Derleyen: Banu TUNA
Oluşturulma Tarihi: Eylül 09, 2001 02:34
‘‘Kocam ve arkadaşlarla sıradan bir akşam yemeğinde toplanmıştık. Yarından, özlemlerimizden ve hepimizin en sevdiği objeden, kadınlardan konuşuyorduk. Bu dünyada bir fark yaratan kadınlardan, kadınlardan ve çocuklarından, annelerinden, erkeklerinden ya da yalnızca kadınlardan. Böylece Interview dergisine onlar için bu konuda bir röportaj yapıp yapamayacağımı sordum ve evet dediklerine inanamıyorum. Tüm mesele röportajın kiminle yapılacağıydı. Björk'ü öneren derginin editörü Ingrid Sischy oldu. Kendimi çok gergin hissediyordum, ne soracaktım. Björk, sanatçı, şarkıcı, oyuncu ve bir moda ikonu. Yani olmak istediğim her şey. Björk olmak nasıl bir şeydi acaba? Etrafımdakilere sordum, Björk onlar için ne ifade ediyordu? Herkes kuğudan bahsetti ama hepsinin aklında asıl yer eden, başrolünde oynadığı ‘‘Karanlıkta Dans’’ filmiydi. Gerçekten muhteşem bir şarkıcı, oyuncu ve kadın izlemiştik. Röportaj günü ilk işine başlayan çocuklar gibi heyecanlıydım. Kocam ve dergi editörü sürekli beni sakinleştirmeye çalışıyor ve tavsiyelerde bulunuyorlardı. Björk ise içeri girdiğinde son derece sakindi.’’
Donna Karan:
Bu benim ilk röportajım.
Björk: Bence çok sempatiksiniz. Ben de sadece iki röportaj yaptım. Biri Karlheinz Stockhausen, diğeri ise Arvo Part ile. Kendimi 5 yaşında bir çocuk gibi hissetmiştim. İkisi de taptığım insanlardır çünkü benim dinim müzik. Arvo Part bugün hayattaki en büyük bestecilerden biri. Skockhausen ise geçmişin Alman klasik müziği ile geleceğin elektronik müziği arasında muhteşem bir bağ kurdu.
D.K: Hayatlarımız arasında bir fark görüyor musun? İnsanlar ve sanatçılar veya yorumcular olarak.
B: Evet, çünkü sahne üzerindeyken arkadaşlarınla dışarda takılırkenki halinden tamamen farklı bir düzeydesin. Aslında yiyecek alışverişi yaparken veya sevgilimizle birlikteyken çok daha farklıyız. Ama şunu söylemek isterim ki benim hedefim bir örnek olmak. Sahnedeyken veya büyükannemle birlikteyken aynı kişi olmaya çok çalıştım.
AİLEM İŞÇİ SINIFINDAN
Ingrid Sischy: Burada araya girmeden edemeyeceğim. Björk, sen avant-garde ile pop arasındaki duvarları yerle bir ettin. Müzik, moda, sinema ya da sanat, bunların hepsinde iki akımı biraraya getirdin.
B: Ben işçi sınıfından bir aileden geliyorum. İzlanda'da hiyerarşi diye bir şey yoktur. Evin işlerini herkes yapar. Sanatçılar, herkesle aynı seviyededir. 14 yaşımdayken punk ile tanıştım. Anarşi ve kimsenin kimseye ne yapacağını söylememesi fikriyle fazla içli dışlı oldum. Sorunun diğer bir cevabı ise benim çocukluk kahramanım David Attenborough'dur. O, doğayı oturma odalarımıza taşıdı.
D.K: Sanatçı arzuların ile gerçekler arasında zıtlıklar görüyor musun?
B: İki farklı şey var. Karşı koyma ve saygı kavramlarının ikisinin de tadını çıkartmalısınız. Bence müzik endüstrisinin bir varoluş nedeni var. Bu bir dağıtım meselesi. Ama aynı zamanda söyleyecek çok fazla şeyim olduğunu da düşünüyorum. Tıpkı sıkı bir dostluk gibi. Dostunuzu başka birine dönüştürmeye çalışmazsınız. Mesele şu ki, senin onaylamadığın herşey şeytan icadı değil. Bence esnek olabilmek cesur bir davranış.
D.K: Korkaklık ve cesaret müziğine, hayatına, röportajlarına hep yansıyan kavramlar. Her zaman bu iki uç ile ilgili miydin?
B: Sanırım. Tembel olmak ve işleri oluruna bırakmak çok kolaydır ama buna korkaklık denebilir. Korkaklık nedir, cesaret nedir? Bu tamamen kendinle ilgili. Bugün cesurca gibi görünen bir davranış, yarın korkaklık olarak tanımlanabilir.
çOK ROLÜM VAR
D.K: Nasıl oluyor da savunmaya geçmek yerine, felsefi açıklamalar getirmeyi becerebiliyorsun?
B: Sokakta yürürken şarkı söylüyor ve kafamın içindeki müziği duyabiliyorum. Bence orada bulunmak çok eğlenceli ve bunda yanlış birşey yok. Çocukken bazen insanlarla günlerce konuşmazdım. Şanslıydım çünkü kimse bana tuhaf olduğumu söylemedi. Bence birçok insan aslında içedönük ama bunu iyi saklamayı beceriyorlar.
D.K: Şu anda New York'ta yaşıyorsun değil mi? Hoşuna gidiyor mu?
B: Buraya ilk geldiğimde 20 yaşındaydım. İzlanda dışında hiçbir yere bu kadar güçlü aşık olmamıştım. O zaman 40 veya 50 yaşıma geldiğimde bu şehre taşınmaya karar verdim. Ama sandığımdan daha erken oldu.
D.K: Kendini anne olarak görebiliyor musun?
B: Herkes gibi benim de bir sürü rolüm var. Ama kendimi dengeli hissediyorum. Çoğunlukla sorumluluk sahibi biriyim.
D.K: Oscar törenlerinde giydiğin elbiseden dolayı insanlar seni görünce kuğuları hatırlıyor.
B: Kuğular hakkında neden bu kadar takıntılı olduğumu bilmiyorum. Ama dediğim gibi albümümdeki herşey kışla ilgili ve kuğular bence beyaz ve kışı hatırlatan kuşlar. Ve tek eşli olmaları kesinlikle çok romantik. Birşeyi takıntı haline getirdiğinizde nedenini ancak 5 yıl sonra açıklayabilirsiniz. Ama o anda bunun neden olduğunu tam olarak bilemezsiniz.