Güncelleme Tarihi:
Broadbent’i Bill Evans’a ithaf edilmiş bestelerden oluşan bir albüme imzasını koyması için nasıl ikna ettiniz?
- 2011’de New York’a gittim bestelerimle. Projemi anlattım. Türk kahvesinin eşliğinde baklava ısmarlayıp kandırdım. Böyle bir albümde yer almaktan onur duyacağını söyledi. Bestelerin hikâyelerini uzun uzun anlattım, not aldı. Paul McCartney ve Diana Krall için yazdığı düzenlemeler bitince Bill Evans albümü için çalışmaya başlayacağını söyledi. Altı ay sonra ilk bestemin, Abacco’nun düzenlemelerini gönderdi. Dinlediğimde gözüm yaşardı, o kadar etkilendim. Sonraki her ay bir parçanın orkestrasyonunu yolladı. Biz de basçı arkadaşım Kağan Yıldız ve davulcu arkadaşım Ferit Odman’la prova yaptık. Bu yıl şubatta Broadbent, Türkiye’ye geldi. Dört konserlik ısınma turundan sonra Prag’da kayda girdik. Broadbent’le unutamayacağım kadar güzel 16 gün geçirdim.
Ölümünden 32 yıl sonra Bill Evans size neden bu kadar heyecan veriyor?
- 1959’a kadar trompetçi Miles Davis’le çalışan Bill Evans, ondan ayrılıp basçı ScottLa Faro ve davulcu Paul Motian’la kendi grubunu kurduğunda, cazda bir devrim yarattı. Üç enstrümanın da eşit solo süresine sahip olduğu, birbiriyle söyleştiği, kendisini özgürce ifade edebildiği interplay sistemi gelecek kuşakları etkileyen önemli bir yaklaşımdı. Debussy, Ravel gibi klasikçilerin müziğini özümsemiş, piyanosuyla caza yeni renkler, ifade biçimleri taşımıştı. Hep bu yaklaşımı benimseyen müzikçilerle çalıştı, basçı ve davulcularının sayısı 4-5’i geçmez. Daha sonra Claus Ogerman’ın orkestrasyonuyla cazı adeta başka boyuta taşıdı. Bu nedenle onun yerini alacak piyanist olamaz. Ondan etkilenip, her biri ekole dönüşen, yeni dil geliştiren piyanistler var. Jacky Terrason, Keith Jarrett, EST gibi...
Bu akım içinde kendinizi nasıl konumluyorsunuz?
- Klasik kökenli bir müzikçiyim. Hayatımı değiştiren, Evans’ın ‘Since We Met’ albümüydü. Tuşesi, armonisi, swing’i çok etkiledi. Evans daha sonra albümleriyle akıl hocam, hayallerime ulaşmada bana yön veren kişi oldu. Bugün Evans’tan etkilenen pek çok piyanist var. Herbirimizin kalp atışı, kan dolaşımı, yaşadığı coğrafyadan aldıkları farklı. Bunu müziğimize yansıtıyoruz ve birbirimizden ayrışıyoruz. Ben son 4-5 yıldır Evans’ın yaptığı gibi, büyük orkestralarla, yaylılar eşliğinde çalmaktan, klasik formdaki orkestrasyonlara doğaçlamayla katılmaktan büyük zevk alıyorum.
Besteleri Broadbent mi seçti? Müzikal yaklaşım konusunda isteğiniz ne kadar belirleyici oldu?
- Besteleri ben seçtim. İçlerinden birine, Green Sea’ye duygu olarak ısınamadığını söyledi. Bunu değiştirdik, yerine başka bir beste aldık. Her eser hakkında fikirlerini, kullanacağı yaklaşımı söyledi. Örneğin Faith’te ortaçağ atmosferini hissettiğini, bu duyguyu yansıtan bir orkestrasyon yapacağını söyledi. Bazı parçalarda Quartet West’i çağrıştıracak tınılar kullandı.
Baroness’i ilk albümünüzden hatırlıyoruz. Diğerleri yeni besteler mi?
- Bu eser bir caz valsi. Bill Evans, bu üslubun ustasıydı, ona ithaf edilen albümde bu bestenin olması gerekirdi. Yedi besteden To Bill Evans ve Faith dışındakiler, geçmiş albümlerimden.
Prag Filarmoni’yi seçmenizin özel bir nedeni var mıydı?
- Orkestra stüdyolarının film müziklerinde kullanıldığını, idari yöneticiliğini bu konuda çok usta bir İngiliz’in üstlendiğini duymuştum. Bu referanslar yeterliydi. Nitekim yanılmamışım. Sorun çıkmadan kayıt tamamlandı.
Kayıt ne kadar sürdü, tekrarlamanız gerekti mi?
- Her eseri tek provadan sonra, bir kez kaydettik. Yedi günde sorunsuz tamamlandı. Broadbent üç parçayı klasik piyano eseri gibi düzenlemişti: Fate, To Bill Evans ve Warm Autumn. Bunlar için MSGÜ Konservatuvarı’ndan İris Şentürker’le özel çalışma yapmam gerekti. Kayıttan 10 gün sonra Manchester’de miksaja girdiğimizde, Warm Autumn’ın finalinde gereken yorumu çıkaramadığımı gördük. Finali bir kez daha kaydettik. Başka sorun çıkmadı.
Albüm repertuvarını konsere taşıyacak mısınız?
- 16 Temmuz’da İstanbul Caz Festivali’nde Deutsche Philharmonie Merck’le çalacağız. Avrupa’da da konserler vermeyi planlıyoruz.