Güncelleme Tarihi:
Ayşe Özgün 38 yıl önce, oğlu Ali daha bir yaşındayken ikizleri Canan ve Ahmet’i kucağına almış bir anne. Gülben Ergen de oğlu Atlas daha iki yaşındayken ikizleri Ares ve Güney’i kucağına aldı. Üstelik Gülben Ergen’in oğullarıyla Ayşe Özgün’ün torunları yakın arkadaş. Ayrıca iki annenin yıllara dayanan dostlukları var. Ayşe Özgün, Ergen’in nikah şahidi... Gülben Ergen her şeyini Ayşe Özgün’e danışıyor. Yeni bir baba olarak iki kuşaktan iki annenin çocuklar konusundaki fikirleri ilgimi çekti. Ayda bir bir araya gelip çocuklar üzerine dertleştiklerini öğrenince “Neden bu deneyimlerinizi kitap haline getirmiyorsunuz” önerisinde bulundum. “Çok iyi fikir” dediler. “Hatta bunun demosunu Pazar Kelebek’te yapalım” deyince aşağıdaki röportaj ortaya çıktı.
- İki kuşak, iki anne ve iki dost...Şimdi de birlikte bir kitap projesi hazırlıyorsunuz...Nasıl çıktı bu fikir?
- G.E: Sen mi soruyorsun bunu bize, fikir babası sensin... Bizim üç ayı geçmeyen meşhur öğlen yemeklerimiz var. O kadar çok ortak noktamız var ki... Peynir yemememiz bile ortak...
İlginçmiş, neden peynir yemiyorsunuz peki?
- G.E: Yemiyoruz, yiyemiyoruz. Bunun da Ayşe Özgün’le gırgırını yapıyoruz. Öğle buluşmalarımızda peynir olamaz. Peynir yiyenler de bizimle birlikte olamaz. Yoksa sen peynir yiyor musun?
Bu yemekte hayır! Dostluğunuz nereye dayanıyor...
- G.E: 17-18 sene öncesine. Onun gündüz kuşağı programlarına zevkle konuk olmamla başladı, daha sonra çocukların ve ailelerin katılmasıyla büyüyen 17-18 senelik bir dostluk... Hiç aksatmadığımız, aksatınca birbirimize fırça attığımız dostluğumuzun meşhur öğle yemekleri var.
Ne konuşuluyor bu yemeklerde?
- A.Ö: Her şeyi konuşuyoruz, anneliği, hayatı, televizyonu... Çok büyük keyif oluyor bizim için bu buluşmalar.
- G.E: Ben Ayşe Özgün’e her şeyi sorabiliyorum. Politikayı, dini, tasavvufu... Aşkı, evliliği, çocuğu her şeyi...
GÜLBEN, BOŞANARAK BENİM ADIMI KİRLETTİ!
Ayşe Özgün’ün deneyimlerinden mi faydalanıyorsun?
- G.E: Kesinlikle. Bir kere nikah şahidim benim. Gerçi bir işe yaramadı ama... (Gülüyor)
- A.Ö: Ben de şaşırdım. Benim şahitliğimle evlenen biri ayrılamaz. Ben evlilik müessesine inanan biriyim. Üzülüyorum. İlk defa nikah şahidi olduğum biri boşandı. Boşanarak adımı kirletti benim.
- G.E: Ama senin şahitlik yaptığın nikah sayesinde üç tane pırlantamız, evladımız var. Mustafa ile da dostluğumuz devam ediyor.
Ayşe Hanım sizin çocuklar kaç yaşında şimdi?
- A.Ö: İkizler Ahmet ve Canan 38, Ali 39 yaşında.
- G.E: Ben de çocuklarının yaşındayım. Onun torunlarıyla benim çocuklarım aynı yaşta ve arkadaşlar.
YAZACAĞIMIZ KİTAPTA TECRÜBE PAYLAŞACAĞIZ
Gelelim kitap projenize... Ne anlatacaksınız bu kitapta?
- G.E: Aramızda jenerasyon farkı olmasına rağmen ikimiz de aynı şeyleri biliyoruz, ikimiz de ikiz sahibiyiz, ikimizin de üç çocuğu var. Örneğin ikimiz de öksürüğe neyin şifalı geldiği, keçiboynuzu pekmezinin neye iyi geldiği gibi şeyleri biliyoruz. Ayrıca sosyetik şifa kaynakları diye satılan her şey yalan. 30 sene önce hayatımızda avokado mu vardı? Pekmez bir tanedir... Elbette Ayşe Özgün benden daha tecrübeli. Üç evlat yetiştirmiş ve ben çocuklarımla ilgili zorluklukları en rahat ona anlatabiliyorum. Çünkü o benim zorluklarıma bir keyifmiş gibi bakabiliyor.
- A.Ö: Tabii ki bu bir keyiftir. Gülben bunun keyfini yaşamalı. Dün gece Atlas rahatsızlanmış, ben Gülben’in neler yaşadığını biliyorum. Çünkü aynı şeyleri yaşadım zamanında.
- G.E: evet korkunç bir geceydi. Sürekli öksürüyor çocuk. Hastaneye koşarak gittim sonunda... Çıkaracağımız kitapta işte bütün bu tecrübeler olacak, satsın kaygısı olmadan. “Çocuklar Gülsün Diye”yi kurduğum zaman da Ayşe Özgün’ün kapısını çalmıştım. Ben onun kapısını çalmayı seviyorum.
- A.Ö: Gülben’in çalışmalarından inanılmaz gurur duyuyorum. Her sanatçıya ve insana örnek olmasını istiyorum. Gülben bir rol model.
- G.E: Bana bazı geceler mesaj atar. Şu kanalı aç, şunu izle diye... Ben ona her şeyi danışabiliyorum... Danışmanım çok ucuz bir laf, o benim kapı gibi dostum.
ALTI SENEDİR ÇOCUKLAR YÜZÜNDEN DİZİ YAPMIYORUM
35 yıl önce 3 çocuğu yetiştirmekle bugün 3 çocuğu yetiştirmek arasındaki farklar neler?
- A.Ö: Teknik olarak biraz farklı. Biz bez yıkardık örneğin şimdi hazır bezler var. Ama işin ruhuna ve kişilikli bir birey yetiştirmeye baktığın zaman değişen hiçbir şey olmaz. Olduğu an defolar çıkar.
- G.E: Bahsettiği kişilikli çocuk yetiştirmekte şu öz cümleden geçiyor. Benimsin yok. Sen özgür bir bireysin, gideceksin ve hayata istediğin gibi uç... Ben giderken senin arkandayım. Bağlılık ve bağımlılık arasında ince bir nokta var.
- A.Ö: Çalışan anne olmak çok zor. Ben doğum yaptıktan sonra çalıştım.
- G.E: Benim sana göre çalışma tempom daha rahattı. 6 senedir niye dizi yapmıyorum? Çocuklar yüzünden. Benim konserlerim 2 saat sürer. O yüzden yarı çalışan anne sayılırım. Televizyon programımı bile onlar okuldayken yapıyorum.
- A.Ö: Çalışan kadın ciddi bir sendrom içinde aslında. Sabah evden çıkıyor, akşam yorgun geliyor. Benim zamanımda düşün ki sular kesilirdi. Ben suyun olduğu zamanlarda çamaşır yıkayıp asar, sonra işe dönerdim.
Çalışan anne çocuğuna yeterli zamanı ayırabilir mi?
- A.Ö: Çocuklarım olduğunda ben bir Amerikan teşkilatının Türkiye temsilcisiydim. Teknoloji transferi yapıyordum. İster sekreter ol ister başka bir şey, eve yorgun dönüyorsun. Ayrıca çocuklarına güleryüz göstermek, toleranslı davranmak zorundasın. Bunlar yoksa çocukların ruhunda hasar olur.
- G.E: Çocukla geçirilecek kaliteli vakit o kadar önemli ki... İster onlarla eşek ol ister yerde sürün ama öyle mutlu et ki onları... Onlara saygı duymak çok önemli. Ben çocuklarımın kapısını çalmadan odalarına girmem. Bu doğduklarından beri böyle. 1,5 yaşındaydılar ve ben onlara konsere gideceğimi, akşam yemeğe gelemeyeceğimi ama sabah kahvaltıda onlarla beraber olacağımı söylüyordum. Bunu bildikleri zaman sorun olmuyor.
- A.Ö: Çocuklarıma oyuncak almadım. Hep onlara nelerden oyuncak yapılabileceğini gösterdim, Örneğin tahta kaşık ya da çöp poşeti gibi...
Peki bugünün çocukları neden daha şımarık ve daha tahammülsüz? Anne babalar çok mu şımartıyor çocuklarını?
- G.E: Biz iPad’i 35 yaşında tanıdık, onlar 2 yaşında. Bence bizi şoka sokan bu teknoloji dezavantaj. Bizim zamanımızın çizgi filmleri Heidi, Vikingler gibi şeylerdi... Şimdikilere bak... Canım çıkıyor çocukları çizgi filmlerden koparmak için. Bizim zamanımızda yoktu bunlar.
- A.Ö: Çalışan anneler vicdanlarını rahatlatmak için çocukların her istediğini yapmaya kalkıyor. Çocuk, hiçbir oyuncağın dolduramayacağı o ruhsal boşluğu göstermek için şımarır.
4+4+4’te zorlanmadık ama kıyafet serbestliği olmamalı
Devlet okullarından satanist mi çıkıyor?
- G.E: Hepimiz devlet okullarında okuduk. Ayşe Özgün’un torunları devlet okuluna gidiyor. Beni de ikna etmeye çalışıyor.
- A.Ö: Devlet okulları çok iyi, satanist falan çıktığı yok oradan. Çocuklar özel okulda halktan kopuyor. Özel okuldaki çocuklar kapalı bir fanusun içinde yaşıyor.
- G.E: En önemli şeylerden biri de anaokulu. Benim projeme başlama nedenim de bu. Brokoliden de en iyi iPad’den de önemli. Okul öncesi eğitim alan çocuk ilkokulda gümlemiyor. Okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmak için bana açılan her kapıyı orası için kullanıyorum.
Gülben, çocuklarını devlet okuluna gönderir misin?
- G.E: Öğrenirim, en azından anlamaya çalışırım. Eğer içime sinerse gönderirim. Atlas şu anda özel okulda okuyor. 4+4+4’ten dolayı okula erken başladı. Herkes rapor al dedi ama ben ona rapor torpilini yaşatmadım.
Neden?
- G.E: Atlas’ın başaracağına güvendim. İlgilendim onunla ve başarıyor da. Rapor alsaydım hayatı boyunca 1 sene geriden gelecekti. Ben de okula 5,5 yaşında gitmiştim. Atlas için ilk 3 ay zor oldu ama öğretmenleri çok iyiydi.
Okullarda kıyafet serbestliği konusunda ne diyorsun?
- G.E: Hiç onaylamıyorum. Aynı sınıftaki çocuklar birbirlerini kıyafetleriyle biçimlendirebilir. Atlas’ın okulunda da tek tip kıyafet var. Okulda giyim ön planda olmaz. Yurtdışındaki müfredatı örnek alıyor muyuz ki kıyafeti alalım.
- A.Ö: Başbakan’ın doğru söylediği bir yer var; kalem kutusundan silgisinden bile farklılık belli olur. Ama aileler şimdiden her gün farklı ne giydireceğiz bu çocuklara diye düşünmeye başlarsa zor olur. Radyo programımda araştırma yaptım ve herkes tek tip olmasını istiyor. Benim için fark etmez ama halkın ne istediğine kulak vermek gerek.
Anneysen çatır çatır doğuracaksın
Normal doğum mu yaptınız?
- A.Ö: Tabii canım. Bakma sen o dizilerdeki doğum sahnelerine, hiç onlar gibi olmuyor.
- G.E: Ben de normal doğum yaptım. Dünyanın en ağır ameliyatı sezaryendir. 7 kat karnını kesiyorlar. Bütün sinir sistemini kesiyorlar. Çocuk doğmuyor, sadece kesip alıyorlar. Normal doğumda gerçekten çocuk doğuyor. Kitapta da bahsedeceğiz. Sezaryen kolay ve duygusuz bir yöntem. Çocuğunun doğumunu olacağı burca göre ayarlayanlar var. Bu nedir Allah aşkına?
En çok sezaryen yapılan ülkelerden biri Türkiye...
- G.E: Çünkü lüks sayılıyor. Batı özentisi olmak bu. Normal doğanlar hayata 1-0 önde başlıyor. İkizlerimi de normal doğuracaktım ama erken doğum olduğu için çocuklar alındı. Onlar için doğum yaptım diyemiyorum ama Atlas’ı doğurdum. Doktorlar da anneyi korkutuyor. Çatır çatır doğuracaksın, doğum bu... Ben Atlas’ı gördüm ya doğarken ölsem de gam yemem.
Kürtaja kimse karışamaz o benim bedenim...
Kürtaj tartışmalarına yaklaşımınız nasıldı?
- A.Ö: Kürtaj kadının özgürlük hakkıdır. Ne oldu o tartışmalardan sonra, Kıbrıs’a kürtaj turları başladı. Ayıptır, karışmayın kadınlara.
- G.E: Kürtaj yerine ülkemizde kadın doğum yöntemlerinin konuşulmasını tercih ederdim. Açık açık prezervatif de konuşulmalı, spiral de... Korunmanın ve aile planlamasının yöntemleri konuşuluyor olsaydı ve bu kadar sansasyon onun üzerine gelseydi zaten kürtaja gerek kalmayacaktı. Ensest ilişkileri konu alan filmler gişe bile yapmıyor. O kadar kapalı ki bu konular ülkemizde... Cinsellik üzerine tabular o kadar fazla ki. Kürtaj ve flörtler de bunun içine giriyor aslında. Yasak flörtler örneğin... Çocuğunun sinemaya gitmesine izin vermiyorsun ve sonra o sonu kürtaja kadar gidebilecek şeyler yapabiliyor. Çünkü yasaklar her zaman caziptir. Kürtaj bir kadının en doğal hakkıdır. Tecavüze uğramış olabilir, istemeden yapmış olabilir... Bilemezsin neler yaşadığını. Bir çocuk doğurmak, bir hayat doğurmaktır. Belki katiller doğurmak, belki bilim adamları doğurmak, belki Atatürkler doğurmaktır. Bir ömür, bir vatan doğurmaktır.
Başbakan üç çocuk istiyor, katılıyor musunuz buna?
- G.E: Biz o lafı dinleyerek yapmadık...
- A.Ö: Ben de, Gülben de ikinci çocuk istedik ama ikizlerimiz oldu, o yüzden biz üç çocuk konseptine değil, üç çocuk konsepti bize uydu...
Çocuklarla otobüse biniyoruz, sokakta nohut pilav yiyoruz...
Çocuklarına çok fazla titizlenen anneleri nasıl değerlendiriyorsun?
- G.E: Çocukların doğru yönlendirilmesi çok önemli. Avrupa’da bu var. Örneğin spor yapıyorlar, yürüyorlar. Ben Atlas’ı otobüse, metroya, tramvaya bindiriyorum.
Gerçekten biniyor musunuz otobüse?
- Geçen gün Çemberlitaş’tan bindik tramvaya. Şoka giriyor herkes. Çok eğlendik. Nohut- pilavcıdan bile yiyoruz. Yağı çok pis diyorlar. E biz de onlarla büyüdük. Çocuk düşe kalka büyür. Üç erkek arasında evde ciddi bir rekabet var. Ben kadını seven erkekler yetiştirmek istiyorum.
Çocuklara hiç çok kızdığın ya da şaplak attığınız oldu mu?
- A.Ö: Asla... O nasıl söz öyle...
- G.E: Elimi ısırayım... Bir kere bile yapmadım öyle bir şey.
Kız çocuk mu yoksa erkek çocuk mu yetiştirmek daha zor?
- G.E: Tabii ki ben buna yanıt veremem.
- A.Ö: Benim için ikisi de aynı...
Çocuklar büyüdükçe sorunları da büyür lafı doğru mu?
- G.E: Bence doğru.
- A.Ö: Bence doğru değil.
- G.E: nasıl doğru değil?
- A.Ö: Her sorunu bir eğlence olarak görürsen, çocuklarının her yaşını keyifle karşılarsın.
Hem annelik hem babalık yapamam
Boşanmış ailelerin çocukları için süreç daha mı zor? Örneğin sen hem annelik hem de babalık yapıyorsun.
- G.E: Hem anne hem baba değilim ben. Bunu kabul etmiyorum. Ben çocuklarıma hem annelik hem babalık yapamam. Ben sadece anneyim. Çocuklarımın babaları var. Hafta sonu gidip babalarını görüyorlar. Ayrılmış anne babanın çocuğu olmak zaman zaman zor ama ileride onlara güç katacak. Benim annemle babam da ayrılmıştı. Anne ve baba her zaman var olacak, onların emirlerine amade olacağız.
Bunları da kitaba koyacak mısınız?
- A.Ö: Elbette koyacağız. Boşanmalar çocuklar için avantaja dönüşebiliyor. Ben boşanmadım ama eşim uzakta çalıştığı için yalnız büyüttüm çocuklarımı.
Kitabınız ne zaman çıkıyor ve bunu televizyon programına döndürecek misiniz?
- G.E: Önce kitabımız çıksın ondan sonrasına bakarız...
- A.Ö: Ben hâlâ halkı uyandırmak, zihin açmak derdindeyim. O yüzden bunun televizyon versiyonunu yapmayı isterim.