Oluşturulma Tarihi: Mayıs 14, 2006 00:00
Dokuzuncu Uçan Süpürge Film Festivali’nin açılış töreni kokteylinde Nur Sürer, Halil Ergün, Selma Güneri, Nurol Holding’den Meral Ceylan, İranlı kadın yönetmen Tahmineh Milani ve İranlı kadın aktris Elsa Firuz Azer birlikte poz veriyorlar. Bir ara Halil Ergün, iki elini kadınların omuzlarına koyarak poz vermek istedi. O an yüzünde büyük bir şaşkınlık ifadesi beliren Milani, hemen Ergün’e dönerek, kulağına bir şey söyledi.
Şaşkınlık sırası kendisine geçen Ergün, hızla ellerini indirdi. Eminim Milani, onu "elçilik görevlilerimiz burada" diye uyarmıştı. Bir kadını bu tutumu almaya zorlayan o andan çok etkilendim ve Milani ile konuşmaya karar verdim. Filmleri nedeniyle dört kez idam istemiyle yargılanan, yine de ülkesinden ayrılmayan 46 yaşındaki Tahmineh Milani ile İran, İslam, kadınlar ve sinema üzerine konuştuk.
SORUN İSLAM DEĞİL ERKEK ŞOVENİZMİ
Kadın-erkek eşitliğine inandığım için
film yapıyorum. Temel felsefem şu: Ruhen, bedenen, düşüncelerinde, davranışlarında, hayat tarzlarında kadınlar serbest bırakılırsa erkeklerin kölesi olmaktan çıkıp arkadaşı olur. "Let her go!" (Bırak yoluna gitsin) demeli erkekler. Kadın özgürse iyi annedir, iyi eştir, iyi arkadaştır ve yaptığını iyi yapar. Kadın sorunu sadece İslam rejiminden kaynaklanmıyor. Şah döneminde de kadın sorunu vardı. Sorun, erkek şovenizmi. Şu an İran’daki sıkı durum 20-30 yıllık bir şey değil. İran, çok uzun yıllardır baskı altında. Bu İslam’ın getirdiği bir şey değil, geçmişten gelen bir olgu. Şah zamanında İran modern görünüyor olsa da baskı vardı. Öyle ki Şah döneminde bu filmler yapılamazken, bugün mümkün.
İRANLI KADINA KİMLİK KAZANDIRMAYA ÇALIŞIYORUM
Erkeklerin kadınların kimliğini değiştirmeye çalışmasına karşıyım. İtaat etmek zorunda bırakılan kadın kimliğini kaybeder. İran’da kadınlar ne istediğini, ne düşündüğünü, ne hissettiğini açıklayamıyor. Erkekler kuralları koyuyor, biz uyguluyoruz. Kendimize ait kararlarımız, bir kimliğimiz yok, bunu değiştirmeye çalışıyorum. Bu erkek egemenliği dünyanın tüm ülkelerinde var; ancak kültüre göre farklılık gösteriyor.
ÖZGÜR OLMANIN BEDELİNİ ÖDEMEYİ KABUL EDİYORUM
İran’da "özgür" olmanın bedellerini ödemeyi kabul ediyorum. Önce eş için bir ev hanımı, çocuk için bir anne, ebeveynleri için bir kız çocuğu, sonra çalışan bir kadın, bir yönetmenim. Benden beklenenleri yerine getirmezsem isteklerimi yapamayacağımın farkındayım. İran’da bir geçiş sürecindeyiz. Sırtımda çok ağır bir yük var; ama bu yükü taşıyacağım. Bir siyasal gruba veya ideolojik gruba dahil olmak istemiyorum. Kendi görüşüm var. Her alanda sansür var, doğru; ama ben kendi yolumda yürüyorum. Doktorlarla ilgili bir film yapıyorsunuz sağlık bakanlığı, öğretmenlerle ilgili film yapıyorsunuz eğitim bakanlığı sansür uyguluyor. Ama siz de iyi bir sanatçıysanız yaratıcılığınızı kullanarak bu sansür engellerini aşacak yollar bulursunuz.
KARARLARI ALIYORLAR BİZE YAPIN DİYORLAR
İran’da yaşıyoruz. Erkekler karar veriyor bizim için. Eşim izin vermezse dışarı çıkamam. Pasaport da alamam ama onların pasaport alması için bizim iznimiz istenmiyor. Hiç sormadan kararları veriyor, bize sadece "yapın" diyorlar. Oysa kadınlarla ilgili kararları bize sormaları gerekir. Neden bir kadın yargıç olamıyor? Niye bu yasalara uymak zorunda bırakılıyoruz. Bunu kabullenemiyorum. Bu erkek şovenizmi. Eşitliğe inanan erkeklerin haklarını da teslim etmek isterim. Eşim gibi pek çok erkek bu konularda çok hassas, bize yardımcı oluyor.
KADININ ÖRTÜNMESİ POLİSİYE BASKIYLA OLMAZ
Başımdaki örtü benim sorunum değil.
Buna erkek şovenizmi karar veriyor. Şimdi bu günlerde Cumhurbaşkanı Ahmedinecad güzel şeyler söylüyor. Kadının örtünmesi polisiye baskı ile olmaz, gibi. Ama bu sözler propaganda amacıyla mı söylendi, gerçekten inanılarak mı? Türkiye’deki türban yasağı da yanlış.
Türbanlıların üniversitelere sokulmaması, dindarların eğitim hakkının reddi. Demokrasi adına, laiklik adına özgürlükleri kısıtlayan her türlü kural yanlış ve değiştirilmeli.
ŞAH’TAN SONRAKİ O DÖRT YIL HAKKINDAHÁLÁ KİMSE KONUŞMUYOR
Gözaltına alındığımda, nedenini bilmiyordum. Üstelik hastaydım da. Hücreye atılıp, nedenini bilmemek başlı başına bir sıkıntı. Tam dört kez ölüm cezası, diyorlar. Bir şok hali. Nedeni filmlerin, dediler. Ama şimdi o filmlerim İran’da vizyonda. Şah devrildikten sonraki 4 yılda tüm üniversiteler kapandığı için birçok İranlı okumak için yurtdışına kaçtı. Ancak bu kişilerin çoğu hükümet tarafından öldürüldü, hapse atıldı. Bu dönem hakkında hiç kimse konuşmuyor; bunu konuşmak bir tabu ülkede. Hiç kimse bu 4 yılda neler olduğunu bilmiyor. "Gizli Yarım" (Hidden Side) filmi bundan bahsediyor. Hapse atılma sebeminin bu olduğunu düşünüyorum; ancak hiçbir otoriteden kesin bilgi alamadım. Hapse atılışım, diğer yönetmen, gazeteci vb. kişilere bir uyarıydı da. Bu uyarı gerçekten işe yaradı. Benim olayımdan sonra kimse bir daha o 4 yıllık süreçten bahseden yayınlar yapamadı.
TAHMİNEH FİLMOGRAFİSİ:
Farzandan-e Tallagh (Ayrılık Çocukları)-1989, Afsaneh Ah (Ah Masalı)-1991,
Dige Che Khabar? (Yine Ne Yaptın?)-
1992, Kakadu-1996,
Do Zan (İki Kadın)-1999, Nimeh Penhan (Gizli Yarım)-2001,
Vakonesh panjom (Beşinci Tepki)-2003, Unwanted Woman (İstenmeyen Kadın)-2005
Milani’nin filmlerinin başrol oyuncusu, yeğeni Elsa Firuz Azer. Ama Azer halası gibi yönetmen olmak istiyor: "Gençlik, güzellik geçici. Düşüncelerim, yaratıcılığımla var olmak istiyorum. Şimdilik halamın asistanıyım. Çok da memnunum" diyor.
Şükrü KÜÇÜKŞAHİN