Güncelleme Tarihi:
Albümünde Bernardo Betrtolucci, David Bowie, Alexander Dumas’ya ve Küçük İskender’e de teşekkürlerini sunan Ulaş Oral’la ilk albümü ‘Röntgenler, Panayırlar ve Cenaze Marşları’ hakkında konuştuk.
* Aslında alternatif rock tarzında olan albümünüze funk ve hard rock soundlarına da yer vermişsiniz. Hangi tür müziklerden etkilenirsiniz?
- Standart bir rock dinleyicisiyim aslında. Kendimce ‘güzel’ dediklerimi dinliyorum. Yeni şeyleri de keşfederim. Kıyıda köşede kalmış işleri kovalarım sürekli. Bunlar da çoksesliliği oluşturuyor. Blues ve hard rock da var, elektronik bir hava da. Bunun dışında ciddi bir U2 fanıyım. Led Zeppelin, Depeche Mode, Radiohead gibi gruplar keyif veriyor. Türkçe derseniz zaten MFÖ, Ortaçgil, Kızılok dinleyerek büyümüş bir nesiliz. Türk popüler müzik tarihinin eskilerini çok daha fazla severim. Ayrıca eski grubumla yıllarca çok geniş bir yelpazede pop/techno/rock şarkıları cover olarak çalmış olmak da mutlaka müzikal hafızamı çeşitlendirmiştir.
* Albümde vokallerin yanında synth ve elektronik sampler’lar sizden çıkmış. Geçmişinizde elektronik müziğin yeri nedir?
- Zamanında cover çalmış olmanın getirileri diyebilirim. O dönem repertuvarımızda Justin Timberlake, Radiohead, Fat Boy Slim, Madonna ve U2 gibi farklı tarzlara yer verirdik. Sonra bir arkadaşımın şarkılarını düzenledik. Bilinçsizce bulaştım elektronik müziğe. Bir de Depeche Mode ve Radiohead’i seviyor olmam, elektronik müzikle aramızda bir bağ oluşturuyor.
* Sözleriniz çok derin ve farklı bir temayı işliyor. Yazarken nelerden etkilenirsiniz?
- Bir roman karakterinden, çizgi roman senaryosundan, filmden, kadından, arkadaş kavgasından, kadının şakaklarındaki kırışıklıktan etkilenebilirim. Herhangi biri yazma sürecimi tetikleyebiliyor. Ben o kadar derin bulmuyorum sözlerimi. Ama derin bulunuyorsa amacıma ulaşıyorum demektir. Hep iyi söz yazarlarını takip eder, onlardan daha iyi olmak için uğraşırım. Çok kıskanıyorum güzel sözleri. Bazen fark ediyorum ki, ben ne yaparsam yapayım beğenmeyeceğim kendi şarkımı. Aklım kıskandığım şarkıda kalmış! Kargo’nun ‘Kaderin Dizaynı’, Teoman’ın Ahmet Erhan şiirlerinden derlediği ‘Sevişirdik Bazen’... Bu şarkılar yüzünden kıskançlıktan iş yapamaz oluyorum.
* Müzik ve şiir geçmişinizin temelinde ne var?
- Şiir hastalığım ortaokul yıllarıma dayanır. Başta Ece Ayhan, Cemal Süreya, Edip Cansever gibi İkinci Yeni şairlerinden beslenerek ve taklit ederek yazmaya başladım ben. Sabırsızın tekiydim. Cansever şiirlerini kendimce taklit ederek yazıyordum. Sonra 16 yaşımda bir dergide şiirlerim yayınlanınca iş ciddiye bindi. Müzik de 16’imda, yazma ihtiyacının bir devamı gibi doğdu. Doyumsuz ve maymun iştahlı olduğumdan yazdıklarımı özetleyip şarkılara çevirmem lazımdı. O yaşlarda insan sürekli arar ya; ben de arayıp bulduklarımı hâlâ bünyemde taşıyorum. Lise yaşlarından hobi edindiğim hiçbir şeyi hayatımdan atamadım, onları meslek yaptım kendime.
* Albümünüzün adı çok ilginç. Nereden esinlendiniz?
- Simultane gelişti. Albümün adı ‘UZUN BİR ALBÜM ADI BULMAM LAZIM’ olacaktı aslında. Sonradan üç konseptli albüm fikri ortaya çıktı. İçeriği sürekli başka bir sound yaratan bir Pandora’nın kutusu adeta. Albümle ilgili düşündüğümüz her şey her şarkıda değiştiği için bölümlere ayırmayı tercih ettim. Panayırlar, sevdiğim bir şenlik tanımı olduğundan eğlenceli şarkıları ‘PANAYIRLAR’ parantezine aldım. Roman karakterlerinin iç dünyalarını anlatan kısma RÖNTGENLER dedim. Bu ismi nereden buldum bilmiyorum. Muhtemelen yapılmış bir iş yüzünden kulağımda kaldı. Bilinçsizce hırsızlık yapmış olabilirim. Umutsuz aşk şarkılarını anlattığım kısmaysa önceleri Rıfat Ilgaz’ın meşhur kitabından yola çıkarak Karartma Geceleri demiştim. Sonrasında eski sevgililere yazılmış olan bu şarkıların, eski sevgilileri hayatımdan çıkarırken kaldırılan ‘CENAZE MARŞLARI’ olduğunu farkettim. Baş harflerini alıp R.P.C.M. kısaltmasıysa miksleri yapan arkadaşımın işi. Projenin adını öyle yazdı, öyle de kaldı.
* Albüm için ne kadar zamandır çalışıyorsunuz?
- Albümün en eski şarkısı 10 yıllık ‘Aşk Eskimez Zamanla’. Ama fiilen bir buçuk yıllık maceralı ve meşakkatli bir çalışma yaptık. Davul kayıtları tek, mixler, mastering gibi diğer her şey iki seferde yapıldı. Kartonet 2 kez yapıldı, resimler 2 kez çekildi. Ve hatta klip bile iki kez çekildi. Çok zaman kaybettik bu maceralarla.
* Şiirleriniz bestelemek için çok kolay değil. Besteleme aşaması nasıl gelişiyor?
- Şiirlerimle şarkılarım bambaşka şeyler. İki ayrı adamın işleri hatta. Beste yapma aşaması ise bitmek bilmeyen bir süreç. Söz ve müzik hep bir arada gelse de sonrasında söz yazma safhası hiç bitmiyor. Her baktığım şeyi, gördüğüm güzel notu bir yerlere yazıp “Bir gün şarkı sözü olur” diyerek biriktiriyorum. Sözleri sürekli değiştirip bir şeyler ekliyorum. Sırf şarkıda artistik bulduğum bir lafı söyleyebilmek için bütün şarkının ölçü yapısını dağıtabilirim.
* Sürekli şiir yazıp müzik düşünen birisi misinizdir? Bir gününüz nasıl geçer? Yazma aşamalarını nasıl geçiriyorsunuz?
- Aslında, hiç düşünmem, onlar kendilerini düşündürtürler. Hobilerini işe dönüştürünce bu kaçınılmaz. Sizin önünüze ister istemez bir şarkı pat diye düşüveriyor. Örneğin bir gece yatarken, evin rutubetli tavanına bakıp birden Romeo Ölmeli’nin melodisi geldi kulağıma. Sabah kalktığımda rüyamda duyup duymadığımı ayırt edememiştim. Ama korkulacak bir şey yok! Henüz ağlarken ya da sevişirken şarkı düşünmüşlüğüm yok çünkü. Her zamanki halimden farklı değil. Ana duygu değişir sadece: Çok neşeli ya da çok hüzünlü olurum o kadar. İkisi de çok uçlarda olur! Bunun dışında zaten ukala, kavgacı, kafası karışık, kararsızım. Yazarken de o duygulardan biraz araya serpiştiriyorum. Gün içinde ise kimi zaman bunlara utanma duygusu ve şehvet ekleniyor.
YA ACIYA MEYİLLİ YA DA MAZOŞİSTİM
Üretkenliğim mekân ve ruh haline göre değişebilir. Albümdeki tarz ve konsept çokluğundan da bu ortaya çıkıyordur mutlaka. Mesela ‘Etkisiz Eleman’ı Venedik’te, o kasvet ve rutubetin içinde yazamaz insan. Aynı şekilde yaz sıcağında da ‘Karanlıkta’yı yazamazsınız. En azından ben yazamam. Evde, yalnız başımayken içimi acıtan şarkılar yazmayı seviyorum en çok. ‘Karanlıkta’, ‘Sonu Geldi’ gibi... Albümdeki Cenaze Marşları’nın tümünü acı çeke çeke, kimi zaman içim ağlayarak yazdım! En çok onları yazmaktan keyif aldım. Acıya meyilli ya da mazoşistim sanırım.