz verdiğimiz bir saatte - Gayrettepe’ye, evine bıraktık. Daha doğrusu bırakmış olmalıyım, çünkü belli bir saatte ip kopmuştu artık. Ertesi gün uyandığımda, cebimde bir kağıt parçası buldum: Bir isim ve bir telefon numarası... Hayal mayal hatırlıyordum, ... adında bir kızla Regine’e gittiğimi, bol dans ettiğimi, voleybolcu olduğunu ve ABD’ye tıp okumaya gitmek istediğini... Dünyalar güzeli olduğunu da kaydetmiş beynim de, yüzü tam gözümün önünde değil işte... Sazanlık etmemek için bir 24 saat sabredip aradım. İlk cumartesi akşamına sözleştik, buluşmaya ve Regine’de kaldığımız yerden devam etmeye! Bir iki gün sonra, yer Gayrettepe, Vosvos’ta oturmuşum, bir arkadaşını almaya giden Hörbi’yi bekliyorum. Hava güzel, açık camdan belime kadar sarkmış geleni geçeni seyrediyorum. Hiç âdetim olmadığı halde (ciddi söylüyorum, itliğim olmadı hiç), kıza bir şöyler söyledim, hani yanındaki arkadaşları yüzünden dolduruşa gelir ya insan, yapmayacağı şeyi yapar, laf attım açıkçası! Buz gibi bir bakış attı, yanımdan geçip gitti. Gidiş o gidiş! Anladınız tabii yediğim haltı. Ama ben hâlâ uyanamamıştım. Cumartesi yer ve saat kesmek üzere aradım ve hak ettiğim kısa ve net cevabı aldım! * Hatırladıkça hem yüzüm kızarır, hem gülerim yediğim naneye. Ve madem ki itiraf edebildim, kimdir, nerededir, ne yapar bilmiyorum, ama dünyalar güzeli ‘voleybolcu kız’dan yayın yoluyla özür diliyorum! Çok haklıydı kızmakta... Gençliğime, serseriliğime versin, ve beni, ‘makabline şamil olarak’ yani 28 yıl geriye dönerek, affetsin lütfen!
Anlatırsam, ve eğer beni okur ve beni unutmamışsa, ‘voleybolcu kız’ da bana kızmaz, belki güler; bu saatten sonra karım da zaten artık ciddiye almaz... diye umuyorum en azından!
- Benim bir kız arkadaşım var içeride, davet ettiririz kendimizi...
Ettirdik de ‘netekim’. Ve, birbirinden güzel ve süslü yüzlerce kızın (ve maalesef ana babalarının) doldurduğu Taksim Belediye Gazinosu’na muhteşem bir ‘giriş yaptık’ en yakışıklı (o zaman karizma yoktu daha) halimizle, bütün gözler üstümüzde!
Birer ikişer (herkes yanındaki kızla yalnız kalabilmek için diğerlerini ekme temayülünde) Elmadağ’da, Regine’de buluştuk. Yolunu bulmak biraz zor olsa da...
Bu bölümü hızlı geçmemde fayda var, içtik, dans ettik geç saatlere kadar.
Keyfim yerinde...
Ve kaldırımdan, bana doğru, dünyalar güzeli bir kız geliyor. Boylu poslu, kızıl saçlı, çilli, kocaman yeşil gözlü...
Kafama dank etti ama ... ısrar etmeye yüzüm olmadı artık.