Güncelleme Tarihi:
Önce, İstanbul Büyükşehir Belediyesi şehir Tiyatroları’ndaki “Bakhalar” adlı oyunu konuşalım. Bize rolünüzü anlatır mısınız?
“Bakhalar” 2 bin 500 yıl önce yazılmış bir oyun aslında. Antik Yunan metni bu. Tiyatronun da en klasik metinlerinden biri. Dünyada hiçbir zaman bitmeyen, tükenmeyen bir meseleyi anlatıyor; kadın-erkek meselesi... Ama çok fazla seyirci çekecek bir oyun olmayacak. Çünkü sanat çıtası çok yüksek. Sanat çıtası ne kadar yükselirse, seyirci sayısı o oranda azalır.
Bakhalar’ın anlamı nedir?
- O dönemin rahibeleri anlamına geliyor. Dokunulmamış, el değmemiş, hayattaki egemen şiddet ilişkisini yaşamamış insan grubu... Kadınlarımızın bu oyunu izlemesini isterim. Bu arada Romanya’da Balkan Tiyatro Festivali yapılacak, bu festivale biz de oyunumuzla katılacağız.
Biraz geçmişe dönelim... Üniversitede önce felsefe, sonra tiyatro okudunuz. Bu oyunculuk aşkı nasıl başladı?
- Aslında felsefe ile tiyatro aynı andaydı. Önce felsefeyi bitirdim, bir yıl sonra tiyatroyu. ıki üniversiteyi beraber okudum. Bu aşkın nasıl başladığına gelince... Çocukken masanın üzerine çıkıp taklitler yapardım, insanları güldürürdüm. Ayrıca kendi kendime konuşmayı severdim, aynalarla yakın dostluk kurmuştum. Oyun geliştirmek için bakardım aynalara, saçımı düzeltmek için değil. ızmit’te büyüdüm. Lise birinci sınıftayken halk eğitim merkezine bir tiyatrocu geldi ve “Bir oyun sahneye koyacağım” dedi. Bizlerin arasından oyuncu seçti. Benim seçilmemin tek nedeni saçlarımdı. Dümdüz ve çok uzun saçlarım vardı o zaman. Tek bir laflık roldü benimki. Onu o kadar iyi söyledim ki, sonraki gösterilerde laflarım büyüdükçe büyüdü...
Önce saçlarınızla dikkat çektiniz, sonra tek laftan çok lafa ulaştınız. Ve tiyatro sahnesine yerleştiniz...
- Evet, öyle oldu. Lise sonrasında tek tercihim Ortadoğu Teknik Üniversitesi Felsefe Bölümü’ydü ve kazandım. Ankara’ya gittim. Bu arada AST’ta (Ankara Sanat Tiyatrosu) oynadım, oyunculuğa iyiden iyiye alıştım. Tiyatrodan başka şey yapamayacağıma karar verdim. Felsefe okurken naklimi İstanbul’a aldırdım. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuarı sınavına girdim. O arada da tiyatrolarda çalıştım, televizyon dizilerinde rol aldım. Kendi ayaklarımın üzerinde durmayı başardım.
SIKI BİR FEMİNİSTİM
Aileniz tiyatroya girişinize tepki göstermiş miydi
- Elbette; onlara kalsa hukuk okumam gerekiyordu. Ama ben zaten seçimimi yapmıştım. Tiyatro benim hayatım. Oynadım, oyunlar yönettim, kendi tiyatromu kurdum...
Ateş Tiyatrosu’nu kurdunuz...
- Evet, tiyatroda yaşadığınız tüm sıkıntılar sahneye çıktığınız an uçup gider. Sahneye her çıkışımda müthiş heyecanlanırım. Bazıları memur oyuncu olarak bu heyecanlarını yitirirler nedense. Ama doğru olan o heyecanı yitirmemektir. Bu bir an önce ünlü olmayı düşünenlerin yolu değil tabii. Bana çok şeyler sunuldu, bir anda zirveye çıkıp popüler olabilirdim. Çok paralar kazanabilirdim. Ama kendi özgürlüğümden, onurumdan ödün vermeden, kendi belirlediğim yolda yürüdüm.
Siz kadın hakları konusunda çok duyarlısınız.
- Evet, sıkı bir feministim. Bunu açıkça söyleyebilirim.
Türkiye’de kadının konumu, durumu ne peki?
- Erkek egemenliğinin kadını hapsettiği, ezdiği bir dünyada yaşıyoruz. O kadar çok kadın öldürülüyor ve bunun adına namus cinayeti deniliyor. Neden bizim namusumuz erkeklerden soruluyor ki! Namusumuz bizden sorulur. Biz ne kadar özgür olursak, siz erkekler de o kadar özgür olacaksınız. Kadınlar olarak bu konuda epey yol aldık. Ama yine de önümüzde çok yol var.
ONA MAÇO DİYEMEYİZ
Siz “feministim” diyorsunuz. Kadir ınanır’a maço yakıştırması yapılıyor. ıki zıt kutup değil misiniz?
- Doğrusunu isterseniz, ben de böyle düşünüyordum ilk başta. Bana “Bütün Çocuklarım” dizisiyle ilgili teklif geldiğinde, Kadir ınanır adını duyunca “Bu dizide oynamam” dedim yapımcıya. Kadir ınanır da benim adımı duyar duymaz “olmaz” demiş zaten. Yapımcı sürekli “Jülide Hanım, Kadir ınanır’ı tanımalısınız, düşündüğünüz gibi biri değildir. Gerçek Kadir ınanır’ın filmlerdekiyle ilgisi yoktur” diyordu. Aynı şekilde ona da ısrar ediliyor tabii. Ben o dönem tek kişilik bir oyun oynuyordum, “Frida Kahlo”... Bir akşam oyunumu seyretmeye Kadir ınanır geldi. Beni çok beğenmiş, “ınanılmaz bir oyuncu, yetenekli bir oyuncu” demiş ve dizide oynamayı kabul etmiş.
Sizin onunla oynamak istemediğinizi biliyor muydu?
- Hayır, bilmiyordu. Yapımcı ona bir şey söylememiş. Ama beni izlemeye gelmesinden çok etkilendim. Bir iki gün sonra hep birlikte yemeğe çıktık. Bana hayranlık dolu gözlerle bakıyordu. Ondan etkilendim, ruhundaki insanı gördüm. O gün söyledikleri, eleştirileri, oyunla ilgili fikirleri beni şaşırttı. O yemekte yapımcıya dizide oynamayı kabul ettiğimi açıkladım. Doğrusunu isterseniz birbirimize çok benziyoruz. ıkimiz de çok titiziz. ış konusunda mükemmeli isteriz. O dizi de çok sevildi zaten.
Yani maço değil miymiş?
- Maço, kadını her zaman altta gören, her türlü şiddeti uygulayabileceğini düşünen, değer vermeyen kişidir. Kadir’de ise bunlar yoktur. Benim kadın ve insan hakları konusundaki mücadelelerimi en önce alkışlayan ve destekleyen kişidir o. Böyle düşündüğüm için de Kadir ınanır beni çok seviyor, bana çok değer veriyor. Bana göre Kadir ınanır’a maço diyemeyiz. Maço olsa benimle ne işi vardı ki? Konuşmayan, erkeğine itaat eden, yemek yapan, fikrini söylemeyen bir kadın seçerdi. Benim tanıdığım Kadir ınanır dünya iyisi bir insandır. Çok duygusaldır.
KADİR ÇOK ÇABUK AĞLAR
Ağlar mı?
- Çok ağlar. Birlikte çok film izleriz evde. Mesela izlediğimiz duygusal filmse, Kadir hemen ağlamaya başlar. “Senin için sert adam diyorlar” derim, “Sende ruh yok ki” der. Ama Karadenizli tabii. Fırtına bir anda patlar, o an senin susman gerekir. O deniz gibi, ben Çerkez’im ve dağların havasını taşırım. ışte dağ havası, deniz dalgası derken, altı yıl geçti birlikte...
Kadir ınanır’la görüşmeye başlayınca nasıl tepkiler aldınız?
- Benim entelektüel çevrem şoke oldu. Aralarında benimle konuşmayanlar, bana küsenler çıktı. Ama ben hayatı acı çekerek öğrendim. Dolayısıyla başkalarının gözünden nasıl göründüğüm fikriyle yaşamam. Ben inandığım, sevdiğim, saygı duyduğum bir insanın yanındayım.
Hiç evlilik, gelinlik ve duvak aklınızdan geçmiyor mu?
- Biz iki özgür insan olarak yan yanayız. Hukuk bizi bağlayamaz, ruhlarımız bağlı... Zorunluluk bende tam tersi etki yaratıyor. ımza atmaya ihtiyacımız yok. Böyle yaşamak çok daha güzel. ıkimiz de bugüne kadar evliliği konuşmadık bile zaten.
BEN FRIDA’YIM KADİR DE DIEGO
1997’de Berlin’e gittiniz ve üç yıl kaldınız. Peki, sanat dünyasında kendini unutturmak isteyip, bunu başardıktan sonra tekrar geri dönen kaç kişi vardır?
- Neticede benim yaptığımı pek çok sanatçı düşünebilir, yapmak isteyebilir. Ben bunu başarabildiğim için mutluyum. O yüzden de korkusuzum. Savaşçıyım, amazonum. Her durumda yaşarım. Zaten zor koşullarda yaşayabilme cesaretini gösterdim. Ve sonra kaza yaptım. Yedi omurum ve bacaklarım kırıldı. Çok ağırdı durumum. ışin ilginci, o dönem “Frida”yı oynuyordum. Frida’nın da omurları kırıkmış ya... Neyse, ben oyunu üç gün oynadım, dördüncü gün kaza oldu ve ben dört ay boyunca yataktan hiç kalkamadım. Doktorlar, kırılan omurların yerine sırtıma platin koymak istediler, itiraz ettim, o zaman oyunculuk yapamazdım çünkü. “ıyi olacağım” dedim ve oldum. Sonra yeniden “Frida” oldum, üstelik artık çektiği acıları da biliyordum. Ben “Frida’yla her şeyim örtüşebilir, ama asla Diego gibi bir maço hayatıma giremez” diyordum. Ve derken Kadir hayatıma girdi... Bazen diyorum ki Frida’nın ruhu bana mı geçti acaba! (gülüyor)