Mesude ERŞAN
Oluşturulma Tarihi: Ekim 14, 2007 00:00
Adıyamanlı Suat ve Süheyla Bilgin çifti iki kız, bir erkek çocuk sahibi. Bunun için tam dört kez tüp bebek tedavisi gördüler. İkinci deneme hariç, her tedaviden sonra çocukları dünyaya geldi. İkiz bebeklerin yolda olduğu ikinci gebelik sırasında anne tifoya yakalanınca erken doğum oldu. İkizlerini kaybettiler. Ama yılmadılar, yollarına devam ettiler. Şimdi beşince kez tüp bebek tedavisi için İstanbul’a geldiler ve tedaviye başladılar. Bilgin Ailesi Türkiye’de mikroenjeksiyonla (yumurtanın içine sperm enjekte edilmesi döllenme) üç kez çocuğu olan ilk aile. Son deneme de başarıyla sonuçlanırsa rekoru bir kez daha kıracaklar.
Suat (42) ve Süheyla Bilgin (37) çifti, 1988’de evlendi. Adıyaman Açık Cezaevi’nde mahkumlara el sanatlarının öğretildiği atölyenin şefliğini yapan Suat Bilgin ile eşi Süheyla, mutluydular mutlu olmasına da bir türlü çocuk sahibi olamıyorlardı. Daha evliliklerinin birinci yılında akraba, eş, dost sormaya başladı, "Eee hadi çocuk yok mu?" diye. Onların da ortak arzusu evlerindeki sessizliğin çocuk enerjisi ve cıvıltısıyla dağılmasıydı...
Önce çevre şehirler Adana, Malatya, Gaziantep’e gidildi. Tedaviler denendi. Ancak, hiçbiri yüzlerini güldürmedi. Doktor doktor gezmekten ve sonuç alamamaktan o kadar yoruldular ki üç yıl ara verdiler çabalarına.
Sonra bir gün Almanya’dan, Düsseldorf’tan amcaları aradı. "Gelin. Burada Adıyamanlı bir kadın hastalıkları ve doğum uzmanı var, bir görünün" diye çağırdı. 1995’te üç ay boyunca gurbette umut peşinde koştular. Ama tedavilerinin tamamlanması için toplam dokuz aya ihtiyaç vardı. Bu kadar uzun süre yurt dışında kalmaları mümkün değildi. Adıyamanlı doktor, Ankara Sevgi Hastanesi’nin Tüp Bebek Ünitesi’nin başındaki Prof. Dr. Semra Kahraman’a yönlendirdi onları. Almanya’dan Adıyaman’a geçmeden, doğrudan Ankara’ya uçtular.
DÜĞÜN ALAYI GİBİAnkara’da tetkikler yapıldı. Anne-babalık için tek seçeneğin mikroenjeksiyon olduğu söylendi. Doğal yolla birleşemeyen sperm ile yumurtaya laboratuvarda, mikroskop altında müdahale edilecekti. Dr. Kahraman, "Yüzde 25 şansınız var" dedi. Umutluydular, yüzde 75’lik başarısızlık ihtimalini gözardı ettiler. Yüzde 25 çok şey vaat ediyordu. Hatta çok daha düşük bir ihtimale de razıydılar. Semra Kahraman ve ekibine "Yüzde bir şans bile verseniz deneyeceğiz" dediler.
Ankara’da yine bir akrabalarında misafir kaldılar. Tedavi programında mikroenjeksiyonla elde edilen iki embriyon anne rahmine yerleştirildi. Daha ilk denemede embriyonlardan biri tutunmayı başardı. Ultrason takiplerinde sekiz yıldır hevesle bekledikleri müjdeli haberi aldılar. Çocukları yoldaydı.
Bunun üzerine memlekete
haber salındı. Sevinç paylaşıldı. Her ay yapılan rutin kontroller için Adıyaman’dan Ankara’ya taşındılar. Bebeklerinin gelişimini ultrasondan izlediler. O 9 ay, sanki 9 yıl gibi uzun geldi. İlk çocukları Dilara 1996’da doğdu. Çok ama çok mutluydular. Akrabalarının oluşturduğu konvoy Adıyaman’dan geldi ve dönüş yolunda Ankara Altınşehir’de karşıladı. Adıyaman’da aynen düğün evlerindeki gibi yemekler verildi. Dualar okutuldu. Suat ve Süheyla mutluluklarını, şükür dualarını paylaştılar eş dostla. Evin bütün havası değişti. Hayatta en çok istedikleri hazineye kavuşmuşlardı. Ama bu da yetmiyordu onlara: Bir sürü çocukları olsun, evde sesleri yankılansın istiyorlardı.
BİR YETMEZ İKİ, İKİ YETMEZ ÜÇ...İlk göz ağrısı Dilara’nın her anı kare kare fotoğraflandı. Bir deftere not edildi. Hatıraları saklandı. Bayramlık ve okul alışverişlerinde duygulandılar, ağlayarak şükrettiler. Dilara ele, avuca gelince, bir de kardeş yapalım dediler. 2000’de tekrar mikroenjeksiyona karar verdiler. Bir kez daha Ankara’ya taşındılar. Bu kez embriyonlardan ikisi rahme tutunmuştu. İkiz bebek bekliyorlardı. Fakat Süheyla tifoya yakalandı. Hastalık yüzünden erken doğum yaptı. 5.5 aylık doğan
ikizler birkaç gün arayla öldüler. Çok üzüldüler.
Yine yılmadılar. 2001’de üçüncü kez aynı işlemlerden geçtiler. Aynı yıl Zeynep Berivan’ı kucaklarına aldılar. İki küçük kızın sağlığı, neşesi iyiydi, güzeldi. Anne-baba diye seslendiklerinde dünyalar onların oluyordu. Suat Bilgin eşine yine sordu. "Bir kez daha var mısın?" Ondan öncekilere benzer bir yanıt geldi: "Peki, tamam." Doktorlarını aradılar. Dr. Kahraman, "Suat Bey takım mı kuracaksın?" diye sordu. Ancak eşler kararlıydı. "Çok çocuk olsun. Biz bakabiliyoruz" dediler. Yine ilk denemede gebelik gelişti. 2004’te de oğulları Muhammed Gazi doğdu. Artık beş kişilik bir aileydiler. İki kızları, bir oğulları vardı. Pek çok anne-babanın isteyebileceği gibi...
BEŞİNCİ DENEME İÇİN BANKA KREDİSİ ALDILARAradan üç yıl geçti. Üç çocuk ailenin çocuk hasretini dindiremedi. Baba bir çocuk daha diyordu. Süheyla Hanım bu kez çekimserdi ama eşine hayır diyemedi. Bankadan kredi aldılar. Okulları devam eden kızlarını Adıyaman’da bıraktılar. Muhammed’i yanlarına alıp beşinci deneme için İstanbul’a geldiler. Hastanede annenin yumurtalıklarındaki gelişme günü gününe izlendi. Uygun bir zamanda yumurtalar toplanacak, babanın spermiyle döllenecek. Hamilelik için rahme yerleştirilecek.
DEĞERLİ ŞEYLERİNİ SATARAK
TEDAVİYİ GÖZE ALIYORLARProf. Dr. Semra Kahraman (Memorial Hastanesi Tüp Bebek Merkezi Direktörü): Türk çiftler için çocuk sahibi olmak hayatlarının en önemli amacı. Bu nedenle tedaviyi defalarca tekrarlamayı, maddi şartlarını zorlamayı hatta bu nedenle sahip oldukları değerli şeyleri satarak tedavi programına girmeyi göze alıyorlar. Çocuk ısrarının en önemli nedeni, anne-baba duygusunu tatma, toplum veya ailenin bu konudaki baskılarından kurtulma, çocuğun aile duygusunu pekiştirdiği inancı. Meme kanseri, beyin ve karaciğerine sıçramış, devam eden kemoterapisini keserek çocuk sahibi olmayı göze alan kadınlar gördüm. Tüp bebek tedavisine başvuran çiftlerin çoğunluğunun ekonomik durumu iyi değil. Türkiye’de tüp bebek uygulamaları diğer ülkelere göre çok daha ucuz olmasına rağmen çiftler maddi açıdan yine de zorlanıyorlar. Suat Bilgin gibi ikinci kez, ve daha az da üçüncü kez başvuran çiftler var. Suat Bey son derece düzgün, saygılı, aile kavramına önem veren, çocuklarının iyi yetişmesi için çaba sarf eden iyi bir baba.
BİR DAİRE ALABİLİRDİK AMA OLSUN, DEĞER
Baba Suat Bilgin: Bebek ağlaması bile güzel. Çocuksuz ev çok sessiz, renksiz. Evde tek başına oturuyorsun, canın sıkılıyor. Çocuk sevgisi bizde bitmez. Kızlarımız, oğlumuz da olsa daha çocuk istiyoruz. Kız evlat, erkek evlat ayırmam. Zaten onlar da daha kardeş istiyor. Takım kursam bile az. Bizim orada sorarlar, "Neden çocuk gelmiyor" diye. İlk kızımızın tüp bebek olduğunu kimseye söylemedik. Aslında utanacak bir şey yoktu. Babası, annesi belliydi. Ama ne bileyim işte bilemezlerdi. Zeynep Berivan’da mikroenjeksiyon olduğunu söyledik. Bazı şeyleri aşmak lazım. Ama bu artık son denememiz. Tüm masraflarımızı kendimiz karşılıyoruz. Daha önce çocuğumuz olduğu için sigorta bu işlemleri karşılamıyor. Şimdiye kadar bu iş için harcadıklarımızla rahatlıkla bir daire alabilirdik herhalde. Ama olsun değer, evimiz var çok şükür.
BU SON, ARTIK YETER!
Anne Süheyla Bilgin: Komşu çocuklarından biri büyük kızıma "Tüp bebek misiniz?" diye sormuş. Aslında o da Tüp bebek ama yine de konuşuluyor işte. Ne kadar olsa tüp bebek fikrine zor alışılıyor. Çocuklarıma tüp bebek denmesi beni üzüyor. Bu bir sağlık sorunu. Tedavisi, yöntemi de bu. Ne var şaşıracak yani... Hamileliklerimde eşim el üstünde tutar beni. İyi bir koca olmasa beş kez denemezdim. Tedavi için hastaneye gittiğimizde diğer hastalar şaşırıyor. "Çocuğunuz var niye hálá deniyorsunuz" diye. Ben de "Artık yeter" dedim. Bu son denememiz. 37 yaşındayım. Yaşım ilerliyor. İğneler, yumurtaların toplanması zor işlemler. Ama buna değer. Bayramlıklarını almak, okula hazırlamak bize zevk veriyor.