Faruk Bildirici
Oluşturulma Tarihi: Aralık 04, 2011 00:00
Muharrem İnce, gençliğinde sol siyasi örgütlenmelerin içinde olmuş, sonra Atatürkçü Düşünce Derneği ve CHP Yalova il yönetimlerinde yer almış bir politikacı. Üç dönemdir de Meclis’te. CHP Grup Başkanvekili olarak Meclis kürsüsüne her çıktığında yıldızlaşıyor; kürsüyü özel bir şov alanı haline getirerek dikkatleri üzerine çekiyor
“Dokuz yıldır AKP’yi yenemediğimiz için bu partinin ve cumhuriyetin kurucularından özür dilerim” dedim.
Atatürk ve ınönü’den özür dilememin, Dersim ile alakası yok. CHP’nin bunu sorgulaması lazım. Neden yenemiyoruz? Nedenlerin birincisi, elitist yaklaşımlar. ıkincisi, bizde herkesin general olması. Üçüncüsü, yeterince çalışkan olmamak. Dördüncüsü, halkın dilini konuşmamak. Beşincisi, zaman zaman halkın değerleriyle çatışmak.
Karşımızda yüzde 50 oy alan bir parti var. Bu kadar yoksulluk, bu kadar çatışma ve terör olacak, 300 bin atanamamış öğretmen olacak, köylünün ürünü para etmeyecek, emekliler geçinemeyecek ve bir sosyal demokrat parti iktidara gelemeyecek! Buradan bir suçlama çıkartmıyorum, özeleştiri yapıyorum. Bunda benim de payım var, üç dönemdir milletvekiliyim. Ben de Yalova’da birinci parti çıkamadım. Bize kızan Kürt vatandaşından da, başını kapayan genç kızlarımızdan da oy alınır, Rize’den de milletvekili çıkarılır. CHP’nin potansiyeli bu değil, yüzde 50’nin üstü. Bu yapılabilir. ‘ıçimizdeki ırlandalılar’ sözünü, 2011 seçimlerinde Yalova’da
seçim çalışmalarına katılmayan 10-12 kişiyi kastederek söyledim. Çok yerel bir sözdü o.
GEL DERLERSE NEDEN OLMASIN
1983’te üniversitede öğrenciyken Balıkesir’de SODEP’in kurulma çalışmalarına girmeye çalışmıştım. 1991’de Yalova’da ilk kez CHP yönetimine girdim. 1995’te bir ara ayrıldım, Atatürkçü Düşünce Derneği Yalova ıl Başkanlığı yaptım. Başarılı bir başkanlık dönemiydi. 1996’da tekrar CHP’ye girdim, üç buçuk yıl il başkanlığı yaptım. Aslında milletvekili değil, belediye başkanı olmak istiyordum. Önder Sav genel sekreterimizdi. Onun önerisiyle aday oldum. Ama 2007 ve 2011’de ben istedim adaylığı. Sayın Baykal da, Kılıçdaroğlu da beni listeye koydu. Kılıçdaroğlu grup başkanvekiliyken odalarımız yan yanaydı. Hafta sonu saatlerce dosyalara kapanırdı. Onun kadar çalışkan olduğumu sanmıyorum. Ben siyaseti bir saflık içinde yaparım. Yani kimsenin altını oymadım. Sayın genel başkanımızın vekiliyim. Bu partide yıllarca mücadele etmişim. Gün gelir bu parti beni üst noktalarda görmek isterse, gel başkan ol denirse neden olmasın? Yapamam mı diyeceğim?
ŞİİR
Nazım Hikmet’e hayranım
Annem doğum yaptığında amcamın kızı, bir avuç turfan kirazı getirmiş anneme. Hatta bu konuda şiir de yazdım. “Kirazlar yeni kızarmış doğduğumda/ Bir avuç ilk turfan kirazı getirmiş amcam kızı şerife Abla/ Anam yatarken doğum yatağında” diye. şiiri severim. Ben bir şair tanırım, Nazım Hikmet. Ona gıpta ederim, hayranım. ‘Tatanka’ adlı bir şiir kitabım da var. O kitabın geliriyle okuduğum ilkokula bir fen bilgisi laboratuvarı yaptırdım. Yeni şiirler hazır ama şiirle gündeme gelmek istemiyorum. Konuşmalarımda şiirsel bir dil kullanırım; mutlaka uyaklı bir söz dizisi yazarım. Derim ki, “Türkiye’nin özeti, başbakana yağcılık, tarikata bağlılık, sünnete uygun bıyık”. Bir konuşmamı rap parçası yapmıştı gençler.
ÇOCUKLUĞUM
Televizyon konuşuyor diye yalan söyledim
‘Vizontele’yi izlerken ağladım
Yalova’nın Elmalık köyünde çobanlık yaparak geçti hayatımız. Telefonu ilk kez bir PTT acentesinde gösterdi öğretmen. Kolla çevrilen manyetolu bir telefondu. “Kim konuşmak ister” dedi. Ben o cesur çocuk olamadım. Bir başka arkadaşımız çıktı, karşıda kimse olmamasına rağmen, “Alo” dedi. Bir yıl bize hava attı. Teyzemlerin Eskişehir’deki evinde televizyon olduğunu duyuyordum. Oraya giderken arkadaşlarıma hava attım, “Televizyon göreceğim” diye. Fakat bir düğüne gitmiştik, başka evde konuk edildik, televizyonu göremedim. Dönünce hayalimdeki televizyonu anlattım. ıki yıl sonra köye televizyon gelince çocuklar beni suçladı, “Bize yalan söyledin” diye. Televizyondaki kişiyle konuşulabileceğini anlatmıştım. ‘Vizontele’ filmini izlerken gülünecek sahnelere ağladım.
KİTAPLAR
Eğrelti otlarıyla kütüphane
Hep, siyaset vardı aklımın bir kenarında. “Büyüyünce ne yapacaksın” diye sorduklarında “Milletvekili olacağım” diyordum. Vatan, Politika ve Cumhuriyet gazetesi okurdu köyden CHP’li bir amca. Akşamları onun Yalova’dan dönmesini beklerdim, gazeteleri bana getirirdi. Çocuklar top oynarken bir kenarda gazeteleri okurdum. 11-12 yaşındaydım. Köyde bir incir ağacı kümesinin arasına eğrelti otlarıyla üstünü kapatarak bir kütüphane yapmıştım. Sabahattin Âli, Kemal Tahir, Nazım Hikmet, Cengiz Aytmatov ve Jack London’ın kitaplarını koyardım. Beni kitaplara yönlendiren edebiyat öğretmeni olan teyzem ve
Galatasaray Lisesi’nde okuyan köyden bir abimizdi. Endüstri meslek lisesinde torna tesviye bölümünü bitirdim. Babam üniversiteye gitmemi istemiyordu. ıstanbul’a giderken gemide benden 10 yaş kadar büyük bir hanımefendi, ‘Hayatın Kökeni’ diye bir kitap okuyordu. Bana hediye ettiği o kitabı çok beğendim. Aldım biyoloji kitaplarını, çalıştım. Üniversite sınavında epeyce biyoloji sorusu yaptım. Tercihim fizik öğretmenliğiydi.
HÜSEYİN GÜLERCE
İmam Hatip’te öğretmenlik yaptım
Balıkesir’de Necatibey Eğitim Fakültesi’ni bitirdikten sonra Artvin’de ımam Hatip Lisesi’nde iki buçuk yıl öğretmenlik yaptım. Bazıları oradaki öğrencileri Oxfordlu, bazıları vebalı gibi göstermek istiyor, ikisi de değil. Eşim Ülkü de coğrafya öğretmeni. Onun tayini çıkmamıştı, geçim sıkıntısı nedeniyle istifa edip Yalova’ya gittim. Tarlada kıvırcık ekecektim. Hüseyin Gülerce lisede fizik hocamdı. Ortak bir tanıdığımız beni tavsiye etmiş, Hüseyin Bey’in dershanesinde bir yıl çalıştım. O dönemde cemaatle ilişkisi böyle öne çıkmamıştı. Ben de kendisine saygıda kusur etmem. Ama dünya görüşüyle uzaktan yakından bir ilişkim yok. 1990’da ortaklarımla bir dershane açtım. Dershanecilik çok zor iş. Pazar kavramını unutmuştum. 2002’de milletvekili seçildiğimde dershanemi ortağıma devrettim. şimdi hiçbir ticari faaliyetim yok.
MÜBADELE
Bunları kaşımak istemiyorum
Kalabalık bir aileydik. Liseye kadar dedemle aynı odada, aynı yatakta yattım. Dedem beni çok etkilemiştir. Hep mübadele öykülerini dinledim ondan. 1925’te, Drama’nın Demirciören köyünden ailesiyle birlikte geldiğinde 13 yaşındaymış. ıleride yazacağım, mübadele öykülerini topluyorum. Dersim’de de acılar yaşanmış mı, yaşanmış. Orantısız güç kullanılmış, yanlış işler de yapılmıştır. Ama sadece Dersim’de yanlış işler yapılmadı. 12 Eylül’de neler oldu? 650 bin kişi gözaltına alındı, işkence gördü. Mübadelede de binlerce insan yollarda ölmüş. Ama mübadele ailesinin çocuğu olarak bunları kaşımak istemiyorum. Geçmişle yüzleşmeye itirazım yok. Ama yüzleşirken samimi olmak gerek. Başbakan, Alevilerin CHP’ye verdiği kitlesel desteği parçalamak istiyor. Bir yandan, “Beni Alevi hâkimler mâhkum etti” diyeceksiniz; bir yandan da bu insanlardan özür dileyeceksiniz. Bu samimiyetsizlik. Bakın Van’ı tartışıyorduk. Bir arkadaşımız bu konuyu gündeme getirip ona malzeme verdi. O da, “Oh ne güzel malzeme buldum” dedi.
DEVRİMCLİK GÜNLERİ
Şoförümüze babam seni sömürüyor dedim
Gençlik örgütlenmeleri içindeydim tabii ki. O zaman CHP’yi düzen partisi olarak görürdük. Hangi grup olduğu bende kalsın. Bursa Eğitim Enstitüsündeki ağabeylerimizden bildiri alıp dağıttığımı hatırlıyorum. Bir gece duvara yazı yazarken kaymakamın şoförü bizi şikayet etmiş, o gece dayak yemiştik. Babam bir kamyon almıştı 1979’da. şoför Salih Abi’nin maaşı çok düşüktü. “Babam seni sömürüyor” dedim. O da babamdan zam istemiş, “Muharrem bile söyledi, beni sömürüyormuşsun” demiş. Geldi tokat attı bana. “Seni nasıl okutacağım? Başıma iş açıyorsun” diye. 12 Eylül iki-üç yıl sonra olsaydı, başıma çok büyük şeyler gelecekti. Çünkü yaşım gereği ortamlara yeni girmeye başlamıştım. 12 Eylül günü annem, “ınkılap olmuş” deyince pek çok insanın yaşadığını ben de yaşadım. Yani devrim olmuş, nasıl olur da haberimiz yok? Demek iyi devrimci değiliz gibi... 13 ya da 14 Eylül günü Rahmetli Türkeş’in bizim köyde arandığını çok iyi hatırlıyorum.
İBADET
Cuma namazı kılarım
Kendimi solcu ve sosyal demokrat olarak tanımlıyorum. Atatürkçüyüm ama kendimi o keskin, katı çizgideki bir Kemalist olarak görmüyorum. Atatürk’ü, Cumhuriyet’i çok seviyorum. Konumumu, Atatürk’e, İsmet İnönü’ye borçlu olduğumu düşünüyorum. Muhafazakâr bir yönüm de var. Muhafazakârlık yanımı siyasetin içinde bir parça haline getirmiyorum. Cuma namazına üniversite yıllarından beri giderim. Üniversitede arkadaşlarım bana ‘Hacı’ derdi. Orucu arada fire veriyorum. Bakın geçen yıl Bekir Bozdağ ile birlikte umre yaptık. Ama bunu pek kimseyle paylaşmadım. Geçen gün Meclis’te cuma namazından çıkarken kameraları gördüm, arka taraftan kaçtım. Ama AKP Grup Başkanvekili kameraların karşısına geçip konuştu. ınançlar üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyorum. Belki de AKP’ye yaptığımız en büyük haksızlık, irtica meselesi. şeriat gelse kol kalmaz bunlarda. Bu kadar parayı sevenler, bu kadar kıblelerini ballı ihalelere çevirenlerin şeriatla ne işi olabilir?
FACEBOOK
Son konuşmamı 10 binler tıkladı
Teknolojiyi iyi kullanıyoruz herhalde. ıletişim kanallarımız açık. Maillerim sürekli kontrol edilir. Facebook ve Twitter kullanılır. Bakın cuma gününe koydular gensoruyu. Neden? Televizyon yayınından kaçırmak için. Konuşmam bitince Meclis TV’den CD’sini aldım, televizyonlara dağıttım. Facebook’ta 10 binler izledi o konuşmayı. Twitter’da 41-42 bin takipçim var. Facebook’ta, “Türk milleti olarak arkandayız” sayfasında 183 bin civarında takipçi var.