Güncelleme Tarihi:
Paris’te bu sezon Patrice Chereau, Elsa Zylberstein, Pierre Arditi, Robert Hirsch, Claude Brasseur, Stanislas Merhar, Francis Huster, Gaspard Ulliel, Louis Garrel, Pascal Greggory, Patrick Chesnais, Melanie Doutey, Samuel Le Bihan ve Bruno Ganz sahneye çıkıyor.
Broadway’de ise Al Pacino, Paul Rudd, Michael Shannon, Jessica Chastain, David Strathairn, Dan Stevens, Katie Holmes, (Lee Harvey Oswald rolünde) Neil Patrick Harris, Debra Winger, Patti Lu Pone ve Scarlett Johansson olacak.
Gelecek günlerde yeni tiyatro sezonuyla ilgili yazılar yazmaya başlayacağım ama bu hafta geçen sezon Broadway’de en büyük izi bırakan ve bugün kendisine Broadway’in en büyük yıldızı gözüyle bakılan Hugh Jackman’dan bahsetmek istiyorum.
BÄ°LETLERÄ° 10 BÄ°N DOLARI BULUYORDU
Geçen sezon Avustralyalı oyuncu Hugh Jackman, 2004 yılında ‘The Boy From Oz’ müzikaliyle Tony ödülü kazandığı Broadway’e sadece 10 haftalığına uğradı ve bir anda Broadway’in kralı oldu. Hugh Jackman’ı yakından görmek için satın alınan biletler 10 bin dolara alıcı bulurken tiyatronun doluluk kapasitesi her akşam yüzde 102’yi buluyordu. Hugh Jackman’ı en arka sırada ayakta izleyen hayranlarının bile mest oldukları gösteriye gelince...
Broadway sahnesinde Hugh Jackman’ı gördükten sonra Hollywood’daki hiçbir oyuncunun Avustralyalı oyuncunun karizmasına sahip olmadığını rahatlıkla söyleyerek başlamak gerek. Sahnedeki görevinin tiyatroya gelen herkesi baştan çıkartmak olduğuna inanan Hugh, yaşlı teyzeleri de, ilk sırada oturan 7 ve 9 yaşındaki iki küçük çocuğu da ihmal etmiyor... Hugh Jackman’ın kendini sevdirmek için anlatmayacağı hikâye, söylemeyeceği şarkı, (vücuda yapışan parlak dore renkli kıyafet dahil) giymeyeceği bir kıyafet yok.
Orkestra ‘Oh, What A Beautiful Morning’ şarkısının ilk notalarını çalmaya başladıktan birkaç saniye sonra Hugh, şarkıyı söylemeye başlıyor. Sesinin duyulmasıyla hayranlar coşkuyla alkışlamaya başlıyor. Avustralyalı sanatçının sahneye çıkması için yaklaşık 30-40 saniye geçiyor ve Hugh 18 kişilik orkestrası ve üç vokalistinin bulunduğu sahneye çıktığı an Broadhurst Tiyatrosu alkıştan yıkılıyor.
Enerjik, güler yüzlü oyuncunun kuvvetli yorumu bizlere ister istemez Frank Sinatra’yı hatırlatıyor. Rüyalarını, anılarını ve ülkesini anlatan Hugh Jackman, şarkı aralarında Steven Spielberg’den gelen ve kendisine Oscar töreninin anahtarını getiren telefon konuşmasından, kendisine inanan ve destekleyen muhteşem babasından ve okyanusta sabahın erken saatlerinde yüzmenin kendisine verdiği hazdan bahsediyor. Hugh, eşiyle arasının iyi olduğunu, çünkü mutlu bir eşin mutlu bir hayat anlamına geldiğini söylediği zaman seyircien yine büyük alkış alıyor...
NEW YORK’LULARI AĞLATAN ŞARKI
Avustralya’dan bahsederken gözleri parlayan Hugh, ‘Over the Rainbow’ şarkısını aborijin aranjmanıyla söylüyor ve ülkesinin önde gelen Aborijin müzisyenlerini sahneye davet ediyor. Şarkıyı Hugh’la birlikte söyleyen 66 yaşındaki Olive Knight, ‘Over the Rainbow’u Walmajarri lisanında söylüyor. Şarkı bittiği zaman arkama dönüp bakıyorum ve büyük salonda benimle birlikte dört kişinin daha bu şarkıyı, bu yorumu ve bu jesti ayakta alkışladığını, bazı insanların da gözyaşlarını sildiklerini görüyorum. Gözleri dolan Hugh, ülkesinin geçmişiyle barıştığını, Avustralya başbakanının yakın bir geçmişte ülkesinin yapmış olduğu haksızlıklar için özür dilediğini, hatta başbakanın Olive Knight’la görüştüğünü söylüyor...
Hugh Jackman, iki saat boyunca Broadhurst Tiyatrosu’nda neredeyse her hayranının gönlünü almayı başarıyor. Yalnız şarkı söylerken değil dans ederken de dört dörtlük bir performans sergileyen Hugh için müzikallerin yeri hep farklı olmuş. Lisedeyken cumartesi sabahları futbol antremanına giden, eve dönünce üç büyük etli börek yiyen ve saatler 14.00’ü gösterdiğinde televizyonda Hollywood müzikallerini büyük bir heyecanla seyreden genç adam Hugh Jackman’dan başkası değil...
2012 yılının sonunda yılın en iddialı filmlerinden biri vizyona girecek. ‘The King’s Speech’ filmiyle Oscar ödülünü kazanan yönetmen Tom Hooper’ın yeni filmi Victor Hugo’nun klasik bir romanının beyazperde uyarlaması. ‘Les Miserables’ (Sefiller) filminin oyuncularından Anne Hathaway’in Oscar’a aday olacağı şimdiden konuşuluyor. Russell Crowe, Amanda Seyfried, Helena Bonham Carter, Eddie Redmayne ve Sacha Baron Cohen’in de rol aldıkları ‘Les Miserables’le Oscar’a aday olmasına kuvvetli ihtimal verilen diğer başrol oyuncusu ise Hugh Jackman...
STING’İ DUYGULANDIRAN ADAM
Söz Avustralyalı yerli müzisyenlerden açılmışken 1970 doğumlu Gurrumul’dan bahsetmemek olmaz. 1988 yılından beri müzik yapan Geoffrey Gurrumul Yunupingu kör doğmuş, sadece birkaç kelime İngilizce biliyor ve oldukça utangaç. 2008 yılı albümü ‘Gurrumul’dan beri dinlediğim Gurrumul’un hayranları arasında Sting, Elton John ve Björk var. Gurrumul’un ilk albümünden ‘Gurrumul History’, ikinci albümü ‘Rrakala’dan ‘Gopuru’yu dinleyerek başlayın. Sonra zaten Gurrumul’dan vazgeçemeyebilirsiniz...
Ä°SMÄ°NÄ° VE TARZINI KALÄ°FORNÄ°YA-MEKSÄ°KA SINIRINDAN ALIYOR
16 Eylül akÅŸamı Amerikalı bir grubunun konseri için Paris’te Le Trianon konser salonundayız. 1996 yılında Joey Burns ve John Convertino’nun kurduÄŸu Calexico, adını Kaliforniya’yla Meksika’yı ayıran sınırın üzerindeki kasabadan almış. Öyle olunca Calexico’nun müziÄŸi de klasik rock müziÄŸi yerine alternatif rock’la tex-mex (Teksas-Meksika) türlerinin harmanlandığı bir müzik.Â
Grup 10 Eylül’de çıkan yeni albümü ‘Algiers’in promosyonu için çıktığı turnenin Paris konserinde Fransızlardan en büyük alkışı Tex-Mex etkisinin en yoğun hissedilen şarkılarında aldı. Calexico sahnede en az albümleri kadar iyi müzik yapan nadir gruplardan biri. Yaptıkları müzikle Türk müzikseverlerini kolayca etkisi altına alacağına inandığım grup Avrupa turnesinde Yunanistan’a kadar gelecek ama programında Türkiye durağı malesef yok. ‘Algiers’ albümünün ve konserinin açılış şarkısı olan ‘Epic’in konser videosunu ise www.arkundemiroglu.com adresinde izleyebilirsiniz.
MUTLAKA DÄ°NLEYÄ°N!
16 Eylül akşamı Paris’te Calexico’nun konsere çıkmasını beklerken sahneye ilk önce gitarıyla uzun boylu, zayıf, gözlüklü bir kadın çıkıyor. Şarkının ilk notaları çalmaya başladığı anda Laura Gibson’ın sahneye çıktığını anlıyorum. Şubat ayından beri bahsetmek istediğim ama bir türlü fırsatını bulamadığım Amerikalı genç sanatçı ‘La Grande’ adlı üçüncü albümündeki bütün şarkıları kendisi yazmış. Amerikan Folk müziğini seviyorsanız farklı sesiyle size eski zamanlardaki yorumcuları hatırlatacak olan Laura Gibson’ı ve özellikle ‘La Grande’ şarkısını dinleyin..arkundemiroglu.com adresinde izleyebilirsiniz.