Boşuna Paşayurdu dememişler...

Güncelleme Tarihi:

Boşuna Paşayurdu dememişler...
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 05, 2003 19:54

“Çukurova’nın ağustosuna dayanmak kolay değildir. Alışkın olmak lazım yahut da yaylaya kaçmak... Adanalılar’ın yaylası da Bürücek ve Tekir’dir. Pozantıya kadar otoban açılmadan önce otobüsler Adana’dan kalkar, Pozantı’da öğle molası verirlerdi ancak otoban yaylayı Adana’ya yaklaştırdı ve şimdi bu süre bir saate kadar indi...” Sinan Tanyıldız yazıyor:

Haberin Devamı

ÇUKUROVA’DAN

Y.Sinan TANYILDIZ

% 90’lara kadar varan nem oranı insanın elini kolunu bağlıyor ve insanlar nemli havadan kurtulmak için genelde hafta sonları Toroslar’a tırmanıyor Çukurova’da. Özellikle kadınlar ve çocuklar Adana’yı boşaltıp ya deniz ya da yaylaya kaçıyorlar. Erkeklar işe devam tabii...

Geçtiğimiz cumartesi günü Niğde’ye, oradan da Bor’a geçtim. Dediler ki Kemerhisar’da festival var. Hem Kemerhisar’ı görmek, hem de festivali izlemek üzere oraya vardığımda vakit bir hayli erkendi ve Kemerhisar'da Haci Ali Gök isimli vatandaşa konuk oldum...

Tanrı misafiri...

80’lere varan yaşına rağmen Hacı Ali Bey dimdik ayaktaydı. Ve Kemerhisar’daki bahçesinde konuklarını ağırlıyordu. Oturup sohbet ettik. “Bakma buraların kalabalık olduğuna...” dedi. “Okullar açılınca bir kişi bulamazsın buralarda. Hepsi görevli olduğu yerlere giderler. Bir ben, bir de yolun başında bir arkadaşım kalırız tek başına.”

Elma ağaçları henüz meyve vermemişti. Ekime doğru dalları elma basar. Lakin gelin görün ki elmayı toplamak bir hayli külfetli. Zaten adam da bulunamıyor. Yazın kiraz var, armut var, kayısı var. Dut ve üzüm var. Hepsi ya dallarda çürüyor, ya da yok pahasına satılıyor.

Sütün litresi bile 90 bin liradan tüccara veriliyor...

Şehirde biz sütü 700 bin liradan alıyoruz. Üreticinin halini varın siz düşünün. Örgütleyen yok, üreticiye değer veren yok. Herkes bir dümendir tutturmuş gidiyor. Hacı Ali Bey emekli maaşını komple bahçeye yatırıyor. Ağaçlar heba olmasın diye kendi deyimiyle zehir alıyor ve meyvesini de yazın gelenler götürüyor...

Pazar günü oradan Tekir’e geçtim. Liseden arkadaşım İsmail Farsakoğlu’na konuk oldum. O Ceyhan’lı ve çiftçi. Oldukça geniş arazileri var.

“Karpuz ektin mi?” diye sordum.

Haberin Devamı

“İyi ki ekmemişim...” dedi. “Kilosu 50 bin liraya kadar düştü. Karpuz çok riskli. Bazen maliyetini bile kurtaramazsın. Çalışır çırpınırsın. Tam mahsulünü toplayacaksın, bir bakarsın piyasa karpuz dolu. Ve fiyat da düşer tabii. Ben sulu tarımı bıraktım. Kuru tarım daha garanti.”

Ancak herkes İsmail Bey’in yaptığını yapamıyor. Malını elden çıkarıp borçlarını ödeyenler bir hayli fazla. Depolayıp sonra satanların sayısı az...

Kaldığımız yere Paşayurdu diyorlar. Burası Toros dağlarının zirvesi. Akşama doğru balkonda oturmak kısmet olmadı, çünkü donuyorsunuz. Oysa iki adım ötede, Adana’da sıcaktan uyumak mümkün değil.

Daha önce yaylada kalmadık ya kabadayılık da yaptık. “Battaniye istemem...” deyince İsmail güldü. “Ben şöyle bir kenara bırakayım, gece üşürsen alır örtünürsün...”

Ve herkes odasına çekilince, ben de uykuya daldım. Bir saat sonra donduğumu hissettim. Mecburen battaniyeyi alıp kendimi kurtardım...

Şimdi İstanbul’u arasam ve Adana’da hava çok serin, battaniyeyle uyudum, desem kimse inanmaz. Gerçekten de Toros Dağları’nda yazın bile donuyorsunuz... Keşke bu dağlara tatil köyleri yapılsa da güzelim ormanları kimse katletmese. Yoksa insanlar sıcaktan kaçmak için güzelim ağaçları tek tek kesecek...

Bunun tek çözümü, bireysel ev yapmayı yasaklamak, tatil köylerini, ağaçlara zarar vermemek şartıyla teşvik etmek. Orada aklıma geldi. Çünkü Paşayurdu’na gelmeden önce vatandaşla konuştum. Evlerin çoğu kaçak. Yani Hazine arazisi gaspedilmiş ve çoğu da tapusuz.

Dağlarımıza ve çiftçimize böyle yazık oluyor işte...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!