Oluşturulma Tarihi: Şubat 14, 2004 00:00
NEW YORKHerşey aklıma gelirdi de, Birleşmiş Milletler binasının hapisaneye dönüşeceği ve bizlerinde mahkum gibi 12 saatimizi bu binada geçirebileceğimiz gelmezdi.Herşey aklıma gelirdi de, Birleşmiş Milletler binasının hapisaneye dönüşeceği ve bizlerinde mahkum gibi 12 saatimizi bu binada geçirebileceğimiz gelmezdi.Oysa hepimiz masumduk (!). Üstelik içerde sadece 40 dakika kalacağız diye gitmiştik.Tek suçumuz, Türk ve Rum gazetecileri olmaktı.İlk saatler oyun gibi geçti. Her yarım saatte bir heyetlerin dışarı çıkışını bekledik. Dışarısı aydınlık, bina bürokratlarla dolu , kafeteryalar açıktı.Sonra, yavaş yavaş hava kararmaya başladı. BM bürokratları çantalarını alıp evlerine gider oldular.Gece bastıkça işin ciddiyeti biraz daha arttı. Üstüne üstlük gazeteci sayısıda azaldı. Türk ve Rumların dışında kimseler kalmadı.BM binasındaki tüm kafeteryalar da kapanınca, durumumuzun kritikleştiğini anladık. Gece yarısına doğru, bina karanlığa gömüldükçe, bizlerin ertafındaki polis kordunu da arttı. Bina’nın iç ve dış kapıları kapandı ve kalakaldık.Heyetler 38 inci kattaki Genel Sekreterlik bölümünde, bizler de giriş kapısında hapsedildiğimizi anladık. Gece yarısından itibaren artık kaderimizle başbaşa kaldık. Öylesine ki, Rum gazeteciler dahi pencerelere bakıp
haber üretemez (!) duruma girdiler. Zira kimse birşey bilmiyordu.Ne olup bittiğinden habersiz, dış dünya ile ilişkisi kesilmiş durumda 12 saat geçirmenin ne anlama geldiğini bir kere daha hatırladım.Cenevre konferansında (1974), ardından beyaz geceler geçirdiğimiz nice diğer toplantılar ve son darbeyi yediğimiz New York maratonu...Kıbrıs yine bizi yakmıştı.Hapisaneden serbest bırakıldığımızda hava yine ağarmaya, BM diplomatları tekrar bürolarına dönmeye, kafeteryalar açılmaya, sokaklar dolmaya başlamıştı.Kimse bize suçumuzun ne olduğunu dahi anlatmadı.(!)* * *DENKTAŞ’IN BÜYÜK ÖZVERİSİ...KKTC Cumhurbaşkanı çok kişinin kaygılandığı bir tutum takınmadı. Tüm kişisel inançlarını ve siyasi görüşlerini bir yana bıraktı. Türkiye ne istiyorsa, ona göre hareket etti. Zaman zaman çok kızdı, etrafındakilere tepki gösterdi, ancak bu yaklaşımını müzakere taktiğine dönüştürmedi.Çarşamba günü Ankara’dan gelen şok öneriyi gördüğünde sinirlendi. Bu tutumu Türk tarafının teslimiyeti olarak yorumladı, ancak görüşlerini etrafındakilerin dışında kimseye yansıtmadı.Bağrına taş bastı ve sustu.Türkiye’nin uzun vadeli çıkarlarının bunu gerektirdiğini söylemekle yetindi.Aynı yaklaşımı bundan sonra da sürdürür mü?Kimse bilmiyor.Müzakereler başladıktan sonra, görüşmecilik görevinden istifa edebileceği gibi, sonuna kadar da kalıp, babası olduğu KKTC’yi Avrupaya sokmak ve geçiş dönemini de kendi elleriyle tamamlatmak isteyebilir.Kararını Ada’ya döndükten ve genel tepkileri aldıktan sonra vereceğe benziyor.Hakkını vermek gerekir.KKTC Cumhurbaşkanı büyük bir özveri gösterisi yaptı.TÜRKİYE İÇİN KİM NE DEDİ?Çarşamba öğleden itibarenh garip birşeyler olduğu anlaşılmaya başlandı. Bir gece önceki görüşmeler, BM Genel Sekreteri açısından çok kötü geçmiş ve o da “Bu tutumlarınızı gözden geçirip yarın gelin. Bu yaklaşımlarınızla müzakereleri açamam” demişti. Ankara’da birden bire herkesin susması, aynen New York’a da yansıdı. Delegasyon yetkilileri ortadan yok oluverdiler.Akşamüstü, Denktaş beraberindekilerle Kofi Annan’ın yanına girdi ve 40 dakika sonra “işler yarına kaldı” diye çıkıp gitti.Heyecan dalgası, CNN TÜRK’te “Türk tarafının süpriz önerisi” yayınlanınca kabarıverdi.İnsanlar şok oldular.Herşey bekleniyordu da, Ankara’nın böylesine net ve Rumların birkaç adım önüne geçecek bir süpriz yapacağı beklenmiyordu.Tepkileri öğrenmek için, BM Genel Sekreterinin yakın çevresini aradım. Doğrusu, bende o ana kadar, Türk önerisinin yarattığı etkiyi tam bilemiyordum. “Müthiş bir adım atıldı... Bu kadarını ummuyorduk. Hatta ümitsizliğe düşmüştük. diyen yetkiliyi dinlerken ben bile şaşırdım.40 yıldır politika izlerim, Türkiye hakkında şimdiye kadar böylesine övgü dolu cümleler duymamıştım.Telefonum ardı ardına çalmaya başladı...“Türk diplomasisini meğer tanımıyor muşuz”“Rumlar fena halde köşeye sıkıştılar”“Denktaş konuşurken, ağzımız açık kaldı.”“Türk tarafı ellerini yıkayıp ayrıldı”Daha neler neler...Yıllar boyunca sadece statüko peşinde koşan bir ülkenin gazeticisi olup, birden bire inisiyatifi alan taraf durumuna geçmek, doğrusu insana büyük keyif veriyor.KIBRIS’IN YERİNİ DAHİ BİLMEYENLER ÜLKESİBirleşmiş Milletler, Kıbrıs sorunuyla yaklaşık 54 yıldır uğraşıyor. Arşivlerinde en geniş yeri Kıbrıs belgeleri kaplıyor. Hemen her Genel Sekreterin bir Kıbrıs çözüm planı var. Bunların içinde bir çözüme en çok yaklaşan (henüz hiçbir şey belli olmasa dahi) yine de Kofi Annan.Birleşmiş Milletler Kıbrıs korkusuyla böylesine dolu iken, merak edip New York’lulara sordum: Kıbrıs sorununu biliyor musunuz?Sokakta veya otelde karşıma çıkana sordum. Benim yaptığımın bilimsel bir yönü yok tabii. Sorduklarımın suratlarını görmeniz gerekirdi...- Kıbrıs mı, neresi orası?- Sorun çok, ancak Kıbrıs’tan haberim yok.- Kıbrıs Afrika ülkesi değil miydi? Ne olmuş orada?- Doğrusu, ne sorun ne de Kıbrıs ile ilgiliyim...- Ne bileyim ben...- Heryerde sorun var. Kıbrıs’taki önemli mi?NEW YORK’TA TANGO...Kıbrıs görüşmeleri tam anlamıyla “tango” dansına benziyordu. New York’ta hava pırıl pırıl, sokaklar cıvıl cıvıl idi. Ancak Türk ve Rum heyetleri hangi kentte olduklarının dahi farkında değillerdiler. Otel ile delefasyon ve BM binası arasında gidip geldiler.Günlerce süren pazarlıkları, ben Denktaş ile Papadopulos’un tango yapmalarına benzettim. Bazen biri ilerliyor, diğeri geriliyor, sonra birden bire diğeri hareketleniyor ve karşısındakini köşeye sürüklüyordu. Mutlaka New York’taki tango’nun burada bitmediğini Lefkoşa’da devam edeceğini unutmamak gerekir.(Bu yazı, Posta Gazetesinde ve aynı gün Hürriyet Gazetesinin tüm dış yayınlarında, Hürriyet internet sitesinde (www.hurriyetim.com.tr) Milliyet internet sitesinde (www.milliyet.com.tr) ve Daily News ekibi tarafından tercüme edildikten sonra hem ana gazetede, hem de Daily News internet sitesinde (www.turkishdailynews.com.) yayınlanmaktadır.)
button