Biz hiçbir zaman İtalyanlar kadar gösterişli olamadık

Güncelleme Tarihi:

Biz hiçbir zaman İtalyanlar kadar gösterişli olamadık
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 17, 2008 00:00

Almanya’da 1980’lerin başından günümüze özellikle mobilya tasarımında çok farklı dönemler yaşandı. İkinci Dünya Savaşı’nın izlerini silmeye çalışan sade bir yaşam tarzından, tasarıma felsefeyi bulaştırmaya kadar.

Alman mobilya tasarımını diğer ülkelerdeki gençlere anlatmak isteyen Alman Dış İlişkiler Enstitüsü İFA ve Goethe Enstitüsü, Prof. Volker Albus, Ursula Zeller ve Monika Winkler’in küratörlüğünde 35 tasarımdan oluşan bir sergi hazırladı. Brezilya, Japonya, Venezuela, Polonya, Azerbaycan gibi 21 ülkeyi gezdiler. Milli Reasürans Sanat Galerisi’nde açılan bu sergi için İstanbul’a gelen Karlsruhe Devlet Tasarım Yüksek Okulu öğretim üyesi ve küratör Prof. Volker Albus, Alman mobilya tasarımındaki sadeliği şöyle özetliyor: "Biz hiçbir zaman İtalyanlar kadar gösterişli olamadık..." Volker Albus, bize Alman tasarımının son 30 yılını anlattı.

ÖĞRENCİLERİM EN ÇOK RAF YAPMAYI SEVİYOR

Almanlar, otomobil ve spor malzemeleri tasarımı konusunda çok üst seviyede. Bu konuda dünyadaki rakipleri çok az. Ancak bu iki konu dışındaki objelerde sadelik ve pratikliğin ön plana çıktığı görülüyor. 90’ların başına doğru klasik döneme geçildiğinde bile İtalyanların gösterişini yakalayamadık. Belki de yakalamak istemedik. Bu yüzden de tasarımlar incelendiğinde daha çok masa, sandalye, sehpa ve raf gibi objelere odaklanıldığı dikkat çekiyor. Yıllar geçti ama öğrencilerimin tasarımlarına baktığımda hálá en çok raf yapmayı sevdiklerini görüyorum.

SADE YAŞAM STİLİMİZ TASARIMLARIMIZA YANSIYOR

Tabii bu durum daha çok hayat tarzı ve zihniyetle ilgili. Tasarımlar eğlenceli ve renkli değil, belki çoğu kişiye sıkıcı bile geliyordur. Her biri daha çok pratiklik üzerine düşünülüp tasarlanmış objeler. Ben de 1970’ten sonra tasarım
/images/100/0x0/55eaa1dcf018fbb8f88cb533
yapmaya başladığım için dönemi çok yakından biliyorum: Son iki nesil, tarihi binaların, oturmuş bir kültürün içinde büyümedi. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra, sürekli inşaat halindeki otobanların, şehirlerin içinde büyüdüler. Bu da sıkıcı binalar, sıkıcı bir göz zevki demek. Örneğin İstanbul’da yaşayan bir tasarımcı Almanya’da yaşayandan çok daha eğlenceli, tarih kokan bir tasarım zevkine sahip olabilirdi.

80’LERDE HER TASARIMIN KENDİ FELSEFESİ VARDI

80’lerin başında genç tasarımcıların hayat ve tasarım felsefesinde farklılıklar ortaya çıktı. Gerçekten "sanat" yapmaya başladılar denilebilir. Mayıs 68, Made in Germany, Yeni Alman Rahatlığı, Köy Sandalyesi gibi isimler verdikleri tasarımların her biri kendi içinde bir Alman felsefesi yarattı. Örneğin Mayıs 68; kullanım amaçlı bir eşyadan çok salona konulacak bir heykel gibi. Bir gençlik hareketi olan Mayıs 68’i anlatmak için daha iyi bir tasarım bulunamazdı belki de. Çünkü boş sandık kutuları birleştirilerek hazırlanmış bu tasarım, aynı zamanda bir kütüphane görevini de görüyor. Bu da öğrenci evlerini hatırlatıyor insana. Bir de bu sandıkların birbirlerine kenetlenmiş bir şekilde durmaları, mesajı daha da etkili kılıyor.

80’lerin sonuna gelindiğinde genç tasarımcılar, sanatsal objeleri geride bırakıp daha çok pratikliğe önem vermeye başladılar. Bir raf yaptıklarında ona isim vermek yerine, sadece dayanıklı ve pratik olmasına özen gösterdiler. Bu tasarımcılar savaş sonrası yoksulluğun etkisindeki evlerde büyümüştü. İşte bu yüzden pratiklik ve sadelik onlar için önemli. Örneğin sergide de yer alan Hauke Murken’in masasının ortasında iki delik bulunuyor. Deliklerden iki parmağınızı sokup çok az kuvvet kullandığınızda masa, kağıt kadar ince bir hale gelerek katlanıyor.

SERGİDE YOK AMA 10 YILDIR PLASTİK REVAÇTA

Son 10 yıldır bilinen tüm ana malzemeler geride bırakılıp plastiğe odaklanıldı. Çünkü tasarımda artık neredeyse sadece bilgisayar kullanılıyor. 90’ların ortasında New York’ta Sessiz Malzemeler adında bir sergi açılmıştı. Bu tamamen bir plastik şovuydu. Ekolojik açıdan belki bu durum kimilerine korkutucu gelebilir. Ama yine de bu dönemde böyle bir akım başladı. Gerçi her plastiğin çevreye aynı derecede zararlı olduğunu söylemek yanlış olur. Plastik, bilgisayarda tasarım yapanlar açısından çok kullanışlı bir malzeme. Çünkü bilgisayarda hazırlanan karmaşık formları herhangi bir malzemede uygulamak her zaman kolay olmuyor.

Her tasarımın alt yapısında el sanatları geleneği yatıyor

Bu sergiyi yapmaya 1990’ların başında karar verdik. Çünkü ekonomik durumu iyi olan Almanya, dışarıdan bakıldığında en iyi tasarımların yapıldığı ülkelerden biri olarak görülüyor. Ancak bu durum Porsche ya da Adidas gibi tasarımda sınırları zorlayan markalarda geçerli. Mobilya ve diğer objelere bakıldığında bazı dönemlerde çok yalın, bazı dönemlerde çok klasik, bazen de çok yaratıcı. Biz de 1980’lerin başından 90’ların sonuna kadar süren Alman tasarım öyküsünü bu dönemlerin öğrencilerinin elinden çıkan işleri seçerek hazırladık. Hedefimiz genç tasarımcılara, Almanya’dakilerin yaptıklarının aslında hayal olmadığını, onların da kendi imkanlarıyla bunları yapabileceklerini gösterme oldu. Sonuçta her tasarımın alt yapısında el sanatları geleneği yatıyor. Özellikle Doğu ya da Ortadoğu’daki ülkelerde çok daha özel. Örneğin Çin’deki genç tasarımcılar, Avrupa’daki modernizme özenmek yerine bambularla yaptıkları işlere daha konsantre olsalar, diğerlerinden çok daha ön planda olurlar.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!