Oluşturulma Tarihi: Ekim 20, 2001 00:00
BİLİYORUM, Topesto'nun büro maceralarını anlatacağım diye sözüm var size. Sözünde duran bir insanız netice itibariyle.Zamanında duramadıysak da, sözümüz söz. Size kazık atacak halimiz yok. Müşteri velinimetimizdir...Konuya ecnebi kalanlar olabilir, o sebepten, Arkası Yarın modeli bir özet geçelim:‘‘Genç adam uzun süredir çalışmamaktadır. Aslında çalışmaktadır da, ne iş yaptığı tam olarak bilinmemektedir. Sistemle ters düşmüş bu yavrucak (Ba, ba, ba nasıl da abartırmışım), kaderin sillesini yemiş bu kuzucuk, sonunda arkadaşlarını düğümleyecek bir çalım atar ve ofis ortamına adım atar...’’*Bizimkinin ofisteki ilk günü. Dakika bir, gol bir. Topesto işe, Küçükçiftlik Lunaparkı'nda dönme dolaba binecekmiş gibi giyinip gidiyor.İş yerine spor giyinip gidilmez diye bir şey yok. Bakın bana mesela. Çalışma hayatım boyunca kravat taktığım gün sayısı üç veya beştir. Bizim sektör, daha doğrusu benim vazifem bunu kaldırıyor.Fakat Topesto'nun çalıştığı sektör, ‘‘Toplantı Sektörü’’ne dahil.Hani bütün gün toplantı yapılan işler var ya, onlardan biri. Toplantıdan çalışmaya vakit bulamadan çalışanların sektörü.Eh, millet tayyörlerle, takım elbiselerle sebilhane maşrapası gibi masanın etrafına dizilmişken, bizimkinin New York Knicks tişörtüyle toplantıya girmesi, pek hoş bir hareket değil.Bizim elemanlardan biri de bunun ofisinde çalışıyor.Direkt Topesto'yu araklamış bir kenarda ve ‘‘Usta be, bari bir kravat taksaydın’’ demiş.Bizimki ‘‘Yok ki’’ demiş. Doğrudur. En son kravatı, üzerinde nal gibi okul amblemi olan, lise yıllarında taktığı kravattı. O da ortaokul birinci sınıfın ilk günü atılan düğümle, altı seneyi tamamlamıştı zaten.Eleman, ‘‘Biz temin ederdik’’ demiş.Bu da ‘‘Et o vakit’’ demiş.Neyse işte, çocuk eve kravat almaya, bu da kendi evine ceket ve gömlek almaya gitmiş.Buluşmuşlar, eleman buna kravatı vermiş.*Bizimki kravatı düğümlemeyi beceremeyince, ‘‘Böyle de olmaz mı, olur anasını satayım’’ diyerek kravatı boynuna dolamış.Dolamış dememin nedeni, kendi tarifine dayanarak söylemek gerekirse, kravata bandana muamelesi yapması.Hort diye toplantıya öyle girince insanlar haliyle biraz tuhaf olmuşlar.Ama kimse de çıkıp ‘‘Beyefendi, kravatınız kaşkol gibi duruyor’’ dememiş.Zaten bu konuşmaya başlayınca, kravat filan unutulmuş.Bunun çalıştığı sektörü söylemezsem, anlattığımın bir manası kalmayacak.Genel olarak reklam diyeyim.Bir müşteriden, iş kapmaları gerekiyor. Millet dosyalarla filan hazırlanmış.Bunun ilk sorusu ‘‘Mevzu nedir?’’ olmuş.İyi bir anne-baba evladı çıkıp, üç beş cümleyle özetlemiş. Bizimki, şirketin genel müdürü gibi sazı eline almış, konuyla ilgili beş dakika süren bir konuşma yapmış.Konuşmasını şöyle özetledi: ‘‘Verdim lafı, verdim lafı. Karşımda oturan kadın boza gibi bakmaya başladı. (Burada bir parantez açalım, ‘‘Boza gibi bakmak nedir?’’ diye biz de sorduk kendisine. Boş bakmak gibi birşeymiş. Riko'yla ben de anlamadık nasıl olduğunu.) Anladım ki, kafaları karıştı. Son olarak artistik hareketlerle süslendiğim bir bağlayıcı konuşma yaptım, ve fikrimi söyledim. İşi aldım...’’Tam bu noktada Riko'yla suratımızda çocuğunun okuma bayramı gösterisini izleyen veliler gibi duygulu bir ifade ile ‘‘Yaşa!’’ diye bağırdık.*İlk günün akşamı, bir toplantı daha varmış. Bir stüdyoya gidecekler ve yayınlanması planlanan bir reklam filmi seyredecekler.Gidiyorlar stüdyoya, oturuyorlar koltuklara, ışıklar kapanıyor ve
film başlıyor.Bizimki eğer abartmıyorsa, filmi 250 kere filan göstermişler. Kesin abartıyor, çünkü bu uyuklamış.Yani, insan reklam filmi seyrederken de uyur mu?En babası, kaç dakika sürer bunun? 3-5, haydi bilemediniz 7 dakika...Tarkovski filmi mi seyrettiriyorlar sana, niye uyuyorsun?‘‘Sabah erken kalktım, öğlen de uyuyamadım, biraz başım düşmüş işte’’ diyor.Ve bunu bize, Topesto'nun uyku efsanelerinin birinci dereceden tanığı olan arkadaşlarına söylüyor.‘‘Bir şey söylediler mi bari, bozuldular mı uyumana?’’ dedik.‘‘Yok onlar da sıkıcı bulmuşlar zaten’’ dedi.Pişkin insan...
button