Emre İSKEÇELİ
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 27, 2005 01:48
Şampiyonlar Ligi finali öncesi, sponsor firmalar tarafından hazırlanan Şampiyonlar Kasabası adlı çadırda vakit geçirenler, şüphesiz İstanbul’u ve bu unutulmaz maçı başka türlü hatırlayacak.
Mesleğimiz gereği dev organizasyonları, dünyanın en önemli fuarlarını, büyük açılışları izleme şansını sık sık buluyoruz. Bunlardan bir tanesi de 2002’de Japonya’da oynanan Brezilya-Almanya
Dünya Kupası finaliydi. Ancak açık yüreklilikle söyleyebilirim ki ben böyle coşkulu bir karnavala, böyle etkileyici bir ikrama, bu kadar ince düşünülmüş kültürel tanıtıma daha önce tanık olmadım.
Bahsettiğim, önceki gece
Atatürk Olimpiyat Stadı’nda oynanan Şampiyonlar Ligi finali. Nefes kesen maçı, Milan’lı taraftarların muhteşem bayrak gösterisini, Liverpool’lu taraftarların çılgınlık derecesindeki coşkusunu her yerde okuyacaksınız. Bu yüzden ben, stadın hemen yanına kurulan Şampiyonlar Kasabası (Champions Village) adlı 16 bin metrekarelik çadırın içinde neler olup bittiğini anlatacağım.
Şampiyonlar Ligi’nin 4 ana sponsorunun (Ford, Amstel, Playstation, Mastercard) davetli misafirlerini maç öncesi ağırlamak için 1 milyon dolar (yaklaşık 1.4 milyon YTL) harcayarak kurduğu çadırda maç öncesi ve maç sonrası yaşananları, gelin size özetlemeye çalışayım...
KUPAYLA FOTOĞRAF
Çadıra adımımı atar atmaz, beni Şampiyonlar Ligi kupası karşıladı. Kupayla hatıra fotoğrafı çektirmek isteyenler uzun bir kuyruk oluşturmuştu. Yabancı davetlilerin en ilgi gösterdiği bölümlerden biri de Osmanlı motifli kıyafetler giyen kızların arasına girip fotoğraf çektirdikleri Şark Köşesi’ydi.
Çadır meydanında, geleneksel kıyafetlerle erik ve dut kurusu servisi yapan kızların, sopaya rengarenk macun saran macuncuların arasından geçtim ve sponsorların bölümlerini dolaştım.
AVUSTURYALI ŞEFTEN
Mutfağında 300’ü Türk, 300’ü Avusturyalı olmak üzere toplam 600 kişinin çalıştığı çadırda hem ana sponsorlar, hem de yan sponsorlar için ayrı bölümler hazırlanmıştı.
Her bölümde 5 yıldızlı otelleri aratmayacak bir açık büfe, ve her köşede bir bar vardı. Ancak o kadar çok garson dolaşıyordu ki, her yudumunuzdan sonra bardağınızı tamamlıyorlardı. Ayrıca UEFA’nın özel konukları için de çok şık bir bölüm hazırlanmıştı.
İşte mönüden seçmeler; Balıklardan levrek, kılıç balığı, karides şiş, yoğurtlu kebap ve döner kebap, ev yapımı mantı, tatlı büfesinden revani, creme brulee, bademli tart, tiramisu...
Çadırın dekorasyonu da dört dörtlüktü. Şampiyonlar Ligi’nin futbol topu şeklindeki logosu ve Türk motiflerinin içiçe geçtiği kırmızı kumaşlarla kaplı duvarlar, çadırı bir saraya çevirmişti.
Birkaç değişik sahnede canlı müzik yapan grup ya da şarkıcılar da vardı. Bir tanesi gitarıyla Liverpool taraftarlarını coşturuyordu. Diğer bir sahnede ise dans müzikleri yapılıyordu.
Şampiyonlar Kasabası’da G.Saray’ın Kamerunlu futbolcusu Song dışında tanıdık simaya rastlamadım. Onlar genelde, Federasyon’un davetlisi olarak ‘Kız Kulesi’ çadırında ağırlandılar.
Ford standındaki sıra ise futbolun ünlü isimleriyle muzip fotoğraflar çektirmek isteyenlerin oluşturduğu sıraydı. Burada Pele’ye kulak yapma imkanım vardı, tabii bilgisayar yardımıyla! Ancak sıra bana geldiğinde arızalandı...
MAÇTAN SONRA DEVAMMaçtan önce gitar eşliğinde coşan taraftarlar, maç bitince yine çadırda buluştu ve kalabalığın biraz dağılmasını bekledi. İtalyanlar yenilgi yüzünden, İngilizler alkolün etkisiyle bitkindi. Ama servis tam gaz devam ediyordu. Bu kez mönüde köfte, sosis, lahmacun, körili tavuk vardı.