Bizi birlikte gömün

Güncelleme Tarihi:

Bizi birlikte gömün
OluÅŸturulma Tarihi: Ocak 17, 2005 00:00

Alevler, küçük Aygül’ün üzerine sıçradı. Kızının eteklerinin tutuÅŸtuÄŸunu gören Melek Hanım, onu kurtarayım derken kendisi de alevler içinde kaldı. Çevreden insanlar koÅŸup anne kızı kurtardıklarında iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸti. Ä°kisi de ağır derecede yanmıştı.(...)Yalvarıyordu; ‘Doktor, beni bırakın kızımı kurtarın.’ Aradan birkaç dakika geçtikten sonra dudakları yine aralandı. Belli ki, durumlarının umutsuz olduÄŸunun farkına varmıştı, mırıldandı: Ölürsek beni kızımla beraber gömün.Londra’dan havalanan OrtadoÄŸu Havayolları’na ait 265 sefer sayılı uçak, Beyrut’a gidiyordu. Ankara’ya uÄŸrayıp yakıt ikmali yaptıktan sonra yoluna devam edecekti. Ankara semalarına ulaÅŸtıklarında kaptan pilot, EsenboÄŸa kontrol kulesiyle irtibata geçerek iniÅŸ için alçalmaya baÅŸladı. 11 yolcu ve üç mürettebatı taşıyan uçak gökyüzünde süzülürken her ÅŸey yolunda görünüyordu. Pilotlar yoÄŸun bir bulut kümesine girerken en ufak bir endiÅŸe duymadılar.Ancak bulutların içinden çıktıklarında daha ne olduÄŸunu anlamadan askeri bir uçakla burun buruna geldiler. Her ÅŸey saniyeden daha kısa bir sürede olup bitti. Ä°ki uçağın birbirine çarpmasıyla birlikte gökyüzünde bir alev topu patladı. Kimbilir yolcular neler hissettiler o anda? Ya da ne olup bittiÄŸini anlamaya, korkup çığlık atmaya zamanları oldu mu? Bunu bilmek mümkün deÄŸil. İçlerinden hiçbiri kurtulamadı çünkü kazadan. Uçakların semalarında çarpıştığı Ulus semtinde hareketli bir gün yaÅŸanıyordu. Hem bir ramazan günüydü, hem de aybaşı. OlaÄŸan günlerden daha kalabalıktı o gün Ulus caddeleri. Saat tam 16.05’te müthiÅŸ bir çarpışma sesiyle irkilen baÅŸlar, gökyüzüne döndü. Gökten alev yağıyordu. Panik içinde saÄŸa sola koÅŸuÅŸturmaya bile kalmadan yere düşmeye baÅŸladı o alevler. Askeri uçağın parçalarının bir kısmı kale civarına, bir kısmı da Samanpazarı’ndaki binaların üzerine düştü. Yolcu uçağının parçaları ve içindeki insanların bedenleri ise Anafartalar Caddesi’ne, bu kalabalık caddedeki insanların üzerine saçıldı.Yolcu uçağının motorlarından biri bir kıraathanenin önüne, diÄŸeri Anafartalar Caddesi’nin Hacıbayram Camiine kıvrılan köşesindeki Ä°stanbul Bankası Ulus Åžubesi’nin önüne düştü. Kıraathanedeki insanlar ne yapacaklarını bilmez halde korkuyla çığlıklar atarken cesur bir delikanlı, alevleri yararak içeri girdi. Tek tek dışarı çıkarmayı baÅŸardı insanları.KIZINI KURTARMAK İÇİN ATILDIAncak bankada bulunan 11 kiÅŸi, kıraathanedekiler kadar ÅŸanslı deÄŸildi. Alevler çıkışı tamamen kapatmıştı, kimse ne içeri girebiliyordu, ne de dışarı çıkılabiliyordu. Kimi yanarak, kimi de dumanlardan boÄŸularak can verdi çığlık çığlığa.Melek Akkar, 28 yaşında genç bir kadındı. Ä°stanbul’da doÄŸup büyümüş, fotoÄŸrafçı Cemal Akkar ile evlendikten sonra Ankara’ya yerleÅŸmiÅŸti. 11 yaşında bir oÄŸlu, 5 yaşında da bir kızı vardı. Küçük evlerinde sakin, huzurlu bir yaÅŸam sürüyorlardı uçakların havada çarpıştığı o korkunç güne kadar.Kazanın olduÄŸu 1 Åžubat 1963 günü, kızı Aygül’ü elinden tutup bir dostlarına ev ziyaretine gitmek üzere evden çıkmıştı Melek Hanım. Kocası da oÄŸulları Mahir ile birlikte dolaÅŸacak, akÅŸam yemeÄŸinden önce evde buluÅŸacaklardı. Yemek masasının etrafına her zamanki gibi dördü birlikte oturacaklardı.Fakat eve dönmeyi baÅŸaramadı genç kadın ve küçük kızı. Uçakların havada çarpıştığı an Ä°stanbul Bankası’nın önündeydiler. Herkes gibi anne kız da çarpışmanın gürültüsüyle yerlerinden zıpladı. Ancak kaçmaya fırsat bulamadan uçağın yanan motoru tam önlerine düştü. Alevler, küçük Aygül’ün üzerine sıçradı. Kızının eteklerinin tutuÅŸtuÄŸunu gören Melek Hanım, onu kurtarayım derken kendisi de alevler içinde kaldı. Çevreden insanlar koÅŸup anne kızı kurtardıklarında iÅŸ iÅŸten geçmiÅŸti. Ä°kisi de ağır derecede yanmıştı. Melek Hanım, gözlerini açtığında hastanedeydi. Güçlükle konuÅŸabiliyordu, acılar içindeydi. Yine de telaÅŸla kızını sordu. Hemen yanındaki yataktaydı. Kendinde deÄŸildi Aygül.Kızını o halde gören Melek Hanım’ın gözlerinden yaÅŸlar süzüldü. BaÅŸucundaki doktora döndü. Yalvarıyordu; ‘Doktor, beni bırakın kızımı kurtarın.’ Aradan birkaç dakika geçtikten sonra dudakları yine aralandı. Belli ki, durumlarının umutsuz olduÄŸunun farkına varmıştı, mırıldandı:- Ölürsek beni kızımla beraber gömün. Bu sözler kulaktan kulaÄŸa bütün hastaneye, oradan da gazetelere yayıldı daha sonra...MEZAR AÇILDI ANNEKIZ BÄ°RLÄ°KTE GÖMÃœLDÃœCemal Bey de o müthiÅŸ çarpışma sırasında oÄŸluyla birlikte Ulus meydanındaydı. Eve dönüyorlardı. Yanan uçak parçalarının düştüğünü ve Ulus’un üzerinin siyah bir dumanla kaplandığını gören Cemal Akkar çılgına döndü. Karısı ve kızının başına bir ÅŸey gelmiÅŸ olabileceÄŸi endiÅŸesiyle koÅŸmaya baÅŸladı. Mahir’i de peÅŸinden sürüklüyordu.Önce Melek Hanım’ın ziyaret edeceÄŸi eve gitti Cemal Bey. ‘Az önce çıktı, eve gitmiÅŸtir herhalde’ yanıtını alınca daha çok korktu. Deliye dönmüş bir halde bu kez eve koÅŸtu. Yol boyunca dualar etti; ‘Ne olur eve varmış olsunlar? BaÅŸlarına bir ÅŸey gelmemiÅŸ olsun’ diye...Ama eve vardığında son umudu da tükendi. Evde kimse yoktu. Tekrar Ulus’a koÅŸtu. OÄŸlunun elini bir an bile bırakmıyordu. Önüne gelene karısıyla kızını soruyor, bir haber almaya çalışıyordu. Nihayet Ä°stanbul Bankası’nın oralarda birileri ‘Burada kapının önünde bir anne kız yanmıştı, onları Rüzgárlı’daki SSK Hastanesi’ne kaldırdılar’ dedi. Cemal Bey’in ayakları titredi, korktuÄŸu başına gelmiÅŸti. Sevgili karısı ve güzel kızı hastanedeydi! Hastaneye doÄŸru koÅŸarken hıçkırarak aÄŸlıyordu. Bir yandan da inanmak istemiyordu duyduklarına. ‘Belki de baÅŸka bir anne kızdır gördükleri’ diye kendini teselli etmeye çalışıyordu. Mahir de aÄŸlayarak koÅŸturuyordu babasının peÅŸinden.Hastaneye vardıklarında bir kez daha yıkıldı Cemal Bey. Karısı ve kızı hastanedeydi, üstelik durumları ağırdı. Yanlarına girmesine, onları görmesine bile izin vermiyorlardı. Hastane koridorlarında gözyaşı döküp, ‘Yalvarırım verin onları bana. Hiç deÄŸilse gösterin’ diye feryat etti Cemal Bey. En sonunda birisi cesaretini toplayıp, gerçeÄŸi söyledi ona:- Sakin olun, güçlü olmaya çalışın. Ne yazık ki artık çok geç...Doktor, Melek Hanım’ın ölmeden önce söylediklerini de aktardı Cemal Bey’e. ‘Karınızın bir vasiyeti var. Son nefesine kadar kurtarmaya çalıştığı kızıyla birlikte gömülmek istedi.’Cemal Bey, beÅŸ gün sonra düzenlenen cenaze töreninde güçlükle yürüyordu. AÄŸlamaktan gözleri ÅŸiÅŸmiÅŸti. Hep uzaklarda bir yerlere bakıyordu, hálá eÅŸiyle kızını arıyordu gözleri. Melek Hanım ve Aygül’ün de aralarında bulunduÄŸu tam 47 tabut vardı o gün Hacıbayram camiinin avlusunda. Kazada ölen diÄŸer 40 kiÅŸiden yabancı olanların cenazeleri ülkelerine gönderilmiÅŸ, bazıları da baÅŸka kentlerde topraÄŸa verilmiÅŸti.BaÅŸbakan Ä°smet Ä°nönü, bakanlar, milletvekilleri ve binlerce Ankaralı, ‘askeri cenaze töreni’ni izlemek üzere camiye akın etti. Camiye açılan yollar ve Cebeci Mezarlığı’na giden caddeler insanlarla dolmuÅŸtu. Türk Bayrağı’na sarılı 47 tabutun birbiri ardına kentin caddelerinden geçiÅŸi sırasında kaldırımları, pencereleri, balkonları dolduranlar gözyaÅŸlarını tutamadı. YaÅŸlı insanlar, BaÅŸkentin tarihinde daha önce bu denli trajik bir sahne yaÅŸanmadığını söylüyorlardı. Gazeteler de ağızbirliÄŸi etmiÅŸ, ‘Ankara’nın gördüğü en feci kaza’ diye yazmışlardı hep.Cebeci Mezarlığı’nda 47 mezar açılmıştı yanyana. Kazazedeler birbiri ardına topraÄŸa verilirken yakınlarının feryadı göğe yükseliyordu. Cemal Bey ise taÅŸ kesilmiÅŸ, tek sözcük bile çıkmıyordu aÄŸzından.Son olarak Aygül’ün cenazesinin üzeri toprakla kapatılırken, kalabalıktan biri hıçkırarak bağırdı:- Büyük hata ettik! Annesinin vasiyeti vardı, kızıyla birlikte gömülmek istemiÅŸti! Bütün baÅŸlar, Cemal Bey’e döndü. ‘Ne yapalım?’ diye soracaklardı. Ama o konuÅŸamıyordu. Hálá sabit bir noktaya bakıyordu. Gazeteler, ‘Ölürsem kızım ile gömün dedi ve öldü’ baÅŸlıklı haberlerle duyurmuÅŸtu Melek Hanım’ın vasiyetini. Orada bulunan herkes biliyordu onun son isteÄŸini.Her iki mezar yeniden kazıldı. Aygül mezarından alınarak, annesinin kolları arasına yerleÅŸtirildi. Anne kızın cenazesinin üzeri, yine gözyaÅŸları arasında toprakla kapatıldı. Törenin en hazin sahneleriydi o anlar.47’inci mezar boÅŸ kalacak, anne kızın ortak mezarlarının baÅŸucundaki mermere ise ‘Melek Akkar ve kızı Aygül Akkar’ yazılacaktı...DAHA MUTLU BÄ°RYUVA DÜŞÜNEMEZDÄ°KCenaze töreninden sonra baba oÄŸul baÅŸbaÅŸa kaldılar. Ev sessizleÅŸmiÅŸti, anılar baba oÄŸulun üzerine üzerine geliyor, ikisinin de yüzü gülmüyordu. Cemal Bey, oÄŸlu Mahir’i karşısına oturtup, sevgili eÅŸi Melek’le tanışmalarını anlattı. Onu ilk gördüğü anı yeniden yaşıyordu. ‘İçimde bir arzu belirmiÅŸ bir Ä°stanbul yolculuÄŸu beni kader ve hayat arkadaşıma doÄŸru sürüklemiÅŸti. Evet, Melek’le orada tanışmıştık’ diye baÅŸladı sözlerine:‘Kumkapı’da oturuyorlardı. Hemen birbirimizi sevmiÅŸ, evlenmeye karar vermiÅŸtik. Ama ailesi Ä°stanbul’dan ayrılmasını istemediÄŸi için bu birleÅŸmeye karşı çıkıyordu. Bir süre geçtikten sonra ‘Ben kararımı verdim Cemal. Åžimdiye kadar hiçbir konuda aileme karşı gelmedim ama bu sefer onları dinlemeyeceÄŸim’ dedi. ‘Ne yapmamı istiyorsun?’ diye sordum. ‘Hemen evlenelim. Seninle deÄŸil Ankara’ya, gerekiyorsa dünyanın öteki ucuna bile gidebilirim’ deyince dünyalar benim oldu. Ben de ‘Beni çok sevindirdin Melek, çünkü ben hayatımda sadece bir tek aÅŸk tatmış, bir tek insanı yuvamın kadını olarak hayal etmiÅŸtim. O da sendin. Hem göreceksin, mutluluÄŸumuzu görünce ailen de yumuÅŸayacak’ cevabını verdim.’Gerçekten de Melek Hanım’ın ailesi kızlarının Cemal Bey’i çok sevdiÄŸini, onunla birlikteyken mutlu olduÄŸunu görünce yumuÅŸamış, evlenmelerini kabul etmiÅŸlerdi. Mahir, pür dikkat dinliyordu babasını. Her sözcüğü, bir daha aynı tadı asla bulamayacağını bildiÄŸi özel bir ÅŸarabı yudumlarcasına kaydediyordu belleÄŸine. Cemal Bey, ‘Bizim yuvamızdan daha aydınlık, daha mutlu bir yuva düşünemezdik. Bu güzel yılları, daha mutlu yıllar kovaladı. Önce sen doÄŸdun, sonra kızkardeÅŸin...’ diye noktaladı sözlerini. GözyaÅŸları sessizce akıyordu yanaklarından.O günden sonra da Cemal Bey, hep bir canlı cenaze gibi yaÅŸadı. EÅŸini ve kızını kaybetmek Cemal Bey’i hayata küsmüştürmüştü. Giderek fotoÄŸrafçılık yapamaz hale geldi. Numune Hastanesi, ‘Bir yıl süreyle çalışamaz’ raporu vermiÅŸti ama içine girdiÄŸi ÅŸoktan yıllarca çıkamadı. Zamanı durdurduÄŸu noktada henüz 37 yaşındaydı Cemal Bey. Okulu bırakan Mahir ise babasına destek olmak istedi. Ancak Cemal Bey çalışmayınca maddi durumları iyiden iyiye bozuldu. Ölümlere karşılık alacakları tazminat hayati bir önem kazandı. Kazadan hemen sonra bilirkiÅŸilerin yaptıkları ilk incelemelerde yolcu uçağının pilotları suçsuz bulunmuÅŸtu. Yolcu uçağının kaptan pilotu, kule ile temasa geçmiÅŸ; oradan verilen bütün talimatları harfiyen yerine getirmiÅŸti. Etimesgut’tan havalanan Çubuk 28 adlı askeri uçak ise ÅŸehrin üzerinde eÄŸitim amacıyla ‘kör uçuş’ yapıyordu, bilirkiÅŸilere göre suç tamamen bu uçaktaydı. Ancak iki taraf aleyhine çift taraflı açılan tazminat davalarında bu görüş tamamen deÄŸiÅŸti. BilirkiÅŸiler, yolcu uçağını yüzde 80, askeri uçağı ise yüzde 20 kusurlu buldular. Ne olduysa suçun büyüğü yolcu uçağına verilmiÅŸti!Dört yıl süren yargılama sonucunda 120 bin lira tazminat ödendi Cemal Bey’e. Bu rakamı çok az bulan Cemal Bey, Ä°ngiltere Kraliçesi’ne bile mektup yazdı. Kraliçe’nin yanıtı ise tahmin edileceÄŸi gibi ‘Türk mahkemelerinin kararına saygı’dan söz ediyordu.Aldığıyla yetinmek zorunda kaldı Cemal Bey. Ama oÄŸlu Mahir’in bilinç altında o kadar derin yer etmiÅŸ ki bu olay, çeÅŸitli iÅŸler denedikten sonra bilirkiÅŸilik yapmaya baÅŸladı. Hem de trafik kazalarında...YaÅŸam öykünüzü bekliyoruzFax: (312) 428 53 18e-mail: fbildirici@ hurriyet.com.tr Mektup adresi: Anlatsam Roman Olur Hürriyet Bürosu Cinnah Cad.No 8 K.Dere/AnkaraWeb sayfası: www.hurriyet.com.tr/anlatsamOKURA PUSULAPARÇALANAN HAYATLARUçakların havada çarpıştığı o gün, 87 kiÅŸinin ölümüne yol açmakla kalmadı. Birçok hayatın parçalanmasına neden oldu. Askeri uçakta bulunan üç subaydan biri olan ikinci pilot TeÄŸmen Fikret Tartar, iki ay sonra evlenmeye hazırlanıyordu. Onun ölümüyle beyaz gelinlik hayalleri kuran niÅŸanlısı Ayfer Åženbakış’ın da yaÅŸamı büyük bir darbe aldı. Kazadan bir hafta önce eÅŸi ölen dönemin Konya milletvekili Ahmet Gürkan, o feci kazada da 33 yaşındaki oÄŸlu Mustafa Gürkan’ı kaybetti. Her ölümün ayrı bir öyküsü var kuÅŸkusuz. Ama biz sadece Akkar ailesinin öyküsünü yazabildik. Çünkü kaza sırasında 11 yaşında olan Mahir Akkar, hálá o günün acısını içinde taşıyor. Kazayla ilgili gazeteleri, televizyon programlarını ve tüm belgeleri titizlikle saklamış...GELECEK ÖYKÃœ ANTÄ°K TÄ°YATRODAKÄ° TANIÅžMAÂ
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!