Bizim aşklarımız da tesadüfle başladı

Güncelleme Tarihi:

Bizim aşklarımız da tesadüfle başladı
Oluşturulma Tarihi: Ocak 16, 2011 00:00

Yönetmen Ömer Faruk Sorak’ın son filmi Aşk Tesadüfleri Sever adından da anlaşılacağı gibi tesadüflerle gelişen bir aşk hikayesini anlatıyor. 4 Şubat’ta vizyona girecek olan filmin başroloyuncuları Mehmet Günsür ve Belçim Bilgin’le buluştuk, yeni filmlerini ve tesadüflerin hayatlarındaki yerini anlattılar

AŞKA BAŞKA BİR RENK GETİRİYORUZ

Filmin hikayesiyle başlayalım...
MEHMET GÜNSÜR: Aynı gün aynı hastanede doğan iki çocuğuz. Yedi yaşına kadar birlikte büyüyoruz. Ama sonra yollarımız ayrılıyor. 25 sene sonra pek çok şey değişmiş olarak yeniden karşılaşıyoruz.

Sette birbirinizle kimyanız tuttu mu?
MEHMET GÜNSÜR: Belçim’i gördüğüm ilk üç saniyede hayata bakışımızın aynı olduğunu, egolarımızın olmadığını anladım.
BELÇİM BİLGİN: Bakış açımızda çok ortak nokta var. İkimiz de insanlarla ve hayatla barışığız. Mehmet çok gerçek bir insan.

Sizce bu filme izleyici neden gelsin?
BELÇİM BİLGİN: İnsanların başlarına gelen aşka daha farklı bir gözle bakacaklar. Aşka başka bir renk getiriyoruz.

Cesaretin Var mı Aşka filmine benzetilmesi için ne düşünüyorsunuz?
MEHMET GÜNSÜR: Filmi henüz izleyen yok. Sadece afiş ve fragmanla böyle bir değerlendirme yapmak çok yanlış. Ayrıca afişteki o teneke kutu zaten 70’lere ait bir öğe.

BELÇİM BİLGİN
Kariyerime Erdoğan değil Bilgin soyadıyla devam etmek istiyorum


Oyunculuğa nasıl başladınız?

- 15 yaşında bir trafik kazası geçirdim. Bu kazadan sonra buz patenini bırakmak zorunda kaldım ve daha önce de yaptığım ve beni çok mutlu eden oyunuculuk aklıma geldi. Ankara Sanat Tiyatrosu sınavlarına girdim.

“Muhafazakar bir ailem var” demişsiniz. Siz ailenin asi kızı mıydınız?
- Asilik demeyelim. Ben ailemle barışık ve onlarla herşeyi konuşan biriyim. Muhafazarlıktan kastım ailemde ilk defa benim oyunculuk yapmamdı. Onlar da her aile gibi “Kızım bak sürünürsün, bu zor bir yol, başka bir okul daha oku” kaygıları yaşadı. Irak’ta ilk filmimi çekerken orada fiziksel olarak zor koşullar vardı. Ama her şeye dayandığımı görüp vazgeçemeyeceğimi anlayınca yanımda oldular.

Aşiret hayatı yaşadığınız doğru mu?
- Doğrudan aşiret kültürü içinde büyümedim, bu yüzyılda elbette ki aşiretler de dağılma süreci yaşadılar. Dizilerin büyüsünü bozmak istemem ama en azından ben görmedim. Ben Ankara’da doğdum kentli bir anne ve babanın kızı olarak büyüdüm. Bir de erkek kardeşim var. Tabii ki anneanneler ve babaanelerle büyüdüm, her çocuk gibi ben de onların kültüründen beslendim. Kürt olduğumu bilerek büyüdüm ama bu benim hayatımda ne övünülecek ne de utanılacak bir durumdu. Ben Türkiyeli olarak tüm bu renkliliğin zenginlik olduğunu düşünüyorum.

Oyunculuk düşünürken üniversitede neden Bilgi-Belge Yönetimi bölümünü seçtiniz?
- Oyunculuk hep aklımdaydı ama ailem yanlarında kalmamı çok istediği için bu bölüme girdim. Zaten benim başka işler yapacağımı göreceklerdi.

“Kesinlikle oyunculuk yaparım” dediğiniz iş ne oldu?
- İstanbul’a Yılmaz Erdoğan’la görüşmeye gelmiştim. Bana Hiner Saleem’in Sıfır Kilometre filminden bahsetti. Zor koşullarda çekmemize rağmen filmi oynarken çok mutlu oldum. Bilmediğim bir zamanda bilmediğim bir kadını canlandırmaya çalışmak heyecan vericiydi. Bu mesleğin hayatımda bir tutkuya dönüşeceğini o zaman anlamıştım.

Bu film için “Rüyalarımın filmi” demişsiniz. Bunu Kürt filmi olduğu için yoksa başka bir nedenden mi söylediniz?
- Beni ilk defa sinemayla tanıştırdı ve ilk filmimle Cannes Film Festivali’ne gidip bir günde sinema dünyasının zirvesinde bulundum bu ancak bir rüya olabilirdi...

Sizle ilgili eleştirilerden biri de bu filmde bir Kürt kızı olduğunuz için oynadığınız oldu...
- Ben o film için görüşmeye gittiğimde inanılmaz bir oyuncu CV’si vardı yönetmenin önünde. Rolü alacağımı hiç düşünmedim. Evet Kürtçe konuşabiliyordum, ekip Fransız olduğu için İngilizce bilmem de bir avantajdı. Ama Kürt olduğum ve filmde oynadığım için çok yargılandım. Bu çok büyük bir haksızlık. Mesela Bahman Ghobadi İran’lı çok başarılı bir Kürt yönetmen ve benim de yakın arkadaşım. Burada bir film çekecek. Bu filmde bilinen ve başarılı oyuncular yer alacak. Bir Kürt yönetmenin filminde oynuyorlar diye aynı tepkiyi onlara da gösterecek misiniz?

Belli ki çok kırılmışsınız...
- Elbeteki kırıyordu. Olmadığım biri gibi gösterilmek beni üzdü. Yaşananları dışarıdan korkarak izliyordum.

Sonra okulu bitirmek için Paris’in yolunu tuttunuz. Neydi sizi oraya götüren?
- Sıfır Kilometre filmi sırasında devamlılık raporlarını da ben tutttum ve sonra filmin post prodüksiyonu için de zaman zaman Paris’te olmam gerekiyordu: Ben de bir sene okulumu dondurup yeni bir dil öğrenmek ve oyunculukla ilgili workshoplara gitmek için Fransa’ya gittim.

Ankara’dan sonra Paris’te yaşamak sizde neleri değiştirdi?
- Bu deneyimden önce her şeyi ailemle birlikte yapardım. Bir anda kendimi bilmediğim bir şehirde, kurduğum hayallerin peşinde buldum. Oradaki yalnızlık hissinden beslendim. Kendimi tanıyıp keşfettiğim yıllardı.

FİLM İÇİN ÇOCUKLUĞUMUN GEÇTİĞİ EVİ BULDULAR

Film çekimleri sırasında başınıza tesadüfler geldiğini duydum. Doğru mu?

- Yönetmenimiz Ömer Faruk Sorak canlandırdığım Deniz karakteri için Ankara’da bir ev arıyordu. Tesadüfen beş yaşına kadar yaşadığım yeri bulmuş. İnanılmaz bir tesadüf. Bu filmin hayatımda önemli bir yeri olacağını işareti gibi geldi bana.

Hayatınızda böyle başka tesadüfler var mı?
- Olmaz mı! Herkesin hayat hikayesinden tesadüf kelimesi geçer herhalde. Yılmaz’la tanışmamız mesela... Bir tiyatro oyununu izlemeye gitmiştim. Oyunun arasında karşılaşmıştık. Sonra bir arkadaşımla beraber onların ekipçe gittiği bir yerde sohbet ettik. Ben tesadüflerin insanın hayatına yön verebileceğine inanıyorum.

Evlilik nasıl gidiyor?
- Ağustosta beş yıl olacak. Çok iyi gidiyor ama bebekten önce ve sonra diye iki ayrılıyor. Şimdi Rodin’e bakıp Yılmaz’la aşkımızı görüyorum.

Afişteki fotoğraftan sonra Yılmaz Bey’in öpüşme sahnesine tepki gösterdiği söylendi. Nedir işin aslı?
- Biz aramızda böyle şeyleri konuşmayız. İşimize aşığız. Yılmaz bir hoca ve ben de onun öğrencilerinden biriyim. Bu konuda diğer öğrencilerine ne derse bana da aynılarını söyler, oyunculuğumla ilgili fikir verir. Onun dışındaki şeyleri konuşmayı işimize saygısızlık olarak buluyorum.

Afişte soyadınız neden Bilgin, Erdoğan’ı niçin kullanmadınız?
- İlk filmimde Bilgin olarak başladım ve kariyerime böyle devam etmek istiyorum.

GÖRENLER BENİ EKRANDAKİNDEN DAHA GÜZEL BULUYOR

Çocuğunuz bir yaşında. Bu bir senede hayatınızda neler değişti?
- Bebekten sonra, iki sevgiliyiz hissi aile hissine dönüşüyor. Bu çok güzel. Çocuğum bana soğukkanlı olmayı da öğretti. Öncelik sıralamam değişti. Şimdiden arkadaşım gibi. Üçümüz evdeyken boğuşuyoruz, şarkılar söyleyip oynuyoruz. Bu açıdan sevgiyi, hüznü birlikte yaşayan bir aileyiz.

Rodin’in anlamı nedir?
- Işığın müjdecisi demek. Sonra Farsçada gökyüzündeki en parlak yıldız anlamına geldiğini de öğrendik çok hoşumuza gitti.

Başka çocuk düşünüyor musunuz?
- Elbette. Ama 4-5 yıl sonra. Önce Rodin’le vakit geçirip her şeyi sindirmek ve tadını çıkarmak istiyoruz. Bir de hayalimde canlandırmak istediğim roller var.

Hırslı bir kadın mısınız?
- Bir şeyi istediğim zaman kendim için hırslı olabilirim. Benim derdim kendimle.

Kendinizi üç kelimeyle nasıl ifade edersiniz?
- Hoşgörülü, ön yargısız ve hümanist. İnsanları koşulsuz severim.

Sizinle yeni tanışan insanları ilk neyiniz şaşırtır?
- Aslında küçükmüşsün, ekrandakinden daha güzelsin, dışarıdan soğuk görünüyorsun ama değilmişsin, gibi sözler duyuyorum.

Güzellikle ilişkiniz nasıldır?
- Doğumdan sonra aynada gördüğüm şişman kadına alışmam zaman aldı. Emzirme boyunca diyet yapmadım. Ama sonrasında düzenli spor yaptım. Şimdi eski kiloma döndüm.

Estetiğiniz var mı?
- Sadece burnumda var. Bu benim derdimdi. 18 yaşına girdiğimde annemlere bile sormadan doktordan randevumu aldım ve ameliyat oldum. Şimdi kendimde değiştirmek istediğim bir şey yok.

MEHMET GÜNSÜR
Şimdiki hayatımda da, öncekilerde de eşime aşıktım sanırım kadınları bu çekiyor


Biraz haylaz bir çocukmuşsunuz. Doğru mu?

- Tabii yaramazdım. Araba kaçırıp kaza yaptığım da evin içinde anne babama ipliklerden tuzaklar hazırlardığım da olurdu. Ama çocuk zaten yaramaz olmalı, düzen insanı olmamalı.

Yüzme, tenis, kayak, oyunculuk yapıyor sonra müzikle uğraşıyorsunuz. İnsan nasıl bu kadar yetenekli olabilir ki?
- Bunlar insanın küçük yaşlarda bazı şeylere başlamasıyla ilgili. Örneğin dört yaşında kayağa başladım. Müzik içinse kulak şart. Bizim evde iyi müzik dinlenirdi. Sekiz sene davul çaldım, perküsyon ve gitar da çalıyorum. Bunun etkilerini şimdi çocuklarım üzerinde de görüyorum. Oğlum Ali saksafon, piyano ve gitarı bir şarkının içinde ayırt edebiliyor.

Sesiniz nasıl?
- Fena değil. Bu filmde de iki şarkı söylüyorum. Sevdiğim bir proje gelirse rock bir albüm yapabilirim. Neden olmasın?

Bütün bunların sonunda oyunculukta nasıl karar kıldınız?
- Beni çok heyecanlandırdığını düşünüyorum. Bu bir tutku. Bir de yemek yapmayı çok seviyorum. Patates salatası, acılı tavuk kanatları gibi efsanevi tatlarım vardır. Hatta restoranım da vardı. Ama Hamam filminden sonra sadece oyuncu olmaya karar verdim.

Bu kadar beceriye doğru orantılı olarak egonuz da yüksek mi?
- Ego insanı kısıtlar. Ben hayatta egosantrik biri olmamaya, ön yargılarım olmamasına dikkat ediyorum. Ayrıca biraz Pollyanna durumumda var. Hayata öyle bakarım.

Ne sizi sinirlendirir?
- Yalan, iki yüzlülük ve saygısızlık!

Bu yakışıklı adam durumu hayatınızın her döneminde var mıydı?
- Hep güzel çocuk durumum oldu.

Sizce kadınlar sizin en çok neyinizi bu kadar beğeniyor?
- Herhalde önce fiziğimi beğeniyorlar. Ama önemli olan ne olduğunuzu bilmek ve neyseniz o olmak. Ben hep kendim gibi oldum. Eşime olan aşkım da kadınları etkiliyor olabilir. Ama bunların hiçbirini beğenilmek için yapmıyorum.

İTALYA’DA BU KADAR ÜNLÜ DEĞİLİM

Çocuklarınız Ali dört, Maya bir yaşında. Babalık sizi nasıl etkiledi?

- Hayata çok matematik bakmaya başladım. Eskiden akıntıyla yaşarken şimdi beş hamle sonramı düşünüyorum. Bu da bazen sıkıcı olabiliyor gerçekten.

Eşiniz İtalyan. Aşkınızın başlamasında tesüdüfün hiç rolü var mı?
- Kesinlikle. Benim aşkım da tıpkı Belçim’inki gibi tesadüfle başladı. Eşim, bu hayatımın ve bir sürü hayatımın kadını.

Nasıl bir sürü hayat?
- Sanki önceki hayatlarımda da ona aşıktım. Onunla karşılaşmıştım diye düşünüyorum. O da böyle hissetmiş. Ruhların devinimine, her seferinde daha yüksekten başlandığına inanıyorum.

Nasıl bir kadın eşiniz?
- Benim gibi biri. Hayatı hafif yaşayan, sevgi dolu, melek enerjisi olan bir kadın.

Neden İtalya’da yaşamayı tercih ettiniz?
- Orada da bir hayatım var ve sadece oyunculuk yapıyorum. Belki birkaç sene sonra Türkiye’de de yaşarız.

İtalya’da ünlü müsünüz?
- Bu kadar değil. Ayrıca ünlülük durumu buraya göre çok farklı.

“50 yaşında belki hayatımın erkeği karşıma çıkar ne olacağı belli olmaz” diyorsunuz...
- Hayat sürprizlerle dolu. İnsan bir kalıba kendini ne kadar sokmak istese de bazen bu kalıbın dışına çıkabiliyorsunuz. İnsan değişimlerini dinlediği sürece her şeye açık olmalı.

İdealinizde bir erkek figürü var mı?
- Öyle bir şey yok. Sadece insanların kendilerini hayata karşı kapatmamaları gerektiğini söylüyorum.

En iyi filmim
YÖNETMEN ÖMER FARUK SORAK

Filmin senaryosu daha yokken Belçim ve Mehmet’in oynayacağı belliydi. Senaryomuzdaki karakteleri, onların da fikirlerini alarak ve kendi hayatlarından anlattıkları gerçek hikayeleri ekleyerek şekillendirdik. Hikayenin bir kısmında da eşimle yaşadıklarımızdan yola çıkıldı. Bu benim beşinci filmim ve bugüne kadar yaptıklarımın en iyisi oldu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!