Sibel ARNA
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 19, 2007 00:00
Aykırı ve isyankar fotoğrafları ile tanınıyor. Uyuşturucu bağımlılarını, katilleri, fahişeleri görüntülüyor. Starbucks’larla dolu alışveriş caddelerinde değil, arka sokaklarda dolaşıyor. Belgrad’da büyüdü. İçkili bir akşam dalga geçerek doldurduğu Yeşil Kart başvuru formu hayatını değiştirdi.
Çekilişi kazandı, Amerika’nın kalbine New York’a gitti. Üç yıldır fotoğraftan para kazanıyor. Nike için çektiği sokak basketbolu fotoğraflarından sonra şansı döndü. Şimdi çalışmaları Cube, Italian Rolling Stone, New York Times gibi dergi ve gazetelerde yayınlanıyor. Kobe Bryant, Tony Parker gibi ünlü NBA oyuncularıyla çalışıyor. "Delirmemek için fotoğraf çekiyorum" diyen Bogiee, LEE’nin Avrupa çapında düzenlediği 50 bin Euro para ödüllü "Make History Fotoğraf Yarışması"- nın tanıtımı için İstanbul’a geldi. İstanbul’un görünmeyen yüzünü fotoğraflayacak. "İstanbul is Mine" (İstanbul Benim) adını vereceği sergisi, 23-26 Mayıs 2007 tarihleri arasında, Garajİstanbul’da açılacak. Boogie ile İstanbul’daki ilk gününde röportaj yaptık.
Fotoğrafla ilgili ilk anınızı anlatır mısınız?
- Büyükannem ve büyükbabam amatör fotoğrafçıydı. Annem ve babam da öyle. Kameralar kendimi bildim bileli etrafımdaydı. Ama ben hiç ilgilenmedim. Hatta fotoğraf deyince tüylerim diken diken oluyordu.
Neden?
- Çocuğum. Ülkede komünizm var. Dedem izin almadan askeri birliklerin arasına sızmış ve fotoğraf çekmişti. Galiba birileri onu görmüş. O kadar korkmuştu ki, öldürüleceğine kesin gözüyle bakıyordu. Oturup vasiyetini bile yazmıştı.
Peki nasıl oldu da fotoğrafa ısındınız?
- Sonraki yıllarda ülkemde her şey daha kötüye gitmeye başladı. Biraz param vardı. Ne yapabilirim diye düşünüyordum. Aklıma ilk gelen şey fotoğraf makinesi oldu. Eski pazarlardan ikinci el makineler alıp satmaya başladım. Hiç fotoğraf çekmiyorum. Derken babam bana bir makine hediye etti. Ve ben de ilk fotoğrafımı çektim. O fotoğrafı yıkayıp, elime aldığım an fotoğrafçı olmam gerektiğini anladım.
Ne çekmiştiniz?
- Bir arkadaşımın bebeğinin vaftiz babası olmuştum. O kızın fotoğrafını çekmiştim. İnanılmaz güzeldi.
Fotoğraf çekmeye çok masum bir şeyle başlamışsınız ama asi ve sert fotoğraflarınızla tanınıyorsunuz. Tarzınız nasıl oluştu?
- Tarzımı Belgrad belirledi. Orada yetişip asi ve sert fotoğraflar çekmemek imkansız. Her zaman silah vardı, her zaman savaş vardı. Fotoğraf çekmek benim savunma mekanizmam. Çünkü fotoğraf çektiğim zaman kendimi olan bitenin içinde hissetmiyorum, gözlemci oluyorum. Sanki ben orada değilim, televizyondan izliyorum. Belki de kendimi böyle kandırıyorum.
Belgrad’dan neden ayrıldınız?
- Çünkü Yeşil Kart çıktı. Bir gece arkadaşlarla barda içiyorduk, başvuru formunu dalga geçerek doldurduk ve çıktı. 1998 yılıydı. Madem kazandım, korkak kedilik yapmayacağım, gideceğim dedim.
Amerika’nın neresine gittiniz?
- Kalbine. New York’a. O zamanlar yeni evliydim, karım da benimleydi. Babamın bir arkadaşının evinde kalmayı planlıyorduk. Ama adam iki gün sonra bizi kapının önüne koydu. Parkta da kaldık, kötü otellerde de. Tam bir göçmen hikayesi yani. Zamanla toparladık.
Fotoğraftan para kazanmaya nasıl başladınız?
- New York’ta fotoğraftan para kazanmak köpekbalıklarıyla yüzmek gibi bir şey. Binlerce fotoğrafçı var. 98’de gittim. Her işi yaptım. Hastanede alet temizledim, web tasarımı yaptım,
film bastım. Üç yıldır fotoğraftan para kazanıyorum.
NAZİ DAYAĞI YEDİM
Şu anda İstanbul’un en iyi semtlerinden birindeyiz. Ama siz arka sokaklara girmek için sabırsızlanıyorsunuz.
- Boğaz manzarası hiç ilgimi çekmiyor. Starbucks’larla donatılmış alışveriş caddelerinde de dolaşamam. Ortalama ve ortalama altı insanların arasına karışarak sizi tanıyabilirim. Arka sokaklar bir kültürü keşfetmenin en iyi anahtarıdır.
Güzel olan size gerçek gelmiyor mu?
- Güzellik görecelidir, onu üzüntüde de bulabilirsiniz. Yapmaya çalıştığım şey günlük yaşamın içinde güzelliği bulmak.
İstanbul’dan nasıl bir verim bekliyorsunuz?
- Bir hayat pırıltısı, bir hayat duygusu çıkarmayı umuyorum. Dört gün kalabileceğim ama burayı keşfetmeyi hayal ediyorum.
İstanbul ile ilgili ne biliyorsunuz?
- Belgrad 500 yıl boyunca Türkler tarafından yönetildi. Bence kafa yapımız çok benziyor. Ben kendimi görüntümü de Türklere benzetiyorum. Dolayısıyla iyi olacağımı düşünüyorum. Umarım mahcup olmam. (Bu sözü söylerken üç kere tahtaya vuruyor.)
Moda fotoğrafına ne kadar yakın duruyorsunuz?
- Ben de bazı moda fotoğrafları çektim. Ama tabii kendi tarzımla. Moda fotoğrafı çekerken mankenle senin arandaki enerji çok önemlidir. Sokak fotoğrafı çekerken de bu durum geçerli.
Sizce dünyanın en tehlikeli sokakları neresi?
- Bence Güney Afrika Johannesburg. Sao Paolo’nun da öyle olduğunu düşünüyorum. Bir beyaz olarak oralarda dolaşmak bile yeteri kadar tehlikeli.
Fotoğraf çekerken yaralandığınız oldu mu?
- Evet, dört yıl önce Belgrad’da Nazilerden feci bir dayak yedim. Fotoğraflarını çekmek istemiştim, yirmi kişi beni sıkıştırdı. Gözlerim mosmor olmuştu.
OKAN BAYÜLGEN’İN ÇEKTİĞİNİN ASLIBoogie’nin en ünlü fotoğrafında bir adamın parmaklarında "True Love" yazıyor. Hatırlarsanız bir süre önce Okan Bayülgen de benzer fotoğraflar çekmişti. Berrak Tüzünataç’ın parmaklarına "kime aşık", Yıldırım Mayruk’a "sanane" yazmıştı. Boogie aralarındaki farkı şöyle anlatıyor: "Benim fotoğrafımdaki adamın parmaklarındaki yazıyı ben yazmadım. Ben barda oturuyordum adamı gördüm ve parmaklarında dövme vardı. ’Hey adamım çekebilir miyim dedim ve deklanşöre bastım’. O fotoğraf yüzde yüz gerçek. Dövme çok seviyorum. Gerçek olmasa umurumda bile olmaz. Benzer fotoğraflarım var. Bir keresinde de bileklerine rock’n roll yazan bir adamı görüntülemiştim."
YARIŞMAYA KATILACAKLARA
Boogie, 50 bin Euro ödüllü Make History Fotoğraf Yarışması’na katılacaklara şunu öneriyor: "Planlamayın. İyi fotoğraflar her yerdedir. Makinenizi alın her gün ne yapıyorsanız onu yapın. Bir bara gidin mesela. Oralardan iyi malzeme çıkar. Asla plan yapmayın" Ayrıntılı bilgi ve başvuru için www.makehistory.eu.