Popstar Yarışması’nın çok konuşulduğu günlerde, bir sabah baktım ki bazı gazetelerin manşetlerinde şöyle bir
haber var: ‘Mehmet Ali Erbil kendisine menajerlik yapması için Armağan Çağlayan’a teklif götürdü. Çağlayan da bu teklife olumlu bakıyor!’
Aramızda hiç böyle bir konuşma geçmemişti, hatta ikimiz de bu ufacık piyasada çalışmamıza rağmen hiç karşılaşmamıştık bile! Günlerce bu konu sürdü gitti.
Mehmet Ali Erbil’le ilk karşılaşmamız bu asparagas haber ile olmuştu. İkinci karşılaşmamız da Mehmet Ali Erbil’in sunduğu yarışma programının çekimlerinin yapıldığı stüdyoda, iki çekim arası yaptığımız röportajla oldu.
ASLINDA DUYGUSALIM
- Siz hayatta hiçbir şeyi ciddiye almaz mısınız, yoksa ‘almaz gibi’ mi görünürsünüz?
Yıllardır göz önünde olan Mehmet Ali Erbil tiplemesiyle, ya da çizgisiyle öyle bir imajım var. Hep pozitif bakan, sanki hiç sorunu yokmuş gibi davranan. Hep ekranın önünde böyle davranmaya gayret gösteriyorum. Ama, benim de ekranda yaptığım işlerde çok duygulandığım anlar oluyor. Ama ağlamak gibi ‘ajite’ yollara başvurmamaya özen gösteriyorum. Yoksa yeri geldiğinde İbrahim Tatlıses’ten daha çok ağlarım, ondan daha duygusalımdır. Ama bunu seyircinin önünde yapmayı birazcık, ‘ucuz bir iş’ olarak nitelendiriyorum. Eğer profesyonelsen, birazcık insanın kendisini tutması gerekir diye düşünüyorum.
- Yani Bizim tanıdığımız Mehmet Ali Erbil hep böyle davranmak zorunda mı hissediyor kendini?
Birazcık öyle. Beni insanlar ekranda hep mutluluk veren, eğlendiren, neşeli, sıcak birisi olarak görmek istiyorlar. Çünkü öyle bir görüntü çizmişim. Bunun dışına çıkmayı da pek uygun görmüyorum açıkçası.
- Siz hiçbir şeyi ciddiye almazmışsınız gibi bir duygu veriyorsunuz bana...
Bu seyircide de böyle. Sabahın yedisinde havalimanında beni gördüklerinde gelip sırtıma vurabiliyorlar mesela. Buna birazcık ters bir tepki verdiğimde de ‘Aaaa’ deyip şaşırıyorlar. Hemen kızıyorlar.
- Hayatta en çok neyi ciddiye alırsınız?
Hayatta önemsediğim ve ciddiye aldığım şeylerin başında çocuklarım geliyor. Sonra işim gelir. Mesleğimi çok seviyorum. Sevmeseydim, bu kadar olumsuzluğun içinde yapmazdım zaten bu mesleği.
- Olumsuzluktan kastettiğiniz şey nedir?
Koşullar çok zor. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil. İlişkiler tuhaflaştı. Çok fazla çıkar çevreleri işin içine girdi. Özel televizyonlarla birlikte çok bozuldu açıkçası. Ama dediğim gibi bu işi yapmayı çok seviyorum, bu kadar sevmeseydim tiyatroya dönerdim.
- Sizin için çok iyi bir oyuncu denir ve ‘Küheylan’ daki oyunculuğunuz hep konuşulur. Ama siz bu kadar iyi bir oyuncu olmanıza rağmen, ‘showman’ olmayı tercih ettiniz.
Tiyatrodan beni çok soğuttular. Ben tiyatroya girdiğimde daha öğrenciydim. Üçüncü sınıftaydım. Konservatuvarda öğrenciyken Devlet Tiyatroları’nda başrol oynadım. Bu bir ilktir. Ve bu oyunla da ödül aldım. Ama sonra ‘Bu çocuk şımarmasın’ diye, beni hep üçüncü sınıf rollere verdiler.
- Şu anda bir teklif gelse oynamak istemez misiniz?
Beni çok heyecanlandıracak bir proje gelmesi lazım. Açıkçası öyle bir proje de gelmedi.
BENİM KULVARIM AYRI
- ‘Ekran yüzü’ olmak çok ağır bir rekabeti de beraberinde getiriyor. Sürekli bu kadar gergin bir ortamda olmak germiyor mu sizi?
Doğru, gergin bir ortam ama benim ayrı bir yerim var. Ne kadar oyuncu, star çıkarsa çıksın benim ayrı bir kulvarım var. Ben hiçbir zaman kendimi ‘showman’ ya da ‘sunucu’ diye adlandırmıyorum. Benim seslendirme sanatçılığından tutun, oyunculuğa kadar çok geniş bir yelpazem var. Hepsini aynı potada eritebiliyorum. Bunu yapabilen belki de çok az kişi vardır. Hepsi ‘stand up’ yapabilirler ama bir ‘yarışma programı’ sunmak başka bir şey ister. Çok az kişi var bu sebeple de ve hiç gerilmiyorum bu durumdan. ‘Game Show’larda bana rakip olabilecek kimseyi görmüyorum açıkçası!
- Rakipsizlik kötü bir şey!
Zaten ben devamlı kendini yenilemek, daha iyi bir projeye imza atmak arayışı içerisindeyim. Televizyonlarda ne kadar kaliteli işler azalmış olsa da, hep iyi yapımların içerisinde olmaya özen gösteriyorum.
- Çok popüler bir televizyon yıldızı olarak Türk televizyonlarının şu anda bulunduğu yerden mutlu musunuz?
Şu andaki durum biraz televizyon yöneticilerinin ucuz star aramasından kaynaklanıyor. Starlara para vermemek için, ucuz programlardan sivrilmiş insanlarla televizyonculuk yapmaya çalışıyorlar. Türk Sineması da bu süreçten geçti. Bir dönem köy filmleri, bir dönem porno
filmler, bir dönem arabesk filmleri... Bu süreci televizyonlarda da yaşayacak, sonrada ‘doğruyu’ bulacaklar. Türk sineması şu anda çok güzel bir yolda, televizyonlar için de böyle olacak!
Ben de magazin programlarından rahatsız oluyorum- Siz ne seyrediyorsunuz televizyonda?
Bir İstanbul Masalı’nı seyrediyorum. Ama ‘Gelinim Olur musun’ yarışmalarına da bakıyorum, çünkü benim için onlar önemli bir malzeme. Prensip olarak magazin programlarını seyretmiyorum. Orada kendim çıktığımda bile irite oluyorum. Benimle yapılan bir röportajda verdiğim bir yanıttan, oradaki geyik muhabbetinden rahatsız oluyorum ve seyretmiyorum.
- Ama bu bir alışveriş değil mi? Siz orada gözükeceksiniz, size başka bir iş gelecek.
Öyle tabii. Birbirine bağlantılı bir şey ama, o tip programlarda kendimi seyretmekten hiç hoşnut olmuyorum.
- Ama evinize magazin programlarını kabul edip çekim yapıyorsunuz!
Tabii. Ama seyretmekten hoşlanmıyorum, farklı bir şey işte!
- Siz de bu piyasadan arkadaş edinmeyenlerden misiniz?
Eski tiyatrodan arkadaşlarım var, onlar İstanbul’a geldiler. Onlarla haftanın üç günü görüşüyorum.
Seda Sayan’la, Serdar Ortaç’la çok yakın arkadaşız. Hülya ile görüşürüm. Ama zamansızlık çok kötü bir şey.
- ‘Hülya Avşar arkadaşım’ dediniz ama, en son vergi sıralaması yüzünden yine atıştınız.
Bunlar hep sıcak, esprili yaklaşımlar. Geçen sene de Hülya ile vergi sıralamasında başa baştık. Önemli olan yarış değil ki, bu durumun insanlara örnek teşkil etmesi.
Acısız aşk mı olur- Evleniyormuşsunuz yine?
Bir kez daha boşanmak istemediğim için düşünüyorum daha! Bir Gönül Yazar da olmak isteniyorum. Şimdi evlenirsem dört olacak. Zaten bu kadar evliliği yaşamış bir insan olarak, karşımdaki insanı da düşünmek zorundayım. O da ilk evliliğini yapacak bir genç kız. O yüzden de bu karar ciddi bir karar. İki çocuğum var. O’nun bir ailesi var. Benim ailelerim! var. Ama gerçekte çok anlaştığım birisi ve böyle birisini bulmak çok zor.
- Sizi ne güldürür?
Şuna gülerim diye öyle belirgin bir şeyim yok.
- Cem Yılmaz’a gülüyor musunuz?
Arada bir! Öyle herkes gibi yerlere yatmıyorum. Ben sürekli espri yapmaya çalışan insanları sevmiyorum, yoruyorlar onlar insanı. Günlük hayatta da sevmem öyle sürekli espri yapmaya çalışan insanları, Selami Şahin öyledir mesela!
KUMAR BENİ DİNLENDİYOR
-
Nerede kendinizi dinlenmiş hissediyorsunuz?
Kumar oynarken çok dinleniyorum. Sadece makinelere konsantre oluyorum o zaman çünkü. 1980 yılından beri oynuyorum ama hiçbir zaman bilincimi yitirmedim. Bilincimi yitirseydim ohoooo çok evler satardım. Belli bir sınırım var. Durmayı bilirim ben. Eğlence benimki! Ben hiçbir şeyin müptelası olmadım. Bir tek aşkın müptelası oldum! Aşkı seviyorum. Her bakımdan güzel bir şey, insanı hayata bağlıyor.
- Bir o kadar da huzursuz bir şey!
Aşk acısı güzeldir.
-
Çok çektiniz mi siz de?
Tabii canım, Tuğba ile ayrıldığımız dönemlerde. Sürüm sürüm süründüm. Aşk zaten acı çekmek. Acısız aşk mı olur?
Her şey sanıldığı gibi toz pembe değil - Niye sanatçılar çok eleştiriliyor?
Türkiye’de sanatçı her zaman kıskanılmıştır. Bakmayın çok seviyor gibi gözükürler ama, ünlü kişiyi bütün insanlarımız kıskanmıştır. Devlet de kıskanmıştır, halk da kıskanmıştır. ‘Aman şu arabaya biniyor, oraya çıkıp soytarılık yapıp dünyanın parasını alıyor’ derler, herkesin de gözü vardır! Üç kuruş kazanırsın hemen ‘götürdüğü paraya bak’ derler! Bu da kültürle doğru orantılı bir şey. Beni bu seviyeye getiren de halk, kıskanan da onlar, başıma iş açan da onlar. Başımıza bir takım talihsiz olaylar geliyor mesela benim en son kurşunlanma hadisem gibi.
- Gerilmiyor musunuz?
Bunlar ciddi travmalar bir insan için. Ama mümkün olabildiğince kendi kişiliğin ve kültürünle bunu atlatmaya çalışıyorsun. Yoksa samimi söylüyorum, böyle bir olay karşısında sıradan bir insan üç ay dışarıya çıkamazdı. Ben de insanım, o olaydan sonra tedirgin oldum.
- Yarışmaya çıkmadan hazırlanır mısınız?
Hiç hazırlanmam. Doğal akışına göre gider her şey. Hatta bazı konuklarla sette tanışırım. Bugün mesela, Şahan mıydı? (Dönüp basın danışmanına soruyor) Şahan diye birisi çıkmış, sette tanıştım onunla da. Daha önce de hiç izlememiştim yani!
- Sizinle ilgili basında kötü bir şey yazıldığında sinirleniyor musunuz?
İster istemez! Eskiden yazanları da arardım ama artık hiç aramıyorum. Ya kendime güvenimden ya da artık yazılanları fazla önemsememekten dolayı. Şimdiye kadar en çok Hakkı Yalçın’a sinirlendim.
- Ellerinizin soyulması sinirsel, değil mi? (Mehmet Ali Erbil neredeyse röportaj boyunca soyulan el derilerini soymaya çalıştı!)
Yok deri değiştiriyorum ben bahar gelince.
- Bence sinirsel! Eskiden bende de olurdu, beş sene psikoterapiye gittim artık olmuyor!
Ciddi mi? Aman olsun soyuyorum işte, ne zararı var?
- Siz ayağınızı da sallıyorsunuz. Hep huzursuz ve gergin bir haliniz var benim gibi.
Ama çok zor bu ortam! Dışarıdan görüldüğü gibi ışıklar, kameralar her şey toz pembe değil ki! Gerçekten zor. Ayakta kalabilmek zor. Çarkıfelek ile Turnike rekabet ederken sabah uyanır uyanmaz ‘Ne oldu dünkü reytingler?’ derdim. Dizi oyuncusu olmak gibi bir şey değil ki benim yaptığım. Ben haftanın beş günü ekrandayım. Kolay değil!