Güncelleme Tarihi:
- ‘İkinci Kuşak/Babama Söylemediklerim’i babanızla hesaplaşmak için mi, yoksa ona ve diğer birinci kuşağa bir şeyler söylemek için mi yarattınız?
- Olgunlaşmamı, kızgınlıklarım ve düş kırıklıklarımın üstesinden gelmemi sağlayan 10 yıllık bir süreç bu. Babamla hesaplaşmak için olduğunu düşünmüyorum. Kendimi daha iyi anlamak, ailemizin öyküsünü analiz etmek, babamın da okuyacağı bir kitap yaratmak ve onun bizim de acılar çektiğimizi ilk kez anlamasını sağlamak için bir yol diyebilirim. Kitap, benim jenerasyonuma da dostça ve alışılmadık bir yolla ses kazandırıyor.
- Şimdiye kadar toplama kamplarında yaşananlar veya oradan kurtulanların sonraki hayatları anlatıldı. Fakat ikinci kuşağın travmalarına ‘hiç’ denecek kadar az değinildi. Bunun sebebi nedir?
- Art Spiegelman’ın Maus’u gerçekten ikinci neslin ilk seslerindendi. Benim neslimin çoğunluğu, ebeveynlerimizin adeta yeryüzünde cehennemi yaşadıklarına inandığı için kendilerinin travmalarından söz etmeye hakları olmadığını hissediyordu. Ben, Holokost’un hayatımdaki etkisinin ayrımında bile değildim açıkçası. O yüzden ‘ihmal’ denemez buna.
- Art Spiegelman’ın Maus’una her fırsatta bir selam veriyorsunuz. Öyle ki kitapta kimi karelerde evinizin duvarında bile afişini görüyoruz. Nedir sizin için önemi?
- 25 yıl sonra kitabımı yaratma yolunu açan bu kitaba gönül borcumu ödemenin bir yolu bu. Bence kitaplarımız birbirinden çok farklı ama birbirini tamamlar nitelikte. Art Spiegelman ‘Maus’u babasını konuşturabilmek için yaratmıştı. Babamın tanıklıklarıysa, onun varlık sebebi olmuştu. Holokost tanıkları yavaş yavaş aramızdan ayrılıyor. Yapabilenler anılarını ve tanıklıklarını yazdı. Şimdi sıra bizim, ikinci neslin. Biz Holokost’a tanıklık etmedik, acımızı bir tür yaratıya dönüştürerek bunu aşmaya çalışıyoruz.
- Kitapta da görüyoruz ki, babanızla Auschwitz’e gitmemişsiniz hâlâ. Neden?
- Kitabın bu kısmı çok önemli. Oğlu olarak daha fazlasını hak ediyorum. Bunu bir şekilde bana veremeyeceğini bildiğimden onunla Auschwitz’e hiç gitmedim ve muhtemelen de gitmeyeceğim. Çok uzak olmayan bir geçmişte neler olup bittiğini anlamam için orada, imha kamplarının kalıntıları arasında olmam gerekmiyor. Ben bir şekilde orada büyüdüm. Bu yüzden de onunla Auschwitz içinde ‘sanal’ bir yürüyüşü resmettim.
TRAVMALARLA YÜZLEŞMEK
İlk çevirinin Türkçe olmasından onur duydum ve çok duygulandım. Arkadaşım İzel Rozental çevirdiği için de mutluyum. Romanımın evrensel bir mesajı var. Dünyadaki tüm insanlar geçmiş travmalarının izlerini taşır. Bunlarla yüzleşmek, bildiğim tek iyileşme yolu. Dilerim Türk okuyucular da kendilerini benim bu ufak kişisel hikâyem ve acılarımla özdeşleştirirler. Çünkü ben İkinci Kuşak’ın bir iyimserlik mesajı taşıdığına inanıyorum.