Güncelleme Tarihi:
İŞTE ÇOK KONUŞULAN FİLMİN FRAGMANI / WEB TV
“Soraya’yı Taşlamak” filminde rol almayı neden istediniz?
- Steve McEvety bana hikâyeyi anlattığı zaman çok etkilendim. Mutlaka bu filmde olmalıydım. Halen devam eden bu ritüelin tekrar tekrar nasıl gerçekleştiğini, engellenebilmesi için neler yapılabileceğini anlamak istedim. Arthur Miller’ın “Cadı Kazanı” gibi, diğer cadı avı davaları gibi, Amerika’daki McCarthy duruşmaları gibi bu film de dönüp kendimize bir bakmamız gerektiğini hatırlatması açısından önemli bence... Grup psikolojisiyle hareket etmenin gerçekten acı ve adaletsiz olaylara yol açma ihtimali var; bunun unutulmaması lazım...
Sizce film kadınlara karşı olan adaletsizliği mi yoksa dini baskıları mı anlatıyor?
- İkisi de... Bu akıl almaz şiddetin son derece savunmasız ve günahsız bir kadına yönelik olması gerçekten çok rahatsız edici... Film aynı zamanda yozlaşmış bir mahalli imamın elindeki gücü nasıl istismar edebildiğini, elindeki yönlendirme gücünü tüm köyü bu korkunç olaya dâhil etmek için nasıl kullanabildiğini gösteriyor. Ben herhangi bir Müslüman’ın bu filmdeki eylemleri destekleyebileceğini sanmıyorum. Sonuçta biz de kendi ülkemizde yıllar boyunca dini ya da politik nedenlerle cadı avı yapılmasına izin vermedik mi? Eğer kalabalığı yönlendiren güç yanlış kişinin ellerindeyse, onun başlattığı hareketi durdurmak mümkün olamıyor maalesef.
ROLÜME HAZIRLANMA FIRSATI BULAMADIM
Çekimlerden önce rolünüz veya Müslüman kültürü hakkında ne tür araştırmalar yaptınız?
- Aslında hiçbir araştırma yapamadım. Çünkü rolü kabul etmemle çekimlere başlamamız arasında çok az zaman vardı. Farsça konuşabilmek zorundaydım ve bunu çok çabuk yapmam gerekiyordu. Dolayısıyla araştırmaya vakit bulamadım. Yazar Freidoune ile konuşmayı planlamıştım ama maalesef filme başladığımız sırada öldü, yani onunla da hiç tanışamadım. Ama yönetmen Cyrus’un babası sürekli setteydi ve ıran’da yaşamış biri olarak bize pek çok konuda danışmanlık yaptı.
Freidoune’un öldüğünü duyduğunuzda ne hissettiniz?
- Tüm sette şaşkınlık ve hüzün hakimdi... Ama onun ölümü, bu önemli hikâyeyi dünyaya anlatma misyonumuzu güçlendirdi.
Rolünüze sadece iki haftada nasıl hazırlanabildiniz?
- Bu işe senaryonun ve başroller dâhil olmak üzere tüm ekibin çok güçlü olduğunu bilerek girdim, bu da bana çok büyük bir güven verdi. Bu güven, çekimlerin iki hafta öncesinde Farsça’nın ana hatlarını öğrenmeye yoğunlaşmamda da yardımcı oldu.
CEZAYI ANLAMAK İÇİN İNTERNETTE İZLEDİM
Çekim mekânınız neresiydi, İran mı?
- Hayır, filmi Ürdün’de çektik. Büyüleyici bir yerdi. Daha önce görmemiştim. Orada olduğum sürece Ürdün ile ısrail arasında seyahat edebilme imkânı da buldum.
Sizce filmin en güçlü sahnesi hangisiydi?
- Soraya’nın taşlanma sahnesi... Yönetmen o vahşet hissini seyirciye belli bir dengede vermeye çalıştı. Çünkü seyirciler için bir kadının taşlanarak öldürülmesinin anlaşılmaz olduğunu, bu ölüme tanıklık etmenin onlara çok ağır geleceğini düşünüyordu. Bence de kesinlikle haklıydı.
Filmden önce recm cezası hakkında bir bilginiz var mıydı?
- Amnesty örgütü aracılığıyla ıran’daki teyit edilmiş iki taşlama vakasını, Somali’de de 13 yaşındaki kızın vakasını duymuştum. Ama Soraya’nın ölümünü bilmiyordum. Cyrus, YouTube’u önerdi ve “Taşlanarak ölmenin nasıl bir şey olduğunu görmek istiyorsan, arama kısmına ‘taşlamak’ yaz” dedi.
Film hakkında söylemek istediğiniz başka bir şey var mı?
- Bu kayıtsızlıktan silkinip kurtulmalıyız. Hep beraber bu barbarca cezalandırma şekline bir son verebiliriz.
Bu röportajı Türk gazetesi Hürriyet için yaptık. Gazete, filme sosyal sorumluluk projeleri “Aile ıçi şiddete Son” kampanyası kapsamında tam destek veriyor. Soraya ayrıca Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu tarafından da destekleniyor.
- Bunu duyduğuma sevindim. Kadınlara karşı şiddetin bitmesi hepimizin sorumluluğu...
SORAYA’NIN AİLESİNE NE OLDUĞU BİLİNMİYOR
Soraya’nın ailesine ne olduğunu biliyor musunuz?
- Kesin olarak değil... Kocası Ali’nin oğullarını şehre götürdüğünü, yengesi Zahra’nın kızlara baktığını ve dört-beş yıl sonra doğal sebeplerden öldüğünü biliyoruz. Tüm bildiğimiz de işte bu kadar.