Ayşe ŞULE BİLGİÇ ruzgarinkizi@hurriyet.com.tr
Oluşturulma Tarihi: Eylül 14, 2005 00:27
Herkesin dilinde bir Çin malı motosiklettir gidiyor. Şimdi kaç zamandır şu Çin malı motosikletleri mercek altına aldığımı, bu sayfayı düzenli okuyanlarınız bilir. Öncelikle şunu da bilmenizi isterim pek meşakatli bir iş oldu ve sanırım tek haftaya sığmayacak.
Bu hafta markalara girmeden bu uzak doğulular hakkındaki genel tabloyu anlatmak istiyorum. Şimdi şöyle olayı baştan alıp bir toparlayalım.
Çin malı daha doğrusu uzakdoğu kökenli motosikletlerin ülkemize yaptığı hızlı giriş sayesinde, kuşkusuz motosiklet piyasasında çok ciddi bir büyüme başladı. Şöyle ki, geçen yıl 130 bin olan motosiklet satışları bu yıl daha sona ermeden 300 bini bulmuş durumda. Bu rakamlar sektör açısından, ne olursa olsun elbette bir gelişme ancak bu hızlı girişin bir takım sorunları da beraberinde getirdiğini kimse göz ardı edemez. Peki bu motosikletler ne menem şeyler, pahalı bir kask fiyatına satılan bu motosikletler neyin nesi, kimin fesi? Efendime söyleyeyim, bu motosikletlerden almak sureti ile motosiklet camiasına adım atan motosiklet sevdalısını neler beklemektedir? Bunlar gerçekten beklenen şeyler midir? vs.
MOTOSİKLETİ BİLMİYORLAR
Şimdi işin içinde enteresan durumlar var. Her şeyden önce şunu baştan söylemek istiyorum. Piyasaya getirdikleri hareket ve bereket konusunda bu uzakdoğu kökenli arkadaşları tebrik etmekte fayda var. Ancak bu motosikletleri ülkemize getiren firmaların neredeyse hiçbiri motosikletten gerçekten anlayan ya da uzmanlık alanı motosiklet olan firmalar değil. Bu sebeple de uzak doğuda yapılan ve getirmeyi planladıkları motosiklet modellerini seçerken gerçekten analiz yapabilecek, motosikleti kalite ve teknik özellikleri itibarıyla değerlendirebilecek bir seviyede değiller.
Bunun sonucu da firmaların yaklaşımı, göze en hoş gelen, fiyatı en makul olan modelleri bir an önce ülke sınırlarına sokarak, piyasanın bu hareketli ve adete şaşkın halinden faydalanarak maksimum faydayı sağlamak olarak karşımıza çıkıyor. Düşünün belki de hayatlarında hiç motosiklete binmemiş, konu ile alakasız iki şirket sahibi konuşuyor; ‘Yahu şu motosiklet işinde çok para var. Fikrettin ne diyosun bir el atsak bizde, hazır kaymaktan faydalansak mı?’, ‘Vallah doru diyosun Nicamettin abi ya bak haftaya fuar varmış gavur ellerinde bi gidek de bakak’, ‘Tamam gidelim valla.’
TÜKKAN AFİLLİ OLACAK
Fuar alanında; ‘Yok yok bu daha janjanlı, yanarlı dönerli görünüyo, o çok sade Fikrettin. Hem bak fiyatına en ucuzu bu’ , ‘Ama bu da geçen filmde gördüğüm motora benziyo be abi! Uf be abi bak bunda ABS neyin bilem var’, ‘Yapma ya.. Türk lirasıylan biz bunu 1.600 YTL’ye satarız valla, ABS mi var? Hadi onu da koy sepete ama tamam bak kaç model oldu, baya da afili olacak bizim tükkan hea, ortaya karışık hesabı deneyelim bakalım, hangisi ne satacak.’
Bu diyalogaları kimseler üstüne almasın. Yurdum insanıdır, Fikrettin de Nicamettin deÖ Ama işte hayatlarında motosiklete bile binmemiş, hatta asla da binmeyi düşünmeyen Fikrettin ile Nicamettin elbette olaya sadece satış odaklı baktıkları ve motosiklet konusunda hiçbir yeterli bilgiye sahip olmadıkları ve hiç de akıllarını bu yöne çalıştırmadıkları için 1.600 YTL’ye ABS’li bir motorun olamayacağını kavramaları mümkün değil. Pek çok büyük markanın bile maliyetleri fazlalaştırması da sebep gösterilerek motosiklette ABS koymadığını göz önüne alırsanız, bu uzakdoğudan gelen motorcukların broşürlerinde yazan ABS’nin bizim bildiğimiz ABS olmadığını anlarsınız. Peki ne bu bir küsür YTL’lik motorlarda yazan ABS?
HER ABS’YE İNANMAYIN
Ben de ilk zamanlar çok merak ediyordum yahu nasıl olur bu fiyata ABSli motor diye? Ve sonunda öğrendim. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim! Efendim Hollanda da yaşayan bir Türk girişimci(?), bu konuya fazla kafa yorunca aklına kendi ürettiği standart frenlere ABS markası almak geliyor. İşin kötüsü başarıyor da. Yani kendi ürettiği standart frenlerin ismini ABS diye onaylattırıyor. Ve bu frenlerin kullanıldığı motosikletlerde ABS fren var deniyor. Ama bu ABS nin bizim bildiğimiz ABS ile uzaktan yakından alakası yok! Ne büyük bir aldatmaca! NE büyük bir tehlike. ABS var diye aldığınız ve nasıl olsa ABS si var diye umut ettiğiniz motorun yaratacağı tehlikeyi düşünmek bile istemiyorum.
4 aydır yedek parça bekleyenler var
Şimdi test etmek için aldığım ve bindiğim pek çok uzakdoğu kökenli motosiklete uzaktan baktığınızda hoş, hatta aralarında iddalı görünenler de olmasına rağmen bir buçuk metreden daha yakına geldiğinizde doğal olarak çok basit plastik parçalar ve kötü işçilik göze çarpıyor. İşin daha da vahimi yürüyen aksamda titreşim yani vibrasyondan dolayı pek çok vida ve parça yerlerinde durmak istemiyor. Bir okuyucum; ‘Her iki üç yüz kilometrede bir vidalarını sıkılaştırıyorum. Kaçtanesi de düştüÖ’ diyor. Satış sırasında oldukça ilgili ve sıcak olan satış ekiplerinin, yedek parça, servis ve satış sonrası hizmetler konusunda aynı sıcaklıkta ve çok randımanlı olmadıklarını söyleyen ne yazık ki pek çok kullanıcı var.
Aralarında 4 aydır yedek parça bekleyenler de var. Hoş bazen büyük firmalar da insanı aylarca saçma sapan bir parça için bekletebiliyor ya o da ayrı bir inceleme konusu. Tüm bunlardan daha da kötüsü yolda giderken fren balatasının düştüğünü anlatan okuyucumdan geldi. Şimdi kötü polislik yaptığımın farkındayım. Tüm bunların yanında motoruna çok sevdiğini ve çok memnun olduğunu belirtenler de yok değil. Mesela yine bir okuyucum aldığı yeni Çin malı scooter için ‘Çok güzel görünüyor, yolda herkes bana bakıyor, herkes memnun musun diye soruyor tabiki evet diyorum hatta ABS si bile var dediğimde insanlar inanamıyor’ diye devam ediyor. Yorum yapmayacağım. Bunun dışında ilk defa motosiklet kullanan birinin fark edemeyeceği tuhaflıklar söz konusu. Hepsi gaz verince iyi-kötü gidiyor ama frenler, şanzıman sürekli ‘aman gözünü seveyim benim sağım solum belli olmaz, tutmayasım gelir, atmayasım gelir, sonra demedi deme..’ diyor. Neyse bu kısımları bilahare başka hafta anlatacağım.
Gözümüz üzerlerinde
Dedim ya tüm sorun motosiklet ve motosiklet kültürü konusundan bihaber ithalatçı firmalar. Motosiklet konusunda teknik hiçbir altyapısı olmayan, servis altyapısını doğru düzgün kurmadan, sadece prosedür gereği birkaç ustaya servis yetkisi vererek, elemanlarını satış, satış sonrası servis konusunda adam gibi eğitmeden piyasaya giren bu şirketler bir süre daha birilerinin canını yakacak. Ama işte hep diyorum ya bu motosiklet.
Motosiklette insanın canı biraz daha fazla yanar. Hassas olmakta fayda var. Aralarında motosikletinin güneşte eridiğini söyleyen sevdalılar bile varken ben olaya çok optimist yaklaşamıyorum kimse kusura bakmasın. Ama elbette bu böyle davam etmeyecek ve bu firmalar arasında da kötüler elenip gidecek iyiler piyasada kalacak. Bu sebeple tüm motor sevdalılarının gözü, henüz sektörde çok fazla kilometresi olmayan bu uzak doğu kökenli arkadaşların üzerinde olacak.
Kıraç: Motosiklet atın şehre uyarlanmış hali
Kıraç’ın da motosiklet sevdalısı olduğunu biliyor muydunuz? Fırsatı yakalamışken Kıraç’la motosiklet sevdası hakkında iki çift laf ettik.
Birkaç senedir motosiklet kullanıyordun, bu sene neden ara verdin?
Çok yoğun bir çalışma temposu içinde motosiklete yeterli konsantrasyonu sağlayacak gücü ve zamanı bulamıyordum. Motosiklet çok ciddiye alınması gereken bir araç. Çok sevdiğim, üzerinde kendimi çok mutlu hissettiğim halde bu sene motorumu sattım ama daha rahatladığım bir dönemde mutlaka tekrar alacağım.
Peki motosiklete binerken nelere dikkat ediyordun?
Heee sözlü oluyorum galiba? Hımm mesela asla kask kafalı olmadım. İlk motorumu aldığımda bir süre özel ders aldım. Mutlaka kaskımı takar montumu giyer ve diğer korumalarımı da kullanırdım. Kendimi tehlikeye atacak hiçbir duruma girmemeye, trafikte maksimum derecede dikkatli ve saçma hareketler yapmadan binmeye özen gösteriyordum.
Peki seni motosiklete yönelten şey neydi?
Ben at çok seviyorum aslında. Genlerimden gelen bir sevgi. Şehirde at kullanmam imkansız elbette. İşte motosikleti de atın günümüze ve şehre uyarlanmış hali gibi hissediyorum. Beni özgür kılan, trafikten uzaklaştıran, park sorununu ortadan kaldıran, hayatı kolaylaştıran bir sevda.