Bizim müzelerin işletme politikası yok

Güncelleme Tarihi:

Bizim müzelerin işletme politikası yok
Oluşturulma Tarihi: Nisan 03, 2005 01:02

Haberin Devamı

Müzelerin Batı’daki kültürel, politik ve ekonomik gelişimine karşılık Türkiye’de müzeciliğin şu ana kadar iyi niyetli birkaç girişimle sınırlı kaldığı ortada. Bu konuda Batı’nın 50 yıl gerisindeyiz.

Neredeyse yalnızca arkeoloji, etnoğrafya ve saray müzeciliği alanlarına yoğunlaşmış 300’e yakın müzemiz var. Ama ayrılan kaynak kabul edilemez derecede az. Müze yönetimi için eğitilmemiş, üstelik çok az sayıdaki elemanla kapılarını açık tutmaya çalışıyorlar. Dörtte üçünden fazlası yabancı turist olan bir ziyaretçi gruba kalıcı sergilerle hizmet vermeye çabalıyorlar. Bizim müzelerin yaşam koşulları, gerçekten uluslararası bir skandal.

Müzelerin sergileme, yerel ortamla diyalog, izleyici sayısı ve koleksiyon yapısı olarak içerisine düştükleri çaresizlik ortada. Dönem dönem başa gelen iyi niyetli yöneticilerin enerjisiyle hareketleniyorlar ama yöneticiler değiştiğinde sonuç eskisinden beter oluyor. Ayrıca Türk resim ve heykelinde bir bütünlük sergileyemedikleri gibi, kimliğimizi tanımlayan sentezleri, etkileşimleri, üslupların kırılganlıklarını veya saflıklarını da tam olarak yansıtamıyorlar.

Türkiye’de müzelerin en önemli eksiği, işletme politikalarının bulunmaması. Devlete bağlı müzelerde bürokrasi yüzünden dışarıdan bir şey talep etmek olanaksız. Yapacakları en ufak harcama için ya da bir geçici sergi kararı için Ankara’dan aylarca onay beklendiği bir düzende iş yapmak da, değişmek de zor. Bir sürü değerli uzmanın eli kolu bağlı kalabiliyor. Öte yandan dil bilen, dünya standartlarında iyi yetişmiş yeni uzman adayları için de bu haliyle müze, cazip bir iş alanı değil.


Arkeoloji Müzesi Müdürü İsmail Karamut: Ekonomik olarak bağımsız, özerk bir müze haline dönüşebilirsek daha çok yol alırız. En basitinden bir bahçemiz var, onu ekonomik bir kaynağa dönüşecek şekilde değerlendirebiliriz. Ya da kışın insanların yemek yiyebileceği bir restoran yaparız. Ama her şey için Ankara’dan izin almak işleri uzatıyor.

Arkeoloji Müzesi’ni 2004’te 117 bin 855 kişi ziyaret etti. Güvenliği bekçiler sağlıyor. 40’ı aktif 90 kişi çalışıyor.

Resim Heykel Müzesi Müdürü Tunç Tüfekçi: Müzemiz binasında 68 yıldır önemli ve genel bir onarım yapılmamıştır. Acil olarak çatı, duvarlar, döşeme, kapı ve pencere doğramalarının restore edilmesi gerekiyor. Yeterli sayıda personel alınmasında da zorluklar çekiyoruz. Hemen yanı başımızda yıllardır süren inşaat nedeniyle müzeye girmek için inşaat molozları, çamur ve su birikintilerinin üstünden atlamak gerekiyor.

Resim Heykel Müzesi’ni 2004’te 5 bin 257 kişi ziyaret etti. Müzede toplam 26 personel çalışıyor. Bunlardan 5’i uzman, 11’i güvenlik görevlisi.

Antakya Müzesi Müdürü Hüseyin Dinçer: Biliyorsunuz Antakya rutubetli bir yer. Müzede hálá kaloriferle ısınıyoruz. Isıyı belli bir seviyede tutan, nemi alan bir klima sistemimiz olmadığı için sergilediğimiz mozaikler çok zarar görüyor. Sonra onların restorasyonu için yeterli ödenek de bulamıyoruz. Dünyanın en önemli mozaikleri koleksiyonumuzda olmasına rağmen müzemiz hálá floresan lambalarla aydınlatılıyor.

Antakya Müzesi’ni 2004’te 140 bin kişi ziyaret etti. Müzede 9’u güvenlik görevlisi 31 kişi çalışıyor.

LEVENT ÇALIKOĞLU (Sanat tarihçisi)

Bütçeleri olsa acaba nasıl harcayacaklar?

Devlet müzelerinde parasızlıktan daha önemli bir sorun var. O da eğitimli kadroların iş başında olmaması. Bütçemiz yok, sponsor veya bizi destekleyecek mesen (sanatçı hamisi zengin kimse) bulamıyoruz diyen kimseyi ciddiye almamak gerek. Evet, mevcut mevzuatın dayattığı bir takım kanuni problemler yok değil, ama bugün iş yapmak isteyen insan için Türkiye her türlü olasılığa kapı açabiliyor, yeter ki isteyin, yeter ki iş yapma azminiz olsun. Doğrusu çok merak ediyorum, devletten trilyonlarca para talep eden müzeler, ellerine bu bütçeler geçse nasıl işletecekler? Ellerindeki imkanları doğru düzgün kullanamayan yöneticiler, bu paraları nasıl harcayacaklar? Şunu kabul etmek gerek: Dünyada kültür endüstrisinin en önemli mekanlarından olan müzeler artık büyük bir şirket gibi çalışıyor. Sadece ekonomik anlamda değil, iletişim ve halkla ilişkiler anlamında da. Bu değişikliği Türkiye henüz fark edemedi. Sorunuz ciddi bir işletme ve iktisat hesabıyla ilgili. Mevcut olanı iyileştirmek mi yoksa tamamen sıfırdan işe koyulmak mı? Böyle bir karar vermek için ciddi finansal analizler yapılmalı. Evet, mevcut müzelerde inanılmaz bir koleksiyon söz konusu, ama işletemedikten sonra bu koleksiyonların ne önemi var. Bir nesneyi çürümemesi için ne kadar zorlayabilirsiniz?

Devlet çekildi yönetim özerkleşti

Batı’da müzelerin yönetimindeki başlıca değişim, özerkleşme ve hesap verme yönünde oldu. Devlet, müzelerin giderek artan mali yükünü tek başına taşımakta zorlanıp paylaşmak isteyince, bu kurumların ihtiyaç duydukları kaynakları kendilerinin bulması gündeme geldi.

GERÇEK ZİYARETÇİ ODAK NOKTASI

Bu süreç müzelerin yaptıkları işleri, işlevlerini, ilkelerini gözden geçirmelerini beraberinde getirdi. Öyle ya, çok sayıda müze belli sayıdaki fonları paylaşabilmek için birtakım kriterlere göre ölçülecek performanslar ortaya koymak zorunda artık. Ziyaretçi sayısı ne olmuş, profili neymiş, ziyaretçiler ne beklemiş, ne bulmuşlar, kaç geçici sergi düzenlenmiş, afişler, broşürler anlaşılır mıymış, vs... Dolayısıyla gerçek ve potansiyel ziyaretçi, odak noktası haline geldi. Ziyaretçi araştırmaları vazgeçilmez araçlar oldu.

Devlet özel müzelere de kaynak sağlar birçok ülkede. Müzenin türüne bağlı olarak belediyeler de katkıda bulunur. Bir de, müzenin özel ya da tüzel kişilerden oluşan sürekli bağışçıları olabilir. Ama bunların dışındaki kaynakları müze yönetimi her yıl yeni baştan yaratıyor. Yani müze yönetiminin elini taşın altına koyduğunu görüyoruz. Yerli ya da yabancı vakıflara başvuruyor, şahıslara, cemaatlere gidiyor, projeler hazırlayarak uluslararası fonlar çıkartıyor, nihayet müze içinde resepsiyon için salon kiralamaktan, yayın ve konferans düzenlemeye kadar çeşitli etkinliklere girişiyor. Hem bu eylemlerle ilgili, hem de müzenin asli görevleri olan toplama, koruma, sergileme, eğitim ve iletişimle ilgili kararları müze yönetimi alıyor.

Anglosakson ülkelerde genellikle yönetimin en üst kademesi mütevelli heyetleri. Bunlar özerk kurumlar olarak iş görüyor. Devlet müdahalesi söz konusu değil. Mütevelli heyetlerinin içinde devletten temsilcilerin de bulunduğu oluyor. Çoğu kez bu temsilciler, müzenin talebi üzerine bakanlığın kendi bünyesi dışından alternatifler önermesi ve yine müzenin bunlar arasından uygun gördüğünü atamasıyla belirleniyor.

TATE KÁRDA

Tate Müzesi, 10 sene önce mali olarak yüzde 80 devlete bağımlıydı. Bugün giderlerinin yüzde 78’ini edindiği gelirlerle karşılıyor. İşte 2003-2004 sezonu itibariyle Tate’in 10 milyon pound’un üzerinde kár elde ettiğini gösteren gelir-gider tablosu.

GELİRLER (milyon pound)

Devletten 27.8

Bağış-sponsor 14.6

Ziyaretçi 5.5

Eser takası 24.2

Yatırımlar 5.4

Eser bağışı 4.2

Diğer 6.3

TOPLAM 88

GİDERLER (milyon pound)

Sergi, programları 45.2

İşletme 2.8

Eser takası 17.5

Diğer 12.1

TOPLAM 77.6

En çok gezilen Türk müzeleri

1- Topkapı Sarayı

2- Ayasofya

3- Efes

4- Mevlana

5- Bodrum Sualtı

6- Hacı Bektaş

7- Ankara Etnoğrafya

8- Anadolu Medeniyetleri

9- Kurtuluş Savaşı

10- Denizli Hierapolis

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!