Güncelleme Tarihi:
Herkes kendine göre yorum yapıyor, tartışıyor, konuşuyor.
Bu daha ne kadar sürecek bilmiyorum.
Oysa bu kadar çok tartışıp, konuşmak yerine Atatürk ilkelerini ‘gerçekten’ benimseyerek, bu konuda yapacak, üstüne yoğunlaşacak daha önemli, daha somut şeyler yok mu?
Belgeselin, gösterime girdiği günden itibaren aldığı eleştiriler, insanı şaşırtmasının yanı sıra üzücüydü de.
Sonra baktım olacak gibi değil.
Kulaklarımı tıkayıp filme gittim, önyargısız.
Olumsuzlukların anlatıldığı bölümleri görmek için değil; ‘İzleyip alabileceğim güzel şeyler olmalı’ diyerek…
İstediğimi aldım da üstelik.
Ve bu konuda yanılmadığımı görmek sevindirdi beni. Yani hayatta ilke edindiğim iki konu çıktı, bu belgeseli izledikten sonra.
İnsanın olaya bakış açısıyla alakalı sanırım bu biraz da.
'Bir çerçeve içindeki resim’le başlayan bir belgesel. Ama en önemlisi az önce belirttiğim ve kendimi bulduğum iki konu.
Masalsı anlatımla, ‘bir çerçeve içindeki resim’le başlayan bir belgesel.
Olay ne?
Belgeselin, gösterime girdiği günden bu yana beraberinde getirdiği tartışılan konular…
Nelerdi onlar?
Diktatör, din düşmanı, Batı hayranı, devrimleri intikam için yapan, yalnız, aciz, sefa düşkünü, çok içki – sigara içen, psikolojik bunalımda olan, mutsuz bir kişilik…
Birçok kişi Atatürk’ün bu şekilde tanıtılmasına tepki gösterdi doğal olarak.
Çünkü çoğu kişiye göre bu kadar güçsüz tanıtılamazdı Atatürk. İnsanların bunu kabullenememesiydi belki de, tartışma anlamında olayı bu noktaya getiren.
Evet bazı gerçekler vardır, bilinir ama söylenince itici gelir ve kabul edilemez ya…
Sanırım bu da ondan…
Şunu da düşünmek gerekmiyor mu?
Atatürk’ün; yalnız olması, içki sigara içmesi gibi bahsedilen konular O’nun, yoktan var edip, birçok şey başarmasını engellemiş midir?
Hayır!
O halde…
Şu da var.
Hiç mi yalnız kalmıyoruz biz. Üstelik kalabalık ortamlarda bile yalnızlığı ta içimizde hissettiğimiz anlar olmuyor mu?
Atatürk’ün yalnızlığı da hayat boyu yaşadığı ve kendi tercih ettiği bir şey belli ki.
***
İşinden atılan, mutsuz olan, sorunlar yaşayan, yalnız kalan, içki - sigara içen insanlar yok mu?
Sıkıldığımızda, üzüldüğümüzde, sevindiğimizde içmiyor muyuz?
Ki O; zorluklar aşarak, mücadele ederek, yoktan var edip, ülke kuruyor. Bunun stresiyle, sevinciyle…
‘Bizler içeriz, mutsuz oluruz ama ‘O’ içemez, mutsuz olamaz, yalnız kalamaz’ kabullenemeyişi mi bu?
Ne dersiniz?
İçki - sigara içmesi, yalnız olması ona beslediğim sevgimin azalmasına neden oldu mu bende ya da birçok kişide? Ya da onu gözden düşürdü mü? Atatürk gerçeğini yerle bir mi etti?
Hayır. Tam tersi…
***
Özel hayatına bu kadar girilmemeliydi diyenler…
Belgesele, ‘insani özellikleri yansıtılmış’ anlayışıyla yaklaşanlara, ‘insani özellikleri değil ‘mürekkep yalamışlığın paparazziliği’ değil mi”
diyenler…
Bu da yetmiyor, cephedeyken Fransız bayan Corinne’e mektup yazması eleştiriliyor. Atatürk’ün ‘Savaşın sürdüğünü, askerlerin direndiğini,
zor durumda olduğunu’ yazıp paylaşması, filmi izleyenlerin onu ‘Cephede bile kadın düşünüyor’ olarak algılamasına neden oluyor.
Sevgi durumu bildiren cümleler (ki sevgi cümleleri de olabilirdi) yerine savaş ve sıkıntısını paylaşmasından daha güzel ne olabilir söyler misiniz? Üstelik savaş meydanında…
Bir de şu var.
Bize yıllardır öyle bir düşünce aşılanmış ki ‘Atatürk hiçbir kadını sevemez, ilişki yaşayamaz’ diye…
Sevdiği kadınla zaman geçirdikten sonra cepheye gidilmez ya!
Yukarda bahsettiğim tüm konulardan dolayı galiba kopan bu fırtına.
E baksanıza çevresindeki insanlar bile Atatürk’ün ağlamasına şaşırırken, şimdi ülkesindeki insanların, O’nun yaşadıklarına şaşırmasını, kabullenemeyişini yadırgamamak gerek.
Onun da insan olduğu unutuluyor sanırım.
Çünkü O’na niye ağladığı sorulduğunda “Mustafa Kemal savaş kazanır, ülke kurar ama o da bir insandır. Atatürk de ağlar” deyişi…
***
Gelelim belgeseli izlerken, dikkatimi çeken noktaya.
Ne kadar zor durumda olursa olsun, yalnız, çaresiz de olsa, insanın mücadele ederek, yılmadan zoru başarma gücü ve kararlılığı.
Ve bunu uygulamasının yanı sıra sözleriyle de bizlere aşılaması.
Belgeselde, tepki çeken sıfatlardan oluşan şarkının ve belgeselin ana teması da bu!
Babasız büyüyen, tutuklanıp hapse atılan, sürülen, idam cezasına çarptırılan, işsiz, yalnız, çaresiz kalsa da, kuşatılsa da bir insanın mücadeleden vazgeçmezse neler başarabildiğini görmek!
Ve bunları bizim de yaşayabileceğimizi…
***
Yokluğa ve tüm zorluklara rağmen mücadele ederek…
Şeriatla yönetilen bir ülkede Cumhuriyet’i kuran, devrimler yapan, seçme ve seçilme hakkı vererek kadınları sosyal hayata katan kimdi?
Köhne bir yapıyı çağdaş bir devlete dönüştüren… Nerdeyse hiç okuma yazma bilmeyen bir halkı 10 sene gibi kısa bir sürede okuma - yazma bilir hale getiren kimdi?
“Beni hatırlayınız” diyor Atatürk.
Nasıl hatırlamayız?
Daha sıkı sarılacağız ilkelerine şimdi, ama bu ilkeleri ‘gerçekten’ özümseyerek…
***
Belgeselde bahsedilen, 1931’de, kendi imzasını attığı “Bu kitap, okullarda ders olarak okutulmalıdır” dediği ‘Medeni Bilgiler’ kitabının
günümüzde okullarda okutulmamasına ne diyorsunuz?
***
Salih Bozok’un anlattığı bir anı.
1935’te, Cumhuriyet’in 12. yılı kutlamaları için hazırlanan pankartlardaki yazıları Atatürk’e gösteriyorlar.
Atatürk, kendisinin övüldüğü o pankartlardaki sözler yerine şu cümleyi yazmalarını rica ediyor.
‘Atatürk bizden biri!’
İşte her şeyiyle bizden biri ‘Mustafa!’