Güncelleme Tarihi:
Sağ kesimin popüler kalemi Fehmi Koru, namı diğer Taha Kıvanç
Muhafazakar çevreler daha muhafazakar bir cinsellik yaşıyor. Kadın erkek ilişkileri bugünün serbestliğinde değil. Evleniyorlar ve evli bir cinsel hayat yaşıyorlar. Doğa da olan, gerçekle irtibatta olan da zaten tek eşlilik. Ben öyle olduğuna inanıyorum. Benim içinde bulunduğum kesimde doğal karşılanan, insanın sadece eşiyle birlikte olması. Ben muhafazakar olmadığını söyleyenlerin bile öyle zannedildiği kadar rahat, serbest, nerede akşam orada sabah yaşadıklarını düşünümüyorum. Çoğunluk tek eşli, azınlıkta başka türlü yaşayanlar da vardır. Ama bizim kesim aseksüel bir hayat yaşamıyor.
Dedi ki, ‘‘Benden ilginç bir şey çıkmaz’’. Dedim ki, ‘‘Nedenmiş o! Kim aynı gazetede, iki ayrı isimle yazıyor ve tek maaş alıyor’’. Böyle olmadı tabii. Fehmi Koru, sağcı basının önemli isimlerinden biri. Ama, onun yazılarıyla, güne başlayanlar sadece sağcı okurlar değil. Özellikle Taha Kıvanç imzalı ‘‘Kulis’’ yazıları çok geniş bir kesim tarafından takip ediliyor. Bir de Kanal 7'deki yorumları var tabii. İşte, sağ görüşteki popüler bir gazetecinin düşünceleri...
Yayın yönetmenimizin yerine kimin geleceğini, onun bizi bırakıp bırakmayacağını siz nereden biliyorsunuz?
- Çünkü yayın piyasasının içindeyim! En dedikoducu ortam da, yayın piyasası. İnsanlar nedense yanımda bu tür konuları konuşmayı seviyorlar. Doğal bir merakım var benim. Ama önemli olan her duyduğunu yazmak değil tabii. Doğruluk payı olup olmadığını öğrenmek...
Yani n'oluyormuş bizim yayın yönetmenimize, gidiyor muymuş!
- Kendisinin söylediğine göre bir şey olmuyormuş.
Aynı gazete farklı isimle iki köşe yazan bir tek siz varsınız. Bu sizde bir kişilik bölünmesi yaratmıyor mu?
- Her insanın içerisinde birden fazla kişi olduğu kanaatindeyim. Ciddi görünümlü biriyim ama içimde muzip bir adam var. Ciddi halim, kendi adımla yazdığım yazılara yansıyor. Ama meraklı, muzip, olayların arkasındakini aramaya çalışan, gerilimden fazlasıyla hoşlanan bir başka yönüm daha var ki, o da iç sayfalarda yazdığım yazının özünü oluşturuyor.
Benim için şizofreni ve paranoya övünme sıfatı. Sizin için nasıl? Korkutuyor mu? Yoksa siz de öyle misiniz?
- Hastalık derecesinde olmamak kaydıyla, mahzuru olduğunu düşünmüyorum.
TAHA, DAHA BENİM
Kulis'in yazarı Taha Kıvanç'ı ne zaman yarattınız? Hangi ihtiyaçtan?
- Olayların perde arkasını araştıran, başkalarının duymadığını, belki haberleşemeyecek ama yine de haber değeri taşıyacağına inandığım konuların gazete sayfalarına yansımasını istiyordum. Batı'da ‘‘diary column’’ deniliyor buna. Zaman'ın yayın yönetmeniydim, 87'ydi. Başkası yapsın istedim önce. Ama bir türlü anlatamadım, kendim başladım yazmaya. Müstear bir isim kullanmamın sebebi, anonim olmasını sağlamaktı, yani başkaları da yazabilsin oraya. Bir dönem başka bir arkadaşa açtık benzer bir sütun ama aynı şeyi yapamadığı görüldü...
Sizin haber kaynaklarınız daha sağlam olduğu için mi, başkası sizin gibi yazamıyor!
- Sadece haber olarak değerlendirmiyorum ki. Her gün yenilenen bir tür sinema filmi olarak görüyorum orayı. Senaryosunu yazıyorum. Daha serbest yazıyorum. Daha ironik. Orada korumalarım daha az. Daha benim o....
Taha Kıvanç'ın Fehmi Koru'dan daha fazla okunduğu oluyor mu?
- Herkes bunu söylüyor! Her iki yazımın da okumasını tercih ederim ama, Taha Kıvanç'ı Fehmi Koru'dan daha fazla seviyoruz yaklaşımında bulunanlar çoğunlukta.
CİNS KAFA SEVERİM
Bu durum sizin sinirinizi bozmuyor mu?
- Başlangıçta bozuyordu. ‘‘Ben size aslında Fehmi Koru'yla bir mesaj vermeye çalışıyorum’’ diyordum. Benim fikirlerim o. Ötekisi ise, benim, yaşayan ben. Fikirlerimin daha fazla konuşulmasını, tartışılmasını arzu ederken, yaşayan ben'in tartışıldığı görüyordum. Hatta Taha Kıvanç'ı daha çok sevenlere, ‘‘Öyle mi, o senin seviyeni gösteriyor’’ diye sitem ediyordum. Ama sonra okurlara hak vermeye başladım. Kimse tabanca dayayarak yazdırmıyor bana onları!
KUŞKU ZİHNİMİ GIDIKLIYOR
Biri düşünüyor, öteki yaşıyor ya! Birbirlerinin hangi özelliklerini kıskanıyorlar?
- Bir koltuğa Fehmi Koru olarak oturmak ya da Taha Kıvanç olarak oturmak diye bir şey yok ki! Ben bir defa oturuyorum! Yani, birinin diğerini kıskanmasını gerektiren bir ortamda yapmıyorum bu işi. Birinci sayfadan anons edilen yazımın Türk basın geleneğinde bir yeri var. Ötekisi ise, bizim basında pek denenmemiş bir şey. Çok yeni...
Kısmi bir şizofrenlik söz konusu. Ama aynı zamanda paranoyak olmanız da muhtemel. Çünkü bu ülkede en çok komplo teorisi üreten gazetecilerden birisiniz...
- Komplo teorisi, en çok suçlandığım şeylerden bir tanesi. Ama benim gazetecilik tanımlamam, aksini ispat edene kadar herkesin yanlış yapabileceği. Bir politikacıya, bürokrata, gazeteciye baktığım zaman onun mutlaka yanlış yaptığını düşünürüm, doğru yapıyorsa onu kabullenmeye başlarım. Bazen de düşünmüyor değilim tabii: Acaba komplo dediğimiz şeyler, gerçeklerin ta kendisi de, gerçek zannettiklerimiz mi komplo!
İyi de, bir şeylerin altında bir şeylerin olmadığı hiç mi olmuyor?
- Çok oluyor. Çizgidışı bir şeyler yapıyordur diye yaklaştığım halde hiç böyle olmadığını gördüğüm birçok insan var.
Bu paranoyak hal eskiden solcular arasında çok modaydı. Solcularla başka benzerlikleriniz var mı?
- Sadece solcular değil de, ‘‘cins kafa’’ olarak gördüğüm insanlarla ortak payda olarak görüyorum bunu. İnsan şüphesinden vazgeçtiği anda durur. Şüphe herşeyin başlangıcıdır. Şüpheci olmayı olumsuz bulmuyorum. Tersine şüphe duymayan insanların nasıl yaşadıklarını merak ediyorum. Kuşku zihni gıdıklayan bir duygudur...
ABİM REHA KIVANÇ
Çok yorucu, çok yorucu!
- Ben yorularak dinleniyorum. Zihnimde bu tür bir ağırlık taşımıyor olursam, ekstra bir ağırlığa sahip olmak için çaba sarfediyorum. Mesela gerilim romanları okuyorum...
Kuvay-i Medya sizinle çok uğraştı. Onlar da Baha Kıvanç'ı yarattı. Taha Kıvanç bu konuda ne diyor?
- Önce rahatsız etti. Çünkü Baha Kıvanç hedef olarak Taha Kıvanç'ı seçti. Ama sonra bu rahatsızlık bir anda rahatlamaya döndü. Çünkü Taha Kıvanç'tan sonra Baha Kıvanç, sonra da Reha Kıvanç çıktı! Ve hepimizin abisi olduğunu iddia etti. Bir de babam olduğu iddiasıyla, haftalık bir yayında başka bir Kıvanç çıktı. Bu durum artık beni sevindiriyor. İnsanların beni taklit edilebilir olarak görmeleri iyi!
ÇİFT KİŞİLİK
Gazeteci olanı mı yazar, yoksa yazdığı için mi olur?
- Benim yaptığım türdeki gazetecilik de, çift kişilik burada önem kazanıyor. Kendi adımla yazdığım yazılarda olanı yazıyorum. Ama Taha Kıvanç olarak da, olası gelişmeleri ön görmeye çalışıyorum. Dolayısıyla yazdıklarımın olmasını bekliyorum! Bu bakımdan benimle ilgili olarak bu sorunun cevabı her ikisi de.
SANAL SEKRETERİM VAR
Taha Kıvanç olarak bir yazı yazmıştım demiştim ki, hergün en az iki saatim yerli yabancı basını taramakla, ileride işime yarayacağını düşündüğüm bölümleri kopyalayıp dosyalamakla geçiyor. Bilkent Üniversitesi’nde okuyan bir genç bana bir mail göndererek, ‘‘İsterseniz o işi sizin için ben yapabilirim’’ dedi. Sanal sekreter yani! Ve ikibuçuk yıl, dünya basınını İnternet’ten benim namıma izledi. İşime yarayacağını düşündüğü yazıları dosyalayıp gönderdi. Başka arkadaşlarım da onun bu hizmetinden faydalandılar. Sonunda 5, 10 abonesi olan bir tür haber servisine dönüştü. Artık o bu işi yapabilecek durumda değil, üniversiteyi bitirdi, şimdi yine hiç tanımadığım başka biri talip oldu, şimdi onunla çalışıyoruz...
BİR ADAYA DÜŞSEM YANIMA HÜRRİYET ALIRIM
En gıcık olduğunuz gazete hangisi, hangi sebeble?
- Gıcık aldığım çok gazete var. Birer birer bırakarak, sonunda altı gazeteye düştüm.
En sevdiğiniz gazete, ya da okumadan edemediğiniz diyelim, kendini gazeteniz dışında!
- Anladım, derler ya, bir adaya düşseniz, yanınıza tek bir gazete alsanız; çok eleştirdiğim halde sanırım Hürriyet olur! Netice itibariyle Türkiye ve dünya olaylarını en geniş kapsamlı hala Hürriyet izliyor. Hürriyet, ‘‘newspaper of record’’ dedikleri, yani mutlaka saklayıp yıllar sonra, o günlerde ne olmuştu diye merak ettiğinizde açıp bakabileceğiniz bir gazete.
Mesela siz Hürriyet'te yazar mısınız?
- Niye yazmayayım? Yazarım tabii. Üzerimde baskı olmayacaksa, sansürsüz yazma fırsatı vereceklerse... Şu anda yazdığım Yeni Şafak da bu yönden beni çok mutlu ediyor. Herhangi bir yazım için bunu nasıl yazdın, böyle yapma diye en ufak bir telkin, imayla karşılaşmadım.
Zaman'dan neden ayrılmıştınız?
- O günlerin şartları...
Fetullah Gülen'le aranızda ideolojik bir ayrılık mı oldu, yoksa sadece maddi sebepler yüzünden mi?
- Maddi sebep yok. Zaman Gazetesi'nde mutluydum aslında...
Mehmet Barlas'ın oraya büyük paralarla geldiği, bu durumun da bir huzursuzluk yarattığı doğru değil mi yani?
- Tam tersine Barlas'ın gazeteye gelmesi beni çok mutlu etti. Onun ne kadar aldığını bilmiyordum. Benden az mı, fazla mı hiçbir fikrim yok. Kendisi çok samimi dostumdur. Zaman'dan sonra Yeni Şafak'a gelmesi için çabalarım oldu. Zaman gazetesinden ayrılmama gelince, o gazeteye atfedilen kimlikle benim kimliğim arasında ortak noktalar var ama ayrıldığım noktalar da var...
YAVUZ'LA GERİLİM ROMANI YAZACAKTIK
Yavuz Gökmen'le ortak çok şeyimiz vardı. En fazla gördüğü, beraber olmaktan keyif duyduğu insanlardan biriydim. Bence iyi arkadaşlıklar, iyi evlilikler, tamamlayıcı özellikleriniz var ise olabiliyor. Netice itibariyle kendi içinde bütün olsanız da, tamamlanmaya muhtaçsınız. Aklımda hep bir roman yazmak vardı. Gerilim romanı. Hala var. Ama gerilim romanlarının biraz macera kokması lazım. Benim bugüne kadar hiç girmediğim dünyayı tasvir etmesi lazım. Yavuz'la aramızdaki en büyük parolalardan bir tanesi, o romanın o tür bölümlerini Yavuz'un yazmasıydı. Böyle bir ortağı yitirmiş oldum.
HARBİ HARWARD’LIYIM
Harward'da master yaptım. Centre for Middle Eastern Studies'de. Kapı gibi diplomam var. Eşim kimya mühendisidir. İhtisas yapmaya, MİT'e (Massachuettes İnstitue of Technology) gitti. Tabii ben de onun peşinden! İlahiyat okumuştum, ardından da İngiltere'de gazetecilik. Harward'a müracaat ettim. Kabul edildim. 8 bin dolardı, iki kaynaktan sağladık bu parayı. Birincisi orada kendi ürettiğimiz kaynaklar, eşim burs alıyordu, Türkiye'den de maaşı geliyordu. Ben de hem burs alıyordum, hem de çalışıyordum. Ama yetmedi, Milli Kültür Vakfı aradaki farkı karşıladı.