Güncelleme Tarihi:
9 Aralık’ta vizyona girecek film, Trabzon’un Çayırbağı beldesine hibe edilen itfaiye aracını teslim almak için Diyarbakır’a giden Karadenizli şoförün yaşadığı komik olayları anlatıyor.
* “Yangın Var” filmi için nasıl teklif geldi size?
Osman Sonant: “Leyla ile Mecnun”un 14 ya da 15’inci bölümünü ekiple birlikte izliyordum, o sırada “Yangın Var”ın cast direktöründen telefon geldi. Daha sonra senaryoyu okudum, okurken de biraz korktum. Çünkü yanlış bir bakış açısına sahip yönetmen ve prodüktörün elinde heba olabilecek bir senaryoydu. Sulu zırtlak bir komediye de çekilebilirdi, çok ciddiye alınıp ağır bir film de yapılabilirdi. Okurken tek dileğim, bunun ortasının bulunmasıydı. İlk deneme çekimini yaparken de buna yönelik bir performans ortaya koymaya çalıştım. Beni çok iyi anladılar ve büyük bir hevesle girdik projeye. Yönetmenimiz Murat Saraçoğlu’yla da zaten tanışıyordum, 2010 İstanbul Kültür Başkenti işlerinden birinde birlikte çalışmıştık.
Nesrin Cavadzade: Benim role seçilme sürecim çok komikti. Koşman’ı Osman’ın oynayacağı belli olmuştu. Ben şirkete gittiğimde, panoda Asya rolü için düşünülen isimlerin fotoğraflarını gördüm. Gişede en az 100 bin seyirci garantisi olan önemli isimlerdi hepsi. İlk seçmelere Osman katılmadığı için Koray Çalışkan’la çekim yaptık. Ama öyle kötü oynamışım ki, Koray Bey daha sonra beni arayıp “Nesrin kötü oyunculuğumla senin oyununu da bozmuşum” dedi ve beni yeniden seçmelere çağırdı. Tabii bu arada başka oyuncularla da deneme yapılmış. Osman da artık sıkıldığından mı, yoksa bana inandığından mı bilinmez “Nesrin olsun” diye kulis yapmaya başlamış! (Gülüyor)
* Osman Bey sizin için bu kadar kulis yaparken, karşılığında siz ne yaptınız?
Nesrin: Ben de bunun karşılığında ona iyi bir partner oldum. Partnerim Osman olduğu için hep şükrediyorum. Hani “Elektriğimiz tuttu” denir ya, aynen öyle. Hayata aynı yönden bakıyoruz Osman’la.
ASYA, ÖNYARGILARI ALTÜST EDECEK
* Filmde hikâye nerede, nasıl başlıyor?
Nesrin: “Yangın Var”, gazete haberlerinden yola çıkılarak oluşturulan bir hikâye. Trabzon’un Çayırbağı beldesindeki bütün yangın söndürme araçları bozuk ve Diyarbakır Belediyesi onlara bir araç hediye etmek istiyor. Aracı alması için bir itfaiyeci görevlendiriliyor. Hikâyenin buraya kadar olan kısmı gerçek. Devamında Koşman doğuya gitmeyi hiç istemiyor, çünkü önyargıları var. İstemeyerek de olsa yola çıkıyor ve Diyarbakır’daki bir düğünde Asya’yla tanışıyor. Bu iki genç birbirlerine önyargıyla yaklaşıyor, çünkü biri Kürt diğeri Laz...
* Asya nasıl bir kadın?
Nesrin: Asya, kendi ayakları üzerinde duran, vizyonu geniş, algıları açık bir genç kadın. Doğuda yaşayan kadınlara yönelik ne kadar önyargı varsa, hepsini altüst ediyor.
“MÜMKÜN DEĞİL, OYNAYAMAM” DEDİM
* “Selvi Boylum Al Yazmalım”a da ince göndermeler var değil mi filmde?
Osman: Koşman tam bir “Selvi Boylum Al Yazmalım” hayranı. Asya’yı gördüğünde de ilk buradan vuruluyor zaten.
Nesrin: Asya’nın babası da filmin büyük bir hayranı. Kızının adını o yüzden Asya koyuyor.
* Senaryoyu okurken Koşman rolü için ilk ne düşündünüz?
Osman: “Mümkün değil, oynayamam” dedim. Şive konusunda tedirgin oldum. Bir de karakteri nasıl ele alacağımı bilemedim. Herhangi bir Trabzonlu gibi mi, yoksa Artvin’de büyümüş, Trabzon’da yaşayan biri gibi mi...
* Karadeniz şivesine nasıl hazırlandınız?
Osman: Bu konuda eleştirilebilirim. 2008’de askerliğimi yaparken Trabzonlu bir arkadaşım vardı, onun şivesinin melodisini esas aldım.
TANIŞMA SAHNESİNDE ‘ÇALIŞMAZEDE’ OLDUK
* Size göre nasıl bir film çıktı ortaya?
Nesrin: Ben “yol komedisi” diyorum, yönetmenimiz ise “politik komedi” diyor. Bir Kürt ile bir Laz’ı anlatıyorsan, bu durumun politikayla alakası olmaması çok zor. Samimiyet, gerçeklik ve iki toplumu birbirine yaklaştırma isteği var senaryonun genelinde.
Osman: Bence çok güzel bir iş oldu. Ama çekimlerin üzerinden dört ay geçti. Ben arada çoluk çocuk sahibi oldum. Filmi seyrederken çok şaşıracağım herhalde... (Gülüyor)
* En çok zorlandığınız sahne hangisiydi?
Nesrin: Koşman ile Asya’nın tanışma sahnesi. Asya, Türkan Şoray’ı andırdığı için Koşman’ın gözüne çarpıyor ve o ilk görüşme oluyor. 80-90 kez çektik o sahneyi. Osman’ın “Nesrin’den alıyorum” dediği o elektrik, çekim sırası geldiğinde bitti! Fazla prova yapmaktan sahne eskidi.
Osman: O kadar çok çalıştık ki, ‘çalışmazede’ olduk! En sonunda Murat Saraçoğlu’nun önündeki karpuz tabağı havada uçuyordu. Filmde bir yanlış yaptığımızı düşündüğümüz en belirgin noktaydı. O tanışmanın filmin dönüm noktası olduğuna o kadar inandık ki, çok fazla çalıştık. Ve çekim zamanı geldiğinde, içimizde en ufak bir heyecan kalmamıştı...
NESRİN KAMYON DORSESİNDE AĞLADI
* “Partnerim ille de Nesrin olsun” dediğinize değdi mi?
Osman: (Gülüyor) Yok canım, ben danışman ya da bilirkişi pozisyonunda değildim, sadece fikrimi söyledim. “İşte böyle bir Asya, Koşman’ı Koşman yapabilir” dedim. Bence role de çok uydu.
* Sadece tanışma sahnesi miydi sizi zorlayan?
Osman: Kamyon dorsesi içindeki sahneler de Nesrin’i ağlattı. Saçları beline kadar kaynaktı ve yapımcımız o kadar çok “Saçların önüne geliyor” dedi ki, sonunda “Filmde ben oynamadım, saçlarım oynadı” diye ağlamaya başladı.
Nesrin: O ilk ağlamamdı. Sonra çekimler boyunca başka yerlerde de ağladım.
Bir de yangın çıkmış sette...
Osman: Evet, çok güzel bir sahne için hazırlık yaptığımız sırada biraz ileride küçük bir duman gördük. Duman büyüdü, birbirimize dönüp “Yaşasın!” dedik. Çünkü yanımızda itfaiyemiz vardı. Gerçek itfaiye şoförümüz yangını söndürüp döndü.
CADI YENGE, TERBİYELİ KIZDAN ÇOK DAHA ZEVKLİ
* Nesrin Hanım, “Yangın Var”da Asya’yı oynuyorsunuz, “Al Yazmalım” dizisinde ise Asya’nın yengesini...
Nesrin Cavadzade: Evet, güzel bir tesadüf. Filmde “Selvi Boylum Al Yazmalım”daki Asya’ya birebir gönderme var. Dizide de Asya’nın yengesi Ayça’yım. Cadının teki... “Al Yazmalım”, “Yangın Var” ve “Güzel Günler Göreceğiz”de canlandırdığım üç karakter de birbiriyle alakası olmayan kadınlar. Benim için çok iyi oldu tüm bu roller.
* “Al Yazmalım”a kadar dizilerde hep genç kız rollerini canlandırıyordunuz. Yapımcılar kadınsı tarafınızın farkına mı vardı dersiniz?
Nesrin: “Samanyolu” dizisinden sonra daha ayakları yere basan kadınları oynamaya başladım. Öncesinde merdivenlerden hoppidik hoppidik inen kızdım. “Al Yazmalım”daki Ayça’ya tapıyorum, çünkü oynaması çok zevkli. Tüm kasabanın dönüp baktığı bir yengeyim. Hep kendi yararına olacak şeklide davranıyor. Dizlerini kırıp oturan terbiyeli kızları canlandırmaktan daha zevkli Ayça’yı oynamak.