Güncelleme Tarihi:
Brandon Richard Flowers, 1981 yılında Nevada Çölü yakınlarında doğmuş, lise yıllarında ise babaannesi ve dedesi ile yaşamak üzere eğlencenin hüküm sürdüğü Las Vegas’a gelerek hayatının adımını atmış besteci, söz yazarı ve güçlü bir vokal… Kısacası adını yakın tarihe yazdırmayı başaran yetenekli müzisyen.
2001 yılında Brandon Flowers’ın gazetede gördüğü bir ilanı araması ve telefonun diğer ucundaki Dave Keuning ile el sıkışması sonucu The Killers’ın bugünkü temelleri atıldı.
2006 yılında çıkan Hot Fuss albümü ile inanılmaz bir başarı yakalayan The Killers, yalnızca Amerika değil İngiltere’de de oldukça sevildi. 5 dalda Grammy’e aday olan Hot Fuss, Ölmeden Önce Dinlemeniz Gereken 1001 Albüm’den bir tanesi olmayı da başardı.
Hot Fuss albümünü takiben 2006 yılında Sam’s Day albümünü yayınlayan The Killers, müzik dünyasını ikiye böldü. Bir grup ikinci albümün neredeyse berbat olduğunu iddia ederken, diğer grup ise The Killers’ın bir ruhu olduğunu ve bu albümün o ruhun derinliklerinden geldiğini iddia ediyordu. Dünya genelinde 8 milyondan fazla satan albümden sonra grup iki senelik bir sessizliğe gömüldü.
O sessizlik 2008 yılında Day & Age ile bozuldu. En hareketli albüm olarak lanse edilen albüm grubun da en geniş turnelerinden bir tanesini gerçekleştirmesine vesile oldu.
2010 yılına geldiğimizde ise her geçen gün daha da ön plana çıkan Brandon Flowers, artık solo kariyerine başlaması gerektiğine inanmış olacak ki, grupla yollarını ayırmadığını fakat farklı bir şey denemek istediğini belirterek sürpriz bir albümle karşımıza çıkıverdi.
Tam da bu noktada altın dönemini yaşamaya başlayan Brandon Flowers, solo kariyerinin ilk basamağı olan albümü Flamingo’yu çıkardı. İlk haftasında İngiltere’de 1 numaraya oturan albüm, 9 ülkede daha en çok satanlar listesinden inmedi. Videosunda Charlize Theron’un oynadığı şarkı Crossfire birçok ödüle aday gösterilirken, Brandon Flowers’ın Las Vegas’taki performansı ve o sene çıktığı tur senenin en iyilerinden bir tanesi olarak kabul edildi.
4 yıllık bir aradan sonra sahalara dönen The Killers, 2012 yılında 4. stüdyo albümü Battle Born ile piyasaya döndü. Herkesin odaklandığı kendi solo merkezli kariyer planlarından sıyrılıp tekrar bir arada müzik yapmalarının sonucunu ise ilk haftadan Billboard Top 100 listesine 3 numaradan girerek alan grup, hala iyi müzik yapabildiklerini ispatladılar.
Günüme geldiğimizde ise The Killers bıraktığımız yerde duruyor ve dileriz ki hep durmaya devam eder. Geçtiğimiz ay The Desired Effect ismini verdiği yeni albümünü yayınlayan Brandon Flawors’ın ise durmaya pek niyeti yok gibi görünüyor.
İngiltere listelerine direkt olarak 1 numaradan giriş yapan Flowers albümü, Amerika listelerinden de 7 hafta boyunca inmedi. The Killers’ın başarısının arkasındaki en önemli isim olarak çıktığı solo kariyerinde de iyi bir sükse yakalamasıyla Brandon Flowers, dört dörtlük bir sanatçı olduğunu katıladı.
Albümde yer alan Lonely Town, Can’t Deny My Love, I Can Change ve Dreams Come True gibi parçalar Flowers’ın farklı müzik tarzlarını harmanlayarak ortaya koyduğu harika çalışmalar olarak göze çarpıyor. The Way It’s Always Been şarkısında prodüktörlüğünü de üstlenen Flowers, prodüktör kimliğini de ön plana çıkarmayı ihmal etmiyor.
Albümün bu kadar sevilmesindeki bir diğer büyük etken ise albümün arka kapağına baktığımızda gördüğümüz diğer prodüktörler olabilir. Pet Shop Boys’dan Neil Tennant , Bruce Hornsby, David Bowie ile çalışan Carlos Alomar, Beck’in vazgeçilmezi Joey Waronker gibi isimlerin hepsi neredeyse tüm sanatçılara yaptıkları dokunuşlarla o sanatçılarının kariyerlerinin dönüm noktası olmalarını sağlayan önemli prodüktörler.
14 yıllık bitmek bilmeyen bir çalışmanın, dünyayı karavan ve kamyonetlerle gezerek farklı ülkelerde yapılan festivallerde sergilenen performansların, uykusuz geçen turların, dar zamana sıkıştırılan albümlerin ve yer alan yüzlerce şarkının ürünü olan Desired Effect, son dönemde çıkan ve arşivlenmesi gereken albümlerden bir tanesi.
Brandon Flowers, bir grup ile müzik kariyerine başlayıp, grubunu yarı yolda bırakıp solo kariyerine odaklanıp sonra saman alevi misali tek seferlik yanan hemen ardından yok olan sanatçıların aksine, her sürüden ayrılanın kurda yem olmayacağını gösteriyor ve takdiri hak ediyor.