Röportaj: Reha ERUS
Oluşturulma Tarihi: Kasım 23, 2007 00:00
Eski İtalya Başkonsolosu Luciano Pezzotti, iki yıl öncesine kadar İstanbul’un en renkli simalarındandı.
Diplomattı ama mesaisi biter bitmez kendini Boğaz kıyılarına atar ve dolu dolu yaşardı. O artık Roma’da, Dışişleri Bakanlığı’nın Orta Doğu Masası’ndan sorumlu. Ama aklında hálá İstanbul günleri var.
İstanbul’u özlüyor musunuz?
- O şehir hiç özlenmez mi? İki yıldır İstanbul’dan uzaktayım, ama fırsat buldukça kaçıp gidiyor, bir-iki gün kalıp İstanbul’u depolayıp dönüyorum. Oradaki anılarımı unutmam da mümkün değil.
İstanbul’un önde gelen isimleri sizi çok benimsemişti. Neredeyse her davetin, her partinin onur konuğuydunuz...
- Her şey karşılıklıdır. Ben eğlenceyi seviyorum; yeter ki doğru ortamı ve doğru dostları bulabilesin... Ben İstanbul’da bunu fazlasıyla buldum. Türkler inanılmaz iyi, hoş ve konuksever insanlar. Pek çoğuyla hálá görüşüyorum. Onlar da yolları Roma’ya düştüğünde beni mutlaka arıyorlar.
En çok neyin veya nerelerin özlemini çekiyorsunuz?
- Ben kırmızı eti daha çok severim. İstanbul’a gidene kadar da açıkçası balıkla pek aram yoktu. Ama Boğaz’a gittiğimde nefis bir barbunya tava yemeden edemiyorum artık... Sonra Reina’nın o sıcak gecelerinde dans etmek, içki yudumlamak, dostlarla sohbet etmek, Boğaz’ı dinlemek, muhteşem köprüyü seyretmek bir başka oluyordu. Bir de dostum Burhan Öçal’ın darbuka soloları hálá kulağımda...
Roma’da aynı atmosfer yok mu?
- Roma da tarihi bir kent, ama İstanbul’a oranla küçük... Üstelik İstanbul 24 saati dolu dolu yaşıyor. Düşünün bir, oradaki evim bütün Boğaz girişine hakimdi. Bu manzara insana çalışma şevki aşılıyordu. Mesaim dolunca da kendimi hemen İstanbul’un kollarına atıyordum.
İstanbul günlerinizde, adınız bazı bekar hanımlarla dedikodulara karışmıştı...
- Aman bunları konuşmayalım, pek doğru olmaz. Üstelik devlet memuruyum.
Peki o zaman sizin için düzenlenen veda partisine gelelim...
- Gerçekten inanılmazdı, harika bir sürprizdi. Çok duygulanmıştım. İnsan o günlerin bitmesini kabullenemiyor.
Rüya aleminde gibiydim sanki...
Gelecekte İstanbul’da yaşamak istermisiniz?
- Kim istemez? Belki diplomat olarak ikinci bir Türkiye misyonum olabilir. Nişanlım Elizabetta da İstanbul’a aşık zaten... Arkadaş gruplarımız da hazır. Neden olmasın?
Ya medya?
- Onların da yeri ayrı, çünkü çoğu ile dost olmuştuk. "Sinyor Luciano, gülümseyin" der ve sürekli deklanşöre basarlar, sonra da "Yarın bir gazete alın" derlerdi. Gerçekten çok güzel günlerdi.