Güncelleme Tarihi:
Elbette ben de önce derin bir nefes aldım, o görüntüyü izlediğimde. Suriye’de haber peşindeyken kaçırılan arkadaşım, meslektaşım Cüneyt Ünal yaşıyor! Ama saniyeler içinde derin bir öfkeye teslim oldum. Bir kere Cüneyt’i epey hırpalamışlar. Belki ilk kaçırdıklarında darp etmişler, belki de o günden beri işkence ediyorlar. Bunun olabileceğini hepimiz biliyorduk aslında da, olmuşunu görünce insanın daha bir canı acıyor.
TÜRKİYE’DEN BİRİ OLSUN DİYE
Hepi topu 1 dakika 29 saniye olan video kaydı Cüneyt’in elinde RPG tipi roketatar ve boynunda poşuyla poz verdiği bir fotoğrafla açılıyor. 1 dakika 17 saniye içinde Cüneyt’e sekiz kez ya “Silahlı grup” ya da “Silah vardı” dedirtmişler. Bir de o silahlı adamların hangi ülkelerden olduğunu ezberletmişler. Çeçenistan, Libya, Katar, Suudi Arabistan. Cüneyt de kendisine tembihlenen sırayı bozmadan saymaya çalışıyor. Aaaa Çeçenistan ve Libya zaten yıllardır dünyaya ıslamcı terörist ihraç etmesiyle meşhur iki ülke değil miydi yahu? Katar ve Suudi Arabistan da Esad rejiminin düşmesi için baştan beri en cevval tutumu takınan, muhaliflere en büyük silah ve para yardımını yapan ülkeler malumunuz. Bu dört ülkeden teröristleri yakalamışlar. Asıl ve azılı düşman Türkiye’den biri de olsa bu ekipte şık durmaz mı? Onu da bulmuşlar işte: Cüneyt!
‘Benim halkım’ dediği insanlara 16 aydır neler yapmakta olduğu simsiyah ortada olan bir diktatörün esir düşürdüğü bir Türk gazeteciyi sarayında konuk etmesini beklemiyorduk elbet. Ancak iki sene önce o sarayda bizzat söyleştiğim Sayın Diktatör’e itiraf etmek isterim; biz Türkiye’den bir grup terörist 2010 Temmuz’unda sarayınızın içine sızıp burnunuzun ucuna kadar gelmiştik de ne siz uyanmıştınız mevzuya ne de o meşhur muhaberatınız.
Bunları düşünerek hayatın anlamını sorguladığım üç günün ardından tuhaf bir şey oldu. Üç yıl önce zorunlu olarak emekliye ayırdığım eski dizüstü bilgisayarım bakım onarımdan ‘dosyaları kurtardık’ notuyla geri geldi. Bir heves açtım, önce haber dosyalarımı, sonra da fotoğrafları gözden geçirmeye başladım. ‘Bükreş 2008’ isimli klasörü tıkladığımda karşıma çıkan ilk karede, Suriye’deki rejimin elinde vakti geldiğinde Türkiye’ye karşı koz olarak kullanılmak üzere tutulan o genç adam objektifime gülümsüyordu.
BAŞKANLARA YAKIN MARKAJ
Bir fotoğraftan diğerine geçtikçe ‘Bükreş 2008’ kodlu gizli operasyonumuzun bütün detayları ortaya dökülmeye başladı. Takvim 2 Nisan 2008’i gösteriyor. Osman Sert ile Cüneyt Ünal’dan oluşan Ankara ekibiyle Güldener Sonumut ve bendenizden oluşan Brüksel ekibi Romanya’da buluşmuş. Görevimiz NATO zirvesinde Türkiye’yi temsil eden Cumhurbaşkanı Abdullah Gül başta olmak üzere tüm başkanlara yakın markaj. NATO’nun güvenlik bariyerini delip akreditasyon kartlarını kapmışız. Boynumuzda NATO kimlikleriyle sarayın koridorlarında cirit atıp duruyoruz. Başkanlar içeride Hırvatistan ve Arnavutluk’u ittifaka davet edip etmeyeceklerini tartışırken biz dışarıda kendimize gazeteci süsü vermek için fotoğraf üstüne fotoğraf çekiyoruz. 48 saatlik istihbarat görevini başarıyla tamamlayıp Abdullah Gül’ü Ankara’ya uğurladıktan sonra da soluğu şehirde bulabildiğimiz tek Japon restoranında alıyoruz. Cüneyt başta şüpheyle yaklaştığı masaya özel teppanyaki yöntemiyle pişirilen yemeklerden beklentisinin üzerinde sonuç alınca, “Bir de ben deneyeyim” diyerek tezgahın başına geçiyor.
Aradan geçen dört yıl içinde bizim Bükreş ekibi farklı yollara gitti. Önce ben NTV Brüksel Ofisi’ndeki ortağım Güldener’den ayrılıp Türkiye’ye döndüm. CNN Türk’ün diplomasi muhabiri Osman ve kameramanı Cüneyt ise , 2009’da TRT Türk’ün daimi Kudüs ekibini kurma teklifini yine birlikte kabul ettiler. Ancak hevesle hazırlandıkları ve üç yıl sürmesini bekledikleri bu görevde sadece üç ay birlikte olabildiler. Osman, daha yeni bakanlık koltuğuna oturmakta olan Ahmet Davutoğlu’nun danışmanlık teklifini kabul ederek Ankara’ya döndü. Cüneyt bir süre daha Kudüs’te kaldı ama onun da memlekete geri dönmesi çok uzun sürmedi. Döndükten sonra da hep zor görevlerin adamı oldu. Kızı Sahra’nın doğum haberini bile geçen yıl savaşı izlemek için gittiği Libya’da aldı. Çektiği görüntüler ödüller getirdi. Son dönemde işsizdi, istemeyerek de olsa Suriye’ye gitmeyi kabul etti. Yabancı bir televizyonun bu riskli görev için önerdiği, öyle elinin tersiyle itebileceği bir para değildi. Savaşta ne kadar deneyim kazanırsan kazan, savaş işte. Yola birlikte çıktığı gazetecilerden Japon Mika Yamamoto kadar talihsiz değildi belki ama yine de Esad’ın askerleri tarafından zorla alıkonulup bir bilinmezliğe götürülmüştü.
KOORDİNASYON ARKADAŞINDA
Bugün Dışişleri Bakanlığı koordinasyonunda Cüneyt’i bir an önce o bilinmezliğin içinden söküp almak için bütün resmi ve gayrı-resmi kanalları zorlayan bir ekip var. Ekibin merkezindeki isimse Cüneyt’in eski yol arkadaşı, ortağı Osman. Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Cüneyt’in geri getirilmesine yönelik çabaları bizzat takip etme misyonunu daha ilk günden en yakınındaki ve en güvendiği isimlerin başında gelen Osman’a verdi. Artık takımlar başka olsa da yol arkadaşlığı hep devam ediyor anlayacağınız.