Ersin KALKAN
Oluşturulma Tarihi: Nisan 30, 2006 00:00
Belki şimdi siz bu yazıyı okurken milyonlarca kişi hálá dans ediyordur. Çünkü dün "Dünya Dans Günü"ydü. Dansın bir yaşam tarzı olarak benimsediği memleketlerde pistlerde santim boş yer bulmak mümkün değildi. Sadece pistler değil meydanlar, sokaklar, bulvarlar, kırlar dans edenlerle doluydu. Dans bir zamanlar Türkiye’de de oldukça yaygındı.
Cumhuriyet’in 10’uncu yılında başlayıp 1950 ve 1960’larda zirve yaptı, ama sonra söndü. O yıllarda her kentli yetişkin, dansı konu komşudan, filmlerden, arkadaş gruplarından öğrenirdi. İmkanı olan dans stüdyolarına giderdi. Yıllar önce öğrencileri için bir dans kitabı yazan, yayımlanması için yarım asır bekleyen Tuncay Baydar’la o günleri ve dansın kişinin hayatını nasıl değiştirebileceğini konuştuk.
Bugün sizi Tuncay Baydar’la tanıştıracağım. 71 yaşında, hálá zıpkın gibi. İlk dans stüdyolarını kuran, sayısız aktris, aktör, işadamı ve gence dansı öğreten hocaların hocası olarak kabul ediliyor.
Geçtiğimiz günlerde "Haydi Dansa" adında bir kitabı çıktı. Aslında bu kitabı öğrencileri için 1958’de yazmış. Metni çoğaltıp talebelerine dağıtmış. Ama o günden bu yana, imkan bulup bir türlü bastıramamış. Taa ki, bir dans tutkunu olan Celsus Yayıncılık’ın sahibi Tuncer Ertem’in ısrarlarıyla karşılaşıncaya kadarı.
Tuncay Baydar, İstanbul doğumlu. Ankara Koleji’nin ardından İstanbul Gazetecilik Yüksek Okulu’nu bitirmiş. Danstan önce Ankara Hacettepe Spor Kulübü’nde atletizme başlamış. Konya Meram Spor’da futbol oynamış. 1952-1953 yıllarında İstanbul’da
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün "paf takımı"nda yer almış. Yani işe dansla değil sporla başlamış.
16 yaşında annesiyle Ankara’daki Gar Gazinosu’na gitmiş. Orada aynı yaşlardaki bir Macar kızla karşılaşmış. Kız, "Benimle dans eder misin" diye sormuş. Tuncay Bey dans bilmediğini söylemiş. Ama kızı kıramayıp piste çıkmış. Hiç figür bilmemesine rağmen müziğin ritmine uyarak hayli başarılı bir performans sergilemiş. Macar kız, "Sen beni kandırdın, kesinlikle bu işi biliyorsun" demiş. Bu olaydan sonra Tuncay Baydar, dansın içten gelen bir şey olduğuna inanmış. Güzel Macar kızını bir daha görmemiş ama dansa devam etmiş.
ÖĞRETMENİ FİLMLER ÖNCÜSÜ ATATÜRK
1950’lerde Elvis Presley ve Louis Armstrong’un bütün filmlerini izlemeye başlamış. Armstrong, o yıllarda İstanbul’a gelerek Saray Sineması’nda konser de vermiş. Bu konser, genç adamı çok etkilemiş. Armstrong’un trampetinden müziğin derinliklerini öğrenmiş. İşte böyle hiç eğitim almadan, seyrederek ve bireysel gayret göstererek öğrenmiş dansı. Eğitim daha sonra gelmiş. İzlediği filmlerde gördüğü figürleri önce tek başına sonra da partneriyle tekrar ederek yerleştirmiş hafızasına.
Yine o dönemde Fred Astaire, Grace Kelly ve Mitzi Gaynor gibi artistlerin danslarını defalarca izlemiş ve bu aşka kendini kaptırmış. Tuncay Bey, "Benim jenerasyonum, o yıllarda salon dansında öncülük yaptı. Ama tabii salon dansında hepimizin öncüsü Atatürk’tü" diye anlatıyor o günleri.
1950 ve 1960’lı yıllardaki gençliğin dans, müzik ve futbolun etkisiyle dünyayı farklı algıladığını, zarafet kazandığını ve kentlileştiğini söylüyor. Ve devam ediyor: "O dönemde Sıraselviler’deki eski Normandiya (daha sonra Kulüp 12 oldu) ve Nişantaşı Çatı’ya devam eder, İlham Gencer’in müziğiyle dans ederdik. Ama dansın yaygınlaşması esas Caddebostan Gazinosu’ndaki dans müsabakalarıyla başlamıştı. Ayrıca Beyoğlu’nda da iki kulüp vardı. Buraya da dansa giderdik. Divan Oteli’nin yanındaki Kervansaray ve Cordon Blue gibi iki kulüp daha vardı ki bunlar çok lükstü. Bize pahalı geldiğinden pek gidemezdik. O dönemden Erkan Tanyolaç, Erol Ağatay bir de Tayra Orkan vardı. Bu isimler çok iyi dans ederlerdi."
TAHTA BACAK ERDOĞAN VALENTİNO YILMAZ
Sadece tango öğrenirken zorlanmış. Ankara’da dans profesörü olarak anılan Cavga’nın sayesinde tangonun sırlarına vakıf olmuş. İstanbul’a geldiğinde Prof. Panosyan’dan dans tekniğini öğrenmiş. Altı ay gibi kısa bir zaman içinde slow, tango, rumba, samba, bolero gibi dansların detaylarını kavramış. Üç aylık dersten sonra Panosyan, genç öğrencisine sormuş: "Senden artık para almayacağım, çok yeteneklisin, asistanım olur musun?"
Asistanlığın yanı sıra, o dönemde Tanju Okan, İsmet Kral ve Vasfi Uçaroğlu orkestralarıyla dansa devam etmiş.
Herkesin bir lakapla anıldığı o günlerde Valentino Yılmaz, Tahta Bacak Erdoğan, Bahriyeli, Mühendis İrfan, Ankaralı Fikret, pistlerin tozunu kaldırırlarmış. Her birinin ayrı bir tarzı varmış. Onun ise, futbol oynadığı yıllarda sert olduğu için "Kasap Tuncay" demelerine rağmen, sahnede bir lakabı olmamış.
TÜRKER İNANOĞLU EVLENMEDEN DERS ALDI
1957’de birkaç arkadaşıyla birlikte ayrı ayrı yerlerde dans stüdyoları açmışlar. O dönemde tam bir dans patlaması yaşanıyormuş. Tüm stüdyolar dolup taşarmış. Söz konusu yıllarda ünlü dansöz Leyla Sayar bile Tuncay Bey’in Desire adlı stüdyosuna gelip Batı danslarını öğrenmiş. Türker İnanoğlu, evlenmeden önce dans dersi almış.
Aynı yıllarda Tuncay Bey, bir kadın dergisinde çalışıyormuş. Bu derginin ardından "Sinema Postası" adında haftalık bir dergi çıkarmaya başlamış. Sonra Türkiye’nin ilk kuaför dergisi "Tempo", gece ve eğlence rehberi "Alo İstanbul" gibi yayınlar eklenmiş buna.
Yayıncılık umduğu gibi gitmeyince de OYAK’a girmiş. Çalışma hayatını OYAK’ın Basın Yayın ve Halkla İlişkiler servisinin şefi olarak noktalamış.
GENÇ KIZLARA PEMBE, YALNIZ ERKEKLERE SİYAH Tuncay Baydar, belki Ankara’daki Gar Gazinosu’nda karşılaştığı Macar kızın anısına kitabına önce "Benimle Dans Eder misin" ismini seçmiş. İsim bir TV programında kullanılınca değiştirmiş. Kitapta tango, slow, bolero, samba, mambo, cha cha, vals, swing, rock’n roll, twist, calipso, salsa gibi toplam 21 dans türü detaylarıyla anlatılıyor.
Kitap kapağı, üç ayrı renkte İtalyan kağıda basılı. Pembe, genç kızlara; kırmızı, olgun kadınlara; siyah ise yalnız erkeklere. Siyah renk, bir an önce dansı öğrenip bu kara günleri geride bırakma temennisi.
Kitapta, dans figürlerini gösteren çok sayıda fotoğraf, altlarında ayrıntılı tarifler bulunuyor. Ayrıca kitabın sonunda ayak izleri verilmiş. İzleri alıp dansın türüne göre yere yapıştırıyor ve takip ederek figürleri uyguluyorsunuz.