Blier: ' Aşk bir idealdir'

Güncelleme Tarihi:

Blier:  Aşk bir idealdir
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 04, 2006 14:43

25. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde de gösterilen Beni Ne Kadar Çok Seviyorsun? 12 Mayıs'ta vizyona giriyor. Filmin yönetmeni Bertrand Blier, neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir konuya, kadın- erkek ilişkilerine ilginç ve mizahi bir pencereden baktığı filmin ortaya çıkışını ve oyuncu seçimini anlattı.

Haberin Devamı

- Sıradan bir adamla muhteşem bir kadının, hem sıradan hem de şaşırtıcı karşılaşmasını anlatan bu fikir nasıl doğdu?

Blier:  Aşk bir idealdir

- Önce her akşam, muhteşem bir kadının bulunduğu bir barın önünden geçen bir adamı düşündüm. Bu sıradan bir şey. Ben Pigalle’e yakın bir yerde oturuyorum. Öyle sıradan değil, tam bir afet olan kızların çalıştığı barların önünden geçtiğim çok oldu. Muhtemelen, utangaçlıktan dolayı pek de parlak olmayan bir özel hayata sahip olduğunu hayal ettiğimiz bir adam bu. Günümüzün afetlerine uyacak bir fiziğe sahip değil. Bunun acısını çekiyor. Biraz sinik bir tip. Bu hikayede aktörlerin seçimi çok önemli. Bir film nedir? Aktörlerin seçimidir. Her zaman bir öykü yazılabilir ama aktörler olmayınca, öykü ortaya çıkmaz.

Haberin Devamı

- Filmin vücudunu oluşturan Monica Bellucci ile Bernard Campan seçimi nereden çıktı?
- Monica bir olay, ama onu Bernard Campan gibi bir adamın karşında oynatmak, Fransızların özü olan bir fiziğe sahip bir adamın karşısına muhteşem bir kadını koymak anlamına geliyor.

- Yani?
- Fransa’da son derece açığa vuran yüzler var. Bernard Campan bunlardan biri. Onda açıkgöz, kurnaz, cesur bir Fransız’ın suratı var. 1944 yılında olsa, Direniş örgütünde olur, işkence görür, kurnaz olduğu için kurtulurdu. O, kaybeden-kazanan bir aktör. Başlangıçta kaybeden, sonunda kazanan biri.    Bu yüzden, Monica Bellucci ve Bernard Campan gibi aktörler olduğunda, sinemada aktörlerin seçimi, sadece bir formalite olan senaryodan çok daha önemli.

- Daniela karakterini Monica Bellucci’yi düşünerek mi yazdınız?
- Elbette! Bu filmin var olma sebebi, bir gün gidip Gaspard Noe’nin çok beğendiğim Dönüş Yok filmini seyretmem ve Monica’nın olağanüstü varlığının şok edici etkisinde kaldığım içindir. Sinema tarihinde, böyle bir şeyi hiç görmedim; Marilyn Monroe bile hiç böyle oynamamıştı. Aktrislerin yeteneğini mukayese etmiyorum, ama gözüpeklik, hareketlerdeki serbestlik, vücut, giyinik kalarak ortaya çıkarılan bu taşma, bunları mukayese ediyorum. O zaman kendime dedim ki: “Bu benim için, bu yüzden sinema yapıyorum.”

Haberin Devamı

- Bu yüzden ne?
- Kadınların filmini çekmek için. Depardieu veya Jean Carmet’yi filme çekmekten mutluluk duyuyoruz. Büyük aktörlerle çalışma şansına sahip oldum. Sanırım Monica Bellucci gibi bir şey başıma hiç gelmemişti. Yetenekten bahsetmiyorum. Çok iyi aktrislerle çalıştım: Carole Bouquet, eksiksiz bir güzellik, bambaşka bir şey. Benim yaşımda, her şey söylenebilir. Monica, ortamı yaratıyor. Geliyor, oturuyor, bir sigara içiyor ve ortamı yaratıyor. Onu gören çok kişi hemen onunla yatmak istiyor; bu apaçık ortada. Kadın bir barda çalışıyor ve onunla olmak için çok para ödemek  gerekiyor.  Bernard Campan, bu durum için en ideal aktör, çünkü cazibesi var. Campan, aşk yapan biri, sürekli değil ama bunu yapan biri.

Haberin Devamı

- Monica'nnı oynadığıDaniela ideal dişiyi mi temsil ediyor?
- Olduğu kişiyi temsil ediyor, yani bir kadını. Başka bir zamandakini, kadınların vakitlerini vücutlarındaki yağ katmanlarını sayarak geçirmedikleri bir zamandakini. Kadın, bolluk içinde yüzmektedir. Ve biz bolluğu çok severiz. Nerelerinden yakalayacağımızı bildiğimiz zaman, tutunacak bir şey olduğunda kadınları çok severiz.

Burada, en azından “madde” var, ebedî kadın. Bu gerçekten bir Fransız-İtalyan filmi, buna şüphe yok. Yönetmen Fransız ama baş kadın oyuncu İtalyan. Bu aktrisi oluşturan her şey, vücudu, göğüsleri, kalçaları… Bu İtalya’dır, operadır. Filmin sonuna doğru, çamaşırını sepetin üstüne serdiğinde, “Özel Bir Gün”deki Sofia Loren’i düşündürmekte. Bu, çekimler sırasında keşfettiğim bir şey. Kültürel planda, Fransa’yla İtalya arasında bir aşk hikayesi var. Hayatta pek fazla şansı olmayan pek çok Fransız şöyle der: “En kötü ihtimalle, eğer Fransa’da yaşayamazsam, yaşamak için İtalya’ya giderim.” Bir Fransız’ın katlanılabilir olduğunu düşündüğü tek yer orasıdır.

Haberin Devamı

- Sizin için gerçek devrim aşk mı?
- Gerçek devrim sekstir. Devrim oradadır. Aşk bir idealdir. Buna karşılık, eğer saat akşamın altısında, metroda sevişirseniz, bu devrimdir. Seks, hâlâ biraz rahatsız ediyor, hatta belki bugün, film çekmeye başladığım ilk günlerden daha fazla rahatsız ediyor.


- Bu filmi kariyerinizde nasıl bir yere koyabiliriz?

Blier:  Aşk bir idealdir
Filmde, Gerard Depardieu ve Monica Bellucci'ye Bernard Campan eşlik ediyor.

- Bir yere koymayacağım.  Çünkü bir yönetmenin kariyeri o kadar tesadüfîdir ki, bu imkansız. Bunu söylüyorum çünkü filmlerimin senaryolarını ben yazıyorum ve kimse benim yerime ne anlatacağıma karar vermiyor. Ne zaman bir film seçsem, aynı anda 3-4 başka film daha oluyor. Çünkü genelde bir aktör müsait olmuyor ama bir diğeri oluyor. Ya da çünkü film yapımcıyı güldürüyor. İlk 2-3 sayfa güzel bir formda olunca ve devam etme isteği veriyorsa, işte o zaman film yapılır. Yapımcı ya da oyuncularla mutabık olma sorunu falan değil. Aniden film yazma isteğinin geldiği o gizem gereklidir. Harika filmlerin yapılabileceği sevdiğiniz başka hikayeler vardır, ama yazma isteğiniz yoktur.

Haberin Devamı

- Bu diğerlerinden daha az karanlık bir film gibi görünüyor…
- Bana karşı yapılan bu sitemi sık sık düşündüm. Neden bazı filmler karanlık ve hoştur, diğerleriyse karanlık ama hoş değildir? “Les Valseuses”den bu filme kadar olan tüm filmler karanlık. Buffet Froid için karanlık bir film denemez, kömürden daha kara bir film. Halbuki bu film iyi bitiyor. Bu çok dinamik, çok uyarıcı bir film. Umutsuz insanlarda, çok fazla mutluluk vardır. Ama bu, kara bir mutluluktur. Karanlığın içinde genelde umut vardır. Yani, bana öyle geliyor. Umut etmek, sadece kötümserlerin hakkı değildir. Umut, en koyu karanlıktan çıktığında parıl parıl parlar. Umutsuzlukla oynamak çok zor bir şeydir. Bu bir dozaj sorunudur. Bazen dozajın iyi ayarlanmadığı bir film yaparsınız ki, bu benim başıma geldi, işte o zaman kötü tarafa düşersiniz. Bu, sanki başarısız olmuş bir sos gibidir. Filmler böyledir. Aynı yemek pişirmek gibidir.

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!